Aytaç, "
Ergenekon kontrgerilla hareketidir.
Maraş olaylarının planlayıcıları devletin içindeki kontrgerilladır. Ergenekon denilen örgütlenme bu sistemin parçasıdır." dedi.
Aradan geçen yıllardan sonra Maraş'taki tablonun fotoğrafını daha net görmeye başladığını belirten Aytaç, fiili olarak ciddi bir komplonun içinden geçildiğini ifade etti.
Maraş
katliamının ardından Türkiye'nin birçok yerinde sıkıyönetimin ilan edildiğini, iki yıl sonra da 12
Eylül Askeri Darbesi'nin gerçekleştiğini hatırlatan Aytaç, tüm yaşananları askeri darbenin altyapısını oluşturmak için hazırlanmış provokatif eylemler olarak değerlendirdi.
Geriye dönülüp bakıldığından hadisenin çok örgütlü bir güç tarafından programlandığının anlaşıldığını dile getiren Yasin Aytaç, "Bir kaç kez
Bülent Ecevit tarafından gündeme getirilen fakat o da
iktidara geldikten sonra 'suspus' olan kontrgerilla artık günümüzde su yüzüne çıkmıştır. En azından bu olayların arkasında
derin devlet adı verilen -bugün olduğu gibi- suç örgütlerinin olduğu ifade ediliyor. Şimdi meseleye dünya ölçeğinde bakıyorum. İlk
12 Eylül Darbesi ve arkasından gelen iktidar ülkeyi Yeni Dünya Düzeni'ne adapte etme politikalarını sürdürdü. Demek ki Maraş'ta yapılanlar devletin içinde var olan örgütler tarafından planlanmıştı. Birkaç kişinin veya bir grubun kendi başına gerçekleştirebileceği veya yöneteceği eylemler değildi." diye konuştu.
İKİ ÖĞRETMENİM ÖLDÜRÜLDÜ
1978
Maraş olayları sırasında Endüstri
Meslek Lisesi
Elektrik Bölümü 2.
sınıf öğrencisi olan Yasin Aytaç, ailesi Elbistan'da olduğundan ilde üç arkadaşıyla kiraladıkları evde kalmış. O dönemde 16 yaşında olan Aytaç'ın, dün gibi hatırladığı o günleri anlatırken gözleri doluyor.
Tırmanan gelişmelerin başında öldürülen Mustafa Yüzbaşıoğlu'nun matematik,
Hacı Çorak'ın ise fen bilgisi öğretmeni olduğunu anlatan Aytaç, savundukları düşünceler nedeniyle iki öğretmenle yakın ilişki kurduklarını aktardı.
Büyük sıkıntılar çektiklerine işaret eden Aytaç, o acılı günlere dair şu bilgileri verdi: "Maraş'ta gelişen ciddi bir sol muhalefet vardı. Mustafa hoca da
disiplin kurulunda görev alan bir öğretmendi.
Öğretmenlerin dersten çıktıktan sonra vurulması bizleri çok etkiledi. İlk saldırıda Hacı öğretmen hayatını kaybetmişti. Evine uğradık. Mustafa öğretmen ise hastanede hayatını kaybetti.
Cenaze töreni düzenlenmişti. Gerçekten o güne kadar kitlesel anlamada yaklaşık 5 bin kişi katılmıştı. Maraş tarihinde böyle bir gösteri olmamıştı. Cenazeleri hastaneden almak için uzunca süre beklemek zorunda kaldık. Sonradan öğrendik ki devlet hastanesi başhekimi de bu işin içindeymiş.
Cuma namazından cemaatin çıkmasını beklemiş.
Provokasyon amaçlı kasıtlı olarak cenazeyi beklettiğini sonradan öğrendik."
BİNALARIN ÜZERİNDEN ATEŞ AÇILDI
Aytaç, cenazeleri aldıktan sonra Ulu Cami'ye doğru kortej halinde yürüyüşe geçtiklerini, bir grubun burada sloganlar attığını ve camiyi ablukaya aldığını ifade etti.
Kalabalığın
Kıbrıs Meydanı'na doğru yöneldiğini ve bu sırada polislerin 'orada büyük bir katliam' olabileceği uyarısında bulunduğunu kaydeden Aytaç, "Bu bekleyişler sırasında Kıbrıs Meydanı'na yönelme olmayınca bulunduğumuz yerden binaların üzerinden bize ateş edildi. Binalardan
şişe,
sandalye, masalar atıldı. Korteji korumakla görevli askerler havaya ateş açınca, kitle üzerinde ciddi bir panik meydana geldi. Biz de polislerin yardımıyla Yörük Selim Mahallesi'ne geri döndük. Akşam mahallelere saldırı olacağı duyumundan dolayı arkadaşlarla sabaha kadar
nöbet tuttuk." şeklinde konuştu.
Ateşe verilen, keser,
bıçak ve diğer aletlerle evlere saldırı düzenleyen gruplara helikopterden ateş açıldığını ve bu kişilerin geriye çekildiğini gördüklerini açıklayan Aytaç, yanan evlere gittiklerinde bu aletlerle öldürülen insan manzaralarıyla karşılaştıklarını açıkladı.
BEŞİKTE BOĞAZI KESİLEN BEBEĞİN GÖRÜNTÜSÜ BİZİ ŞOK ETTİ
Aytaç, bir daha hatırlamak istemediği karelerle ilgili şunları söyledi: "Arkadaşlarla girdiğimiz bir ev beni çok etkiledi. Yer sofrasının etrafındaki ailenin tamamı öldürülmüştü. Cesetleri dışarıya taşıdık. Evin içi
duman kaplıydı. O sırada
tahta beşikte bebeğin üzerindeki perdeyi kaldırdım. Kundaktaki bebeğin boğazının kesildiğini gördüm. Bu görüntü bizi şok etti. On altı yaşındaki bir insan için dayanılması zor bir görüntüydü. Arkadaşım şoka girmişti. Bu bende müthiş bir etki yaptı. Sanki vücudumun kontrolünü kaybettim. Avazımın çıktığı kadar ağladım. Kendimizi güvene almak istiyorduk. İki gün askeri kışlada kaldım. Üç gün sonra Elbistan'a trenle döndüm."
KONTRGERİLLA DARBEYE ZEMİN HAZIRLADI
1980 öncesinde Türkiye'de sol bir muhalefetin geliştiğine değinen Yasin Aytaç, devletin durup dururken 12 Eylül Darbesi'ni yapma imkânının olmadığını vurguladı.
Bu zeminin hazırlanması için Maraş olaylarının tertiplendiğini iddia eden Aytaç, devletin içindeki o zaman 'kontrgerilla' diye isimlendirilen gizli örgütlenmenin bu işlevi yerine getirdiğini ileri sürdü.
1993'de bölgede birçok
faili meçhul cinayetin yine aynı güçler tarafından işlendiğini savunan Aytaç, bugün bile bu varlığı tam deşifre edilmeyen bu hareketin bitmediğine inanıyor.
12 EYLÜL DARBESİ'NİN MİMARI KENAN EVREN YARGILANSIN
Devlet içindeki güçlerin çatışması ve güçlü olanın zayıfı açığa çıkarmasıyla sözü edilen yapının bir ucunun ortaya çıktığının altını çizen Yasin Aytaç, şöyle devam etti: "Onu bu dönem Ergenekon olarak yaşadık. Derin devlet veya kontrgerillanın halen varlığını sürdürdüğünü düşünüyorum. Ama devletin,
tavsiye edeceğine inanmadığı 'bu gücün' kamuoyunda konuşuluyor olmasını da ciddi bir aşama olarak buluyorum. Bu gizli elin tamamen bitmesi için devletin hukuk sistemi içinde hareket etmesi lazım."
Hükümetin Ergenekon ve demokratik
açılım adımlarına şüphe ile
bakan Aytaç, "İktidar samimiyse bu sistemin baş sorumlusu Kenan
Evren ve 12 Eylül Darbesi'nde parmağı olan kişilerin yargılanması lazım. Bunun için anayasa değişikliği şartı var. Hükümette bu değişikliği yapacak güç var. Buradan bakıldığından hükümet çok samimi değil. Buna rağmen daha önce hiç görülmemiş şekilde askerlerin gözaltına alınıp sorgulanmasını bile önemli bir aşama olarak görüyorum." görüşünü savundu.
(CİHAN)