Marmara'da 'TSUNAMİ' tehlikesi

Türk ve Fransız bilim adamlarınca Le'Atalante gemisi ile 12 Mayısta Marmara Denizi'nde başlatılan ve Nautile denizaltısı ile deniz dibinde gerçekleştirilen incelemeler 12 Haziranda sonra erdi.

Marmara'da 'TSUNAMİ' tehlikesi

İstanbul Teknik Üniversitesi (İTÜ) ve Fransızların Deniz Araştırma Merkezi IFREMER'e ait Le'Atalante araştırma gemisi ve Nautile denizaltısı ile Marmara Denizi dibinde yapılan araştırmalara ilişkin AA muhabirine bilgi veren İTÜ Maden Fakültesi Öğretim Üyesi ve Proje Araştırma Genel Koordinatörü Prof. Dr. Naci Görür, Marmara Denizi içerisindeki Kuzey Anadolu fayının kuzey kolu üzerindeki deprem beklentisi dolayısıyla, 1999 depreminden sonra Fransız bilim kuruluşlarıyla bir dizi araştırma başlatıldığını hatırlattı. Görür, bu araştırmaların 2000, 2001, 2002 ve 2004 ve son olarak da 12 Mayıs-12 Haziran 2007 tarihleri arasında gerçekleştirildiğini anımsatarak, son araştırmada Nautile adlı insanlı denizaltısının kullanıldığını bildirdi. Daha önceki araştırmalarda 1999 Gölcük Depremi'nden sonra, İzmit Körfezi ve Marmara Denizi'nde aktif faylar boyunca bazı akışkanların (su ve gaz) çıkışının olduğunun saptandığını ifade eden Görür, “Gaz çıkışları fayların aktivitesi bakımından önemli. Fayın aktif olduğunun da belirtisidir” dedi. Naci Görür, gaz ve su çıkışlarının hacmindeki değişiklikler, bunların bileşiminde olan değişimlerin yaklaşmakta olan deprem hakkında önemli ipucları vereceğini, bu nedenle de Nautile denizaltısı ile bilim adamlarının denizin tabanına daldıklarını ve her dalışta en az 7 saat kalarak çeşitli çalışmalar gerçekleştirdiklerini dile getirdi. Prof. Dr. Naci Görür, şu bilgileri verdi: “Yaptığımız araştırmalar, bu gazların derinlerden geldiğini ortaya koydu. Bu gazlar yüzeyde bizim bataklık gazı olarak nitelediğimiz cinsten değil. Deniz tabanında organik maddenin bozulması sonucu meydana gelen gaz değil, deprem derinliklerindeki kırıklardan gelen gazlar. Dolayısıyla biz bunları daha önce insansız denizaltı ile tespit etmiştik, şimdi görerek tespit ettik.” Görür, denizaltı ile yapılan dalışlarda, “denizin tabanında akustik yöntemlerle akışkanların çıktığı yerlerin belirlendiğini ve haritalandığını, akışkan çıkış noktaları ile aktif faylar arasındaki ilişkinin açığa kavuşturulduğunu” vurguladı. DENİZ TABANINA KÜÇÜK SİSMOGRAFLAR YERLEŞTİRİLDİ Çalışmalar sırasında akışkanların nitelik ve kökeninin araştırılması için örnek alındığını belirten Prof. Dr. Görür, akışkan çıkışlarının en iyi gözlendiği 3 istasyona ölçümler yapacak ve küçük depremleri belirleyecek sismografların (OBS) yerleştirildiğini de bildirdi. Naci Görür, su çıkışları sebebiyle deniz tabanında faylar boyunca oluşan karbonat kabuklarının da incelendiğini ve örnekler alındığını ifade ederek, akışkan çıkışlarının deniz tabanındaki canlı yaşam üzerindeki etkilerinin incelendiğini ve daha önceki depremlerin çökel kayıtları kapsamında örnekler alındığını söyledi. Görür, olası bir depremde deniz altı heyelanları oluşturabilecek ve tsunamiye neden olabilecek yerlerin de araştırıldığını dile getirdi. Prof. Dr. Naci Görür, depremsellik açısından önem taşıyan gaz ve su çıkışlarının incelenebilmesi için Marmara Denizi tabanına bir denizaltı gözlem istasyonunun kurulması gerektiğini vurgulayarak, bunun için Türkiye'deki yetkililer ve AB fonlarından yararlanmak için başvurularda bulunduklarını ifade etti. Çalışmalar sırasında Marmara Denizi'nin tabanına çok sayıda cihaz yerleştirildiğini anlatan Görür, bu cihazların 4 ay ile bir yıl arasında deniz dibinde kalacağını ve cihazların toplayacağı verilerin daha sonra değerlendirileceğini, çalışmaların sonuçlarının da dünya bilim kamuoyuna duyurulacağını bildirdi. Prof. Dr. Görür, denizaltı gözlem istasyonunun belirli sayıda kurulmasının 4-5 milyon avroya mal olacak bir proje olduğunu belirterek, deneme istasyonunun ise 350-400 bin YTL'ye kurulabileceğini söyledi. Naci Görür, araştırmanın olası bir deprem açısından önemine ilişkin şunları kaydetti: “Sonuç olarak, Marmara'nın tabanında aktif fayların bütün özelliklerini inceliyoruz. Faylar boyunca sürekli gaz ve su çıkışları olduğu belirlendi ve haritalandı. Bunlar aktiviteyi gösteriyor. Faaliyeti gösteriyor. O nedenle de dikkat edilmesi gerekiyor. Eğer bir yerde deprem olmuş ve bitmiş olsa belirli bir zaman sonra akışkan çıkışı duruyor. O nedenle bu akışkan çıkışlarının ciddiye alınması gerekiyor. İzlenmesi ve incelenmesi gerekiyor.” ARAŞTIRMANIN BULGULARI Nautile denizaltısıyla Marmara Denizi'nde İTÜ Öğretim Üyeleri Prof. Dr. Naci Görür, Prof. Dr. Celal Şengör ve Prof. Dr. Namık Çağatay ile araştırmanın Fransız Eş Başkanı Prof. Dr. Pierre Henry'nin gerçekleştirdiği çalışmalar sonucu elde edilen araştırmaya ilişkin yapılan yazılı açıklamada da, elde edilen bulgular şöyle sıralandı: “Marmara tabanındaki aktif faylarla akışkan çıkışı (gaz ve su) arasında doğrudan bir ilişki vardır. Akışkan çıkışı fayın hareketliliğinin belirtisidir. Marmara tabanında fay boyunca açığa çıkan gazların büyük ölçüde metan gazı olduğu anlaşılmıştır. Bu gaz ile birlikte bazı hidrokarbon emarelerinin bulunması söz konusu gazın yüzeysel olmayıp, derinlerden geldiğini ortaya koymuştur. Akışkan çıkışlarının sürekli denetlenip izlenmesiyle Marmara bölgesini tehdit eden depremin gelişi ile ilgili önemli ipucları elde edilebilir. Marmara Denizi'nin özellikle Çınarcık çukurluğunun kuzeyinde ve İzmit Körfezi'nin Marmara'ya açıldığı bölgelerdeki kıta yamaçları olası bir depremde heyelanlar oluşturmaya müsaittir. Bu kaymalar Marmara Denizi'nde tsunami olaylarına sebep olabilir. Sonuç olarak, Marmara Denizi'nin tabanına sabit bir denizaltı gözlem istasyonunun kurulması ve faylar boyunca açığa çıkan gaz ve suların hacim ve kimyasal bileşimlerindeki değişimlerin sürekli izlenmesi ile beklenen Marmara depreminin gelişi ile ilgili önemli ipuclarının elde edilebileceği anlaşılmıştır.” AA
<< Önceki Haber Marmara'da 'TSUNAMİ' tehlikesi Sonraki Haber >>

Haber Etiketleri:
ÖNE ÇIKAN HABERLER