Marş öğrenmek yerine!

Düşündürücüydü.Çünkü, normal bir Türkiye değildi bu. Yeni de değil, köhne Türkiye'ydi.Hasan Cemal bugünkü yazısında Türkiye'nin kayıp yıllarını ve Türkiye'yi bekleyen fırsatları yazdı. İşte o yazı...

Marş öğrenmek yerine!

Abdullah Gül'ün Cumhurbaşkanı seçildiği 28 Ağustos'un ertesi günüydü. AKP'li bir yönetici, bir bakan ve milletvekiliyle öğle yemeğinde buluşmuştuk. Konu 'asker'di. Ne yapabilirlerdi? Masada şakayla karışık tedirgin bir hava esiyordu. Biri espri yaptı: "Marşları şimdiden öğrenmeye bakın. Yoksa hapiste ite kaka zorla öğretirler adama..." Gülüştük. Ama hepimiz farkındaydık. Türk siyaseti açısından hiç de komik olmayan acıklı bir durum söz konusuydu. İki seçmenden birinin oyunu alarak seçim kazanmış bir iktidar partisinin üst düzeyde bir yöneticisi, bir bakanı ve önde gelen bir milletvekili, bir gün önce seçtikleri cumhurbaşkanından dolayı asker ne yapar sorusunun çengeline takılmışlardı. Düşündürücüydü. Çünkü, normal bir Türkiye değildi bu. Yeni de değil, köhne Türkiye'ydi. Bir ülkenin seçim kazanmış siyasetçisi, çok partili demokrasiye geçişin altmış ikinci yılında daha hala o ülkenin askerine karşı böylesine bir tedirginlik içindeyse, rejimin taşları yerli yerine oturmamış demekti. Ya da bir Genelkurmay Başkanı'nın yeni seçilmiş bir Cumhurbaşkanı'nı kutlama ziyareti daha hala heyecanlı haberlerin konusu olabiliyorsa, o ülke gerçek istikrara yakın bir ülke olamazdı. Onun için de bu ülkede bir şeyleri ayaklarının üstüne oturtmak gerekirdi. Halkın oylarıyla seçim sandığından çıkan siyaset kurumu ile asker ilişkilerinin demokratik bir çerçeve içine yerleşmesi öncelikli bir koşuldu. O masada bunu da konuştuk. Tarih bazen hızlanır. Farkına varmayabilirsin. O zaman tehlike var demektir. Akışı hızlanan tarihe ayak uyduramazsan tökezler, yere düşersin. Fırsat heba olur gider. Ve yazık olur. Çünkü tarih her zaman cömert davranmaz. 1990'ları anımsıyorum. Berlin Duvarı yıkıldıktan sonra da tarihin akışı hızlanmıştı. Ama Türkiye'de o yılların siyasetçileri tarihe ayak uydurmakta, tarihi yakalamakta aciz kaldılar. Türkiye'ye 1991'le 2001 arasındaki kayıp yılları yaşattılar. Oysa, Türkiye'nin elinde bir yol haritası vardı 1990'larda da. Okuyamadılar haritayı. Yan yollara saptılar. Türkiye'nin temel sorunlarına el atmak, devlette Susurluk temizliği yaparak demokratik hukuk devletini gerçekleştirmek için gereken siyasal kararlılığı ve cesareti gösteremediler. Yıllar böyle geçti. Evet, 2002'den itibaren birçok şey değişti, değişiyor. İyiye doğru gidiş başladı. Ama daha yapacak çok şey var. Gündem ağzına kadar dolu. Demin söylediğim gibi: Tarih hızlanmış durumda! Türkiye değişime hazır. Önemli olan şimdi AKP iktidarının bu değişimi yönetecek kararlılığı göstermesidir. Yan yollara sapmadan Türkiye'nin önündeki yol haritasını cesaretle izlemesidir. Harita karmaşık değil. Sivil anayasa... Avrupa Birliği yolculuğu... Ekonomide reformlar... Kürt sorunu... Dağdakileri indirmek... Öncelikleri sonralıkları elbette dikkatle değerlendirmek lazım. Ama bir an önce, hiç vakit kaybetmeden de yola koyulmak gerekiyor. Türkiye ancak böyle normalleşir, kendine olan güvenini kazanır ve çok daha ciddi meselelerle uğraşmaya başlayarak önünü açar, daha iyiye gider. HASAN CEMAL/MİLLİYET
<< Önceki Haber Marş öğrenmek yerine! Sonraki Haber >>

Haber Etiketleri:
ÖNE ÇIKAN HABERLER