Altay, ''Bugünkü bilimsel çalışmalar,
depremin nerede ve kaç büyüklüğünde olacağı hakkında bilgiler veriyor.
Ancak, depremin ne zaman olabileceğini kestirebilmek, bugünkü imkanlarla zamanını bilmek mümkün değil'' dedi.
Marmara Denizi'nin tabanında meydana gelen hareketliliğe ilişkin AA muhabirine açıklamalarda bulunan Prof. Dr. Altay, 1912 yılında
Gelibolu Yarımadası'ndaki Ganos Fayı üzerinde meydana gelen ve aletsel büyüklüğü 7.4 olan deprem ile 1999 yılındaki Marmara
Depremi arasında bir boşluk oluştuğunu söyledi.
Türkiye'nin en
tehlikeli fay hattının
Kuzey Anadolu Fay Hattı olduğunu hatırlatan Altay, ''Bu fay hattı, muntazam ve yıkıcı bir şekilde deprem üreten bir hat oldu. Dolayısıyla, Kuzey Anadolu Fay Hattı, tehlikeli olması halini devam ettiriyor'' diye konuştu.
Altay, ''İstanbul'u da büyük oranda etkileyecek 7,5 şiddetindeki bir depremin yüzde 60 olasılıkla 30-35 yıl içinde olmasının beklendiğine'' işaret ederek, enstitü olarak karada kurulu bulunan 45 adet
istasyon aracılığı ile deprem riski olan bölgelerin çok yakından izlendiğini bildirdi.
Prof. Dr. Gülay Altay, sözlerine şöyle devam etti:
''Deprem riski olan bölgelerde deprem açısından küçüklü büyüklü kümelenmeler var. Bugünkü bilimsel çalışmalar, depremin nerede ve kaç büyüklüğünde olacağı hakkında bilgiler veriyor. Ancak, depremin ne zaman olabileceğini kestirebilmek, bugünkü imkanlarla zamanını bilmek mümkün değil. Bizim çabamız, deprem bilgilerini sağlıklı alabilmek ve istasyonlardan gelen parametreleri, verileri, kurumlara, halkımıza, sağlıklı ve hızlı bir şekilde dünya standartları doğrultusunda iletmek.''
''TSUNAMİ AKTİVİTESİ VAR''
Bazı çalışmalar sırasında geçmişte Marmara Denizi'nde tsunami olduğunu gösterir bulguların saptandığına değinen Gülay Altay, ''Evet, Marmara Denizi'nde tsunami yaratacak aktivite önemli ölçüde var. Bunu bilim adamları da ifade ediyor. Ancak, boyutları, 3-5 metre civarında olabilecek dalgalar ve heyelanlar olarak belirtiliyor. Dolayısıyla, deprem tehlikesinin mevcudiyeti şimdiye kadar bir çok kez tekrarlanmış. Gerek bilim adamlarının analitik çalışmaları, gerek deneysel çalışmalarla, gözlem istasyonları ile bu açıklanıyor zaten'' dedi.
Altay, bu konuda çok yönlü olarak, mühendisler, jeologlar ve jeofizikçilerin araştırma çalışmalarının da ilerlediğini dile getiren Altay, bu çalışmaların, olabilecek bir depremin meydana getireceği hasarları ölçmek ve o anda acil müdahaleyi sağlayabilmek için yapılan çalışmalar olduğuna dikkat çekti.
'Erken Uyarı' sisteminin de önemli bir konu olduğuna işaret eden Altay, ancak bu uygulamaya geçmek için bazı sorunların aşılması gerektiğini kaydetti.
Prof. Dr. Gülay Altay, Marmara Denizi'nde araştırma gemilerinin yaptığı çalışmalar sonunda tabandaki fayların belirlendiğini ve yapılan sismik ölçümlerle denizin altının röntgeninin çekildiğini anımsatarak, ''Jeofizik konusunda uluslararası büyük çalışmalar var. Nitekim gemilerin Marmara'ya gelmesi, uluslararası
işbirliği neticesinde gelişen bir olay. Ve bu da, deprem konusunun dünyanın bir problemi olduğunun göstergesidir'' dedi.
''BİLİMSEL TARTIŞMALARIN SONUÇLARI AÇIKLANMALI''
Bazı bilim adamlarının Marmara'da yapılan çalışmaların sonuçlarını açıkladığını hatırlatan Altay, yapılan çalışmaların hiç kuşkusuz çok önemli olduğunu vurgulayarak, şunları kaydetti:
''Tabii ki bu araştırmalardan çıkan sonuçları halka bildirmenin yanında, tartışılacak kısmı çok fazla. Tehlike bilinen bölgede, ancak bunu bilimsel ortamlarda tartışmak lazım. Halkımızın edindiği bilgilerle derinlere gitmesi mümkün değil. Bu kadar büyük projelerin sonuçlarının da açıklanması gerekiyor.
Bilim adamları, seferber edildiği bu çalışmaların sonuçları, bilimsel ortamlarda ki tartışmaların sonunda açıklamalı.
Halkın bilinçlendirilmesi açısından depremin tehlikelerinin gündemde olması önemli. 1999
Marmara Depremi'nin acı veren sonuçlarını yaşadık. Bir daha deprem olmayacak düşüncesi yerinde bir düşünce değil.
Özellikle araştırma çalışmaları ile desteklenen sonuçlardan hepimiz biliyoruz ki, burada deprem olacak. Hazırlıklı olmalıyız. Dolayısıyla bizim bu konudaki değerlendirmemiz, öncelikle bilimsel ortamlarda bilim adamlarının değerlendirilmelerinden elde edilen sonuçların ilan edilmeden önce mutlaka belli ölçülerde hem bilinçlendirici biçimde anlatılması, hem de paniğe yol açmayacak biçimde sunulması' şeklindedir.''
AA