'Günaydın' demeyeyim de ne diyeyim?
Bu iş gerçek 'çift meslekliler' listesinin açıklanmasına kadar varır mı acaba?
2000 yılının haziran ayıydı. Ankara'da siyasetin zorunlu
tatile girdiği günler... Bir dostum, "Seni de aradı mı
bakan?" sorusunu iletmek için aradı ve tatil öncesi fazla çalışmamaktan muzdarip gri
beyin hücrelerimi ateşleyiverdi. Sonraki birkaç hafta hayatımın en mutlu günleridir.
Hayır, İçişleri Bakanı
Sadettin Tantan beni aramamıştı, ama hangi meslektaşları aradığını ve onlarla ne konuştuğunu öğrenmem zor olmadı. Bakan hepsine aynı soruyu soruyordu: "Bugünkü
Ortadoğu gazetesini gördün mü?"
Konuya o zaman şöyle girmişim:
"İçişleri bakanı Sadettin Tantan, geçen hafta, yarım gününü
telefon başında geçirdi. Her konuştuğuna, bir punduna getirip, 'Bugünkü Ortadoğu gazetesini gördünüz mü?' demeyi
ihmal etmedi. Tabii herkes gazeteyi buldu, bakanın dikkat çektiği yazıyı okudu.
"Bakan bana telefon etmedi. Olsun, 24 saat gecikmeyle de olsa, onun okunmasını arzu ettiği yazıya ben de göz attım. Alişan Satılmış imzasıyla çıkan '
Umut operasyonu' başlıklı ve 'Kıskaçtaki
Türkiye ve İran'la ilişkilerimiz' altbaşlıklı dizinin ikinci gününde (30
Mayıs 2000), hep bildiğimiz bilgiler vardı; önce bakanın neden bu kadar zahmete katlandığını telefon ettiği kişiler gibi ben de anlayamadım, sonra, sayfanın ortalarındaki bir cümle dikkatimi çekti.
"Şu satırları okuyun: 'Yerli basındaki kimi yazar ve gazetecinin MİT mensubu veya görevlendirilmiş elemanı olması, devlet güvenliği çerçevesi içinde varolan gereklilik ve ihtiyaçtan doğan rutin bir uygulamadır. Halen MİT mensubu veya güvenlik elemanı olan 23 yazar, gazeteci ve yöneticinin isimleri elimizde mevcuttur. Ancak isimlerini deşifre etmeyeceğiz."
O isimler hâlâ deşifre olmuş değil...
Şimdilerde
Ergenekon örgütlenmesiyle ilgili olarak adı sıkça geçen
Tuncay Güney'le ilgili her kafadan bir ses çıkıyor. Yeni
Şafak'ın istihbarat müdürü
Şaban Arslan'ın Truva Yayınları'ndan çıkan 'Rabay' ve Bedir Acar'ın Timaş'ın yayınladığı '
Tuncay Güney Anlatıyor' adlı kitaplarında kopuk gibi görünen ipleri birbirine bağlayacak pek çok malzeme bulunuyor.
Yeter ki, açık bir zihinle o malzemelere yaklaşılsın...
Zihnim Sadettin Tantan'ın tüyosu ile açılmışken gözlerimi etrafta dolaştırmaya başlayınca ne göreyim, o sırada hizmete sunduğu internet sitesinden birilerinin ipliğini pazara çıkarmakla meşgul
Mehmet Eymür de 'Çift Meslekliler' başlıklı yazısıyla benzer bir olayı ele almıyor mu?
Aslına bakılırsa bizim meslekte birden fazla tarafa çalışanların varlığı evvel eski bilinir. Hürriyet'te köşe sahibi de olmuş kıdemli bir meslektaş gazetecilikten kendini
emekli ettikten sonra MİT'teki kadrosuna geçivermişti. Bir gazete yayın yönetmeni, aramız iyiyken, "Beni MİT sevmez, çünkü yönetime gelir gelmez onların adamlarına kapıyı gösterdim" demişti.
Şimdilerde yeni bir gazete çıkarma hazırlığı içerisinde bir grubun bu işle görevlendirdiği yazarın her hafta MİT'e uğrayıp zarf aldığını açıklamıştı Mehmet Eymür. Kod adı 'Siyah' imiş... Hakkını yemeyeyim; aynı kişinin MİT'e çalıştığını ilk açıklayan Eymür değildi. O ifşaatı ilk yapan, kendisi de MİT'le irtibatlı olduğu ithamına maruz MİT'in en kapsamlı tarihini yazmış olan bir başka 'gazeteci' kılıklı kişiydi.
Ergenekon örgütünü ilk fâş eden kişi vaktiyle değişik gazetelerde çalışmış... Yolu neredeyse herkesle kesişmiş... "Ben iki satırı biraraya getiremezdim, ama ilginç haberlerim yüzünden gazeteler benden vazgeçemezdi" dediğini bir yerlerde okudum. Birlikte çalıştığı gazete yöneticileri, "Değişik ilişkileri vardı, habere kolay ulaşırdı" diye kendisinden söz ediyorlar.
Bunları neden anlatıyorum?
Şundan: Böyleleri bu meslekte hâlâ var ve kimi bayağı önemli yerlerde, kimi yeniden ortaya çıkma hazırlığında. Hakkında "MİT'in adamı" ithamı yapılmış, teşkilâttan her hafta zarf aldığına ve hatta kod adına kadar ipliği pazara çıkartılmış biri, meselâ ABD'de, İngiltere'de, Almanya'da olsa 'gazetecilik' mesleğine
veda eder; bizde ise öyleleri muteber bir gazeteciymiş gibi akşamları ekrandan yüzümüze 'nanik' yapabiliyor...
Hem de dürüst gazeteciler hakkında ahkâm da keserek...
Tantan'ın dikkat çektiği yazıda bu tiplerin sayısının 23 olduğu açıklanmıştı. Mesut Yılmaz'ın başbakan iken kendisini ziyaret gelen bir gazete yöneticisine 22 kişilik bir liste gösterdiği de biliniyor.
Öyleyse neden pislikler ortalığa saçıldığında birileri şaşırmış rolü yapıyor?
Dün,
İsmet Berkan, Uğur Dündar'a, "
Tuncay Özkan bir fotoğraf getirmişti, Tuncay Güney'den mi satın almıştı o fotoğrafı?" diye sorduğunu yazmış da...
TAHA KIVANÇ-YENİ ŞAFAK