- Kapatma davasının siyasi sonuçlarının daha fazla hissedileceği ve AKP'nin hükümet ve
Meclis düzeyindeki bütün tasarruflarının tartışmaya açılacağı ve sorgulanacağı çok nazik bir döneme girilmiştir.
-
TBMM çatısı altında çözüm yönünde demokratik süreçler ve mekanizmalar harekete geçirilememiş, bunun için gereken
diyalog kanalları açılamamıştır.
- Kapatma davası sonrası çalkantı ve gerilim döneminde, karşıt tutumları giderek kemikleşmekte yeni bir gerginlik ve çatışma ortamının direniş mevzileri her geçen gün güçlenmektedir.
- Ortak aklın ve iyi niyetin yerini, siyasi miyopluk ve çıkar hesabı almış, gemlenemeyen siyasi ihtirasların çatıştığı bir cepheleşme sürecine girilmiştir.
Türkiye çok ağıt tahribatı olacak siyasi bir depremin öncü sarsıntılarını yaşamaktadır.
- Herkes şu hususlar üzerinde çok iyi düşünmeli, önyargıları ve suya-sabuna dokunmadan ortalama konuşma alışkanlıklarını bırakarak bunlardan doğru sonuçları çıkarmaya çalışmalıdır. Bu konuda adım atması ve inisiyatif alması gereken sadece ve sadece
siyaset kurumudur.
Yargı bu sürecin dışındadır. Krizden çıkış arayışlarının yegane adresi TBMM'dir.
- Meclis'te sahip olduğu çoğunluk nedeniyle bu süreçte tek başına belirleyici konumda olan AKP'dir. Bu bakımdan gerilimi azaltma yönünde somut adımlar atarak çözüm arayışları sürecini başlatmak ilk planda Sayın
Başbakan'ın görevidir. Aleyhine
kapatma davası açılan ve kendisini meşruiyet içinde hukuki yollarla
savunmak durumunda olan da AKP'dir.
- Bu nedenle, Sayın Başbakan somut çıkış yolu olarak neyi öngördüğünü, muhalefetin desteğini hangi konuda aradığını, geliştirdiği hangi yöntemi tartışmamızı istediğini ve bundan neyi amaçladığını bütün yönleriyle açık ve dürüst olarak ortaya koymak zorundadır.
- Konunun siyasi ve hukuki çerçevesinin bunlar olduğunu aklı başında herkes görebilecektir. Ancak Sayın Başbakan bütün bunlar yokmuş gibi fevri hareket etmekte; bir çözüm sürecinin önünü açmak için makul bir yaklaşımla ortaya çıkamamaktadır.
- Sayın Erdoğan'ın
kapatma davası sonrası sergilediği tavır bu bakımdan anlaşılabilir değildir. Konunun özünden sürekli kaçan Sayın Başbakan mutlak haklılık psikolojisi içine girmiştir. Buna göre herkes haksız, herkes hatalı ve herkes kendisine tezgah kurmaktadır.
- Kendisinin bu noktaya gelinmesinde hiçbir hatası ve sorumluluğu bulunmamaktadır. Böyle bir savunma mekanizması geliştiren Sayın Başbakan, etrafına ördüğü sorumsuzluk duvarı içinde özeleştiri yapamamakta, gerçekleri ve tehlikeleri görememektedir.
- 'Eğer muktedir olsaydım kapatma davasını önlerdim' sözleri de aynı psikolojinin bir yansıması olmuştur. Bu sözün anlamı, Sayın Başbakan'ın bilinç altında
yargıya müdahale etme niyetini taşıdığını, ancak gücü olmadığından bunu yapamadığıdır. Bu söz bilinçli olarak söylendiyse, bu aynı zamanda
Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı'nın siyasi meşruiyetini kaybettiğinin ve eğer imkan bulursa
Anayasa suçu işlemeye hazır olduğunun açık bir ikrarı olacaktır. Bu ruh hali sağlıklı bir durum değildir. Bu psikoloji, kendisi ve partisi için çıkmaz bir sokağın adresidir.
- Önümüzdeki siyasi krizden en az hasarla çıkılabilmesi eğer hala mümkün olabilecekse, bunun için ilk önce bu ruh hali ve kafa yapısının süratle değişmesi elzemdir. Sayın Başbakan'ın şimdi sükunete, sağlıklı düşünmeye ve soğukkanlı bir vicdan muhasebesi yapmaya ihtiyacı bulunmaktadır.
- Bu süreci
demokrasi taraftarları ve karşıtları arasında son savaş olarak gördüğü anlaşılan AKP'nin, her yolu meşru ve mubah sayan bir anlayışla bütün imkanlarını cepheye sürme hazırlığında olduğu anlaşılmaktadır.Bunun için
milli irade ile yargı karşı karşıya getirillmektedir.
Basın üzerinden yargıya adeta cihat ilan edilmektedir.
- Bu
baskı kampanyası zaman zaman tehdit niteliğine dönüşmekte, yargı organları alenen
hedef haline getirilmektedir.
Bağımsız yargı ağır bir kuşatma altına alınmıştır. Bu kapsamda; AKP'nin, meşru olup olmadığına bakmaksızın, her yolla kendini savunma hakkının doğduğu, yargı darbesini boşa çıkarmak için gerekirse
ülke dışından müdahalelerin meşru sayılabileceği ve AKP'nin, AB ve ABD'nin desteğini alarak yargıya karşı mücadele etmesi gerektiği gibi hezeyanlar
gazete sütunlarında hayasızca dile getirilebilmektedir.
- Önerimiz çok açıktır; bu da siyasi partilerin kapatılarak cezalandırılması dışında, bundan sorumluluğu olduğu tespit edilen yöneticilere
yaptırım uygulanmasıdır. Bu yöntem, demokratik hukuk devleti ilkesine aykırı olmayacağı gibi, çağdaş ceza hukukunun evrensel normu olan cezaların şahsiliği ilkesine de uygun, makul bir çözüm olacaktır. Bizim bu konudaki yegane telaşımız demokrasiye sahip çıkmak ve demokratik rejimin yara almasını önlemek olmuştur. Bunun dışında bizim şahıslarla bir meselemiz yoktur.
- Bizim dürüst ve ilkeli siyaset anlayışımızda mağduriyetten siyasi
kazanç sağlamaya yer yoktur. Biz Sayın Başbakan ve AKP ile
sandık başında hesaplaşacağız. Sayın Genel Başkanınız sizin olsun. Biz kendisini alıp da ne yapacağız.