‘Babam
general, amcalarım Ata'nın
silah arkadaşıydı. Dedem Emniyet-i Mahsusa'da çalıştı. Bakanlığım sırasında Meclis'te ettiğim yeminin gereğini ve
ailemin genetik olarak verdiği görevi yaptım. Beraat benim hakkım.'
Önceki hafta söylenen bu sözler sizleri de şaşırtmıştır sanırım. Bu akıldan bakarsak meseleye din insanoğluna iyilik yapmasını salık veriyor. O zaman birisi çıkıp da "Benim dedem
müftü, babam imam.
Genetik olarak benim suç işlemem mümkün değil." deme hakkına sahip bu
ülkede.
HIRSIZLIK YAPMADIM
Başa dönelim, yukarıdaki sözler eski Bakan
Güneş Taner'in
Yüce Divan'daki savunmasında kullandığı ifadeler. Bu sözleri duyunca Yüce Divan'da yargılanmış eski
bakanlardan
Tuncay Mataracı isyanında haklı o zaman: "Altını çizerek söylemek istiyorum. Mason olsaydım, Tuncay Mataracı olarak bu ıstırabı çekmezdim.
Türkiye böyle yani."
Mataracı devam ediyor: "Ben
banka soymadım. Hırsızlık yapmadım, hazineyi dolandırmadım. Ana
yasa yok, varlığını anayasadan alan
Anayasa Mahkemesi Yüce Divan olarak beni yargılıyor. Bize neler çektirdiler. Bugün
Anayasa Mahkemesi'ne gidenler özel arabalarla, elini kolunu sallayarak gidiyor."
Tuncay Mataracı, 5 Ocak 1978 ile 12
Kasım 1979 tarihleri arasında üçüncü
Bülent Ecevit kabinesinde
Gümrük ve
Tekel Bakanlığı yaptığı dönemde, görevi kötüye kullanmak ve rüşvet almak suçlarıyla 12
Eylül sonrası Yüce Divan'da yargılandı. 42 yıl 11 ay ceza aldı.
Cezası 36 yıla indirildi ve sonunda 10 yıl 10 ay 17 gün
hapis yattıktan sonra 1990'da
tahliye edildi. Hapiste bir hocadan Kur'an eğitimi alan Tuncay Mataracı, Milli
Güvenlik Kurulu ve Süleyman
Demirel'le sürtüşmelerinin cezasını çektiğini düşünüyor.
DEMİREL BİR GECEDE ÇIKTI ORTAYA
-Adalet Partisi'nden girdiniz politikaya.
Süleyman Demirel'in AP Genel Başkanlığı nasıl oldu?
Çok iyi hatırlıyorum. Ragıp Gümüşpala rahmetli olunca bütün
teşkilat Sadettin Bilgiç'i başkan olacak diye bekliyordu. Bir de Tekin Arıburun Paşa vardı. Süleyman Demirel bir gecede çıktı ortaya. Malum nereden çıktı geldi diye...
-Masonluk belgesi de vardı o tarihlerde...
Ben size bir şey söyleyeyim mi? Çok net, altını çizerek söylemek istiyorum. Bir cümle ile. Mason olsaydım Tuncay Mataracı olarak bu ıstırabı çekmezdim. Türkiye böyle yani. Maalesef. Ben fazla bir yorum yapmak istemiyorum. Çünkü
12 Eylül'den önce biz hükümete girdiğimizde bazıları 'satılmışlar, komünistlerle birlik oldular ülkeyi bilmem ne yaptılar' dediler. Ben o zaman Demirel'e 'Siz Isparta'nın İslamköy'ünden Yahya oğlu Süleyman Demirel. Siyasete atılmadan evvel malvarlığınız neydi, bugün nedir? Ben de
Rize'nin
Tophane Mahallesi'nden Mehmet Tevfik oğlu Tuncay Mataracı. Siyasete atılmadan evvel mal varlığım neydi, bugün nedir? Bununu hesabını yapalım' dedim. Bu lafım ona çok dokunmuş. Bazı dostlarına 'Onu Kızılay'da astırmasam bana da Demirel demesinler' diye bu tabiri kullanmıştır yani.
-Sizin için...
Benim için kullanmıştır. Demirel çok kinci bir adamdır. Ben devlet adamlığına bir şey demiyorum ama hakikaten böyledir.
-
CHP'ye geçtikten sonra mı böyle dedi size?
Biz CHP'ye kaydolmadık ki. Biz hükümet kurduk. O hükümeti kurduktan sonra söyledi onu. Halbuki biz
genç nesil geldiğimizde 1977 seçimlerinden sonra 'Ülkeyi huzursuz yapmayalım. AP ile CHP, iki büyük parti bir araya gelip bir hükümet kuralım' dedik. 'Vay efendim siz bunu nasıl söylersiniz. Siz bu partiden il başkanlığı yapmamış mısınız? Komünistlerle bizi nasıl bir araya getirirsin?' diye bizi tepkiyle karşıladı. Bunu söyleyen şahıs, bundan 20 sene sonra biliyorsunuz SHP ile bir araya geldi. 'Biz tabanı olan iki büyük partiyiz. Böyle olması gerekir' diyerek
koalisyon kurdu, ki doğru yaptı. Fakat 20 sene evvel ya benim yaptığım doğruydu, ya da 20 sene sonra senin yaptığın yanlış. Hangisi?
-Demirel cevabı vermiştir size 'Dün dündür' diye...
Ha. Biraz evvel ne dedim. Birtakım çevreler, güçler bizi... Ben banka soymadım,
hırsızlık yapmadım, Hazine'yi dolandırmadım. Anayasa yok, varlığını anayasadan alan Anayasa Mahkemesi Yüce Divan olarak beni yargılıyor. Böyle bir hukuk düzeni nerede vardır? Bugün Anayasa Mahkemesi'ne gidenler elini kolunu sallayarak gidiyor. Biz o zaman evlatlarımızla, avukatlarımızla görüşme olanağı bulamıyorduk. Bize neler çektirdiler.
ASIP DA KAHRAMAN YAPMAYALIM DEDİLER
-Neler çektirdiler?
İşkence babında demiyorum ama
psikolojik olarak bizi yıkmak istediler. Avukatlarımızla, ailemizle bizi doğru dürüst görüştürmediler. 'Bunu asıp da kahraman etmeyelim' dediler.
-Asılmanız gibi bir durum da mı oldu?
Soruşturma raporunun en sonunda savcı mütalaasında diyor ki 'Her ne kadar iddia edilen suçlar, yani görevi kötüye kullanmak, menfaat temin etmek vs. Türk Ceza Kanunu'nun şu şu maddelerine girmekte ise de
kanun koyucunun yerinde olsaydım TCK'nın 125 ve 146/1 maddelerine göre yargılardım.' Yani 'idam ederdim' diyor. Ama ben kamu vicdanında,
Allah'ın huzurunda
beraat ilamımı elime almışım. Bu dünyada her şey geçer.
Vatanına, milletine
hizmetten başka bir şeyi olmayan Menderes'i, Polatkan'ı işte 146'ya 1'den, vatana
ihanet suçundan astılar. O dönemde onlara öyle yapanlar Tuncay Mataracı'ya bunu yapmış ben onu çok görmedim.
-Ucuz kurtuldum mu dediniz?
Ucuz kurtuldum.
-1977 seçimlerinde siz mi milletvekili olmaya karar verdiniz yoksa size
teklif mi geldi?
Ben 10 yıl AP Rize İl Başkanlığı yaptım. Beni il başkanlığına millet getirdi. Hizmetlerimizle bizi orada halen arayanlar var yani. 'Söyle. Bize
hedef göster' diyenler de oluyor halen.
MGK'DA FİNCANCI KATIRLARINI ÜRKÜTTÜM
-11'ler Olayı nereden çıktı?
Biz tabii kendi yöremize hizmet yapacağız.
İl başkanı iken daha iyi hizmetler yapıyorduk.
Bakanlıklar arasında daha iyi çalışmamız oluyordu. Fakat milletvekili olarak yöreme hizmet götüremiyorum. En basiti
kurban bayramı gelmiş.
Millet çay parasını alacak '
Milletvekili seçtik, gönderdik seni. Paramızı alamıyoruz hâlâ' diyorlar. Bunları götürdüm ben sayın ilgililerin önüne koydum o zaman. Bakanlar hep başka bakanlığa gönderiyor.
-Sebep bu mu?
Ülke huzursuzdu o günlerde. AP grubundaki milletvekilleri de huzursuzdu. Bir gün baktım Bağ-Kur Genel Müdürü'nün odasında oturmuşlar, benden gizli konuşuyor AP milletvekilleri. O 11'lere dâhil olan veya olmayanlar.
Cumhuriyet tarihinde olmayan bir şey yaptılar. 'Biz böyle yapıp ülkeyi bu uçurumdan kurtarmanın bir yolunu arayalım' dediler.
İşte o arada istifalar verildi,
İstanbul'a gelindi. Güneş Motel'de yemek yeniliyor. 'Güneş Motel'de
pazarlıklar yapıldı, bilmem ne yapıldı' filan deniliyor.
Ünal Yaltırık 11'ler Olayı diye kitap yazdı. O kitapta anlatılıyor, yanlışı yok eksiği var.
-Eksiği nedir size göre?
Mesela arkadaşlar orada 'Sen hangi bakanlığı istiyorsun' diye soruyor. Biz kızıyoruz. 'Sen
cumhurbaşkanı mısın? Cumhurbaşkanı sana görev mi verdi ki?' böyle diyorsun diye.
-Bunu diyen kim?
İsmi bırak. İsimle konuşmayalım.
EVREN PAŞA'NIN YEĞENİNE TORPİL
-Kitabın eksiklerini tamamlayalım o zaman.
Kitabı ben tamamlayacağım. İnşallah bir şeyler yazıyorum. Onları da bana bırak.
Milli Güvenlik Kurulu üyesi değildim. Beni iki defa MGK toplantısına çağırdılar. Orada yaptığım konuşmalarda fincancı katırlarını ürküttüğümün farkındayım.
-Ne konuştunuz orada?
Zamanı gelince ben söyleyeceğim. Müsaade et onlar bana kalsın.
-Konuşmamaya kararlısınız.
Yok konuşuyorum. Birçoğunu size söylüyorum. Mesela biz bakan olmak için yola çıkmadık. Bak açık söylüyorum. Tesadüf bizi götürdü. Ha ondan sonra
bakanlık... Evet ben Gümrük ve Tekel Bakanlığı'nı istedim. Çünkü ben çay yöresini temsil ediyorum ve çay parasını veremiyorum diye. Düşündüm bir aksi adam gelir oraya diye o bakanlığı istedim.
-
Tarım Bakanlığı niye değil...
O zaman çayla
Tarım Bakanlığı değil Gümrük ve Tekel Bakanlığı ilgileniyordu. O sıra gümrükleri ayırıyorlardı. Ah keşke ayırsalardı. Ne geldiyse ondan geldi başımıza.
-Benim aklım sizin söylemediklerinizde kaldı?
Evren Paşa'nın emir subayı vardı Cevat Erten. O, benim okul arkadaşımdı.
Albaydı. İşte 12 Eylül olduğu zaman ben ona
mektup yazdım. 'Yahu böyle böyle. Beni benden iyi tanırsın. Sen biliyorsun. Bana bakanlığım dönemimde sen geldin demedin mi ki 'Kenan Paşa'nın bir kız kardeşi varmış, İzmir'de. Bir de onun çocuğu mu ne varmış Tekel'de.' Bunları kayda geçirin yani. Bunu mahkemede de söyledim. Bunu başmüdür yapmak yani
terfi ettirmek, yetkili bir makama getirmek istediler. Ben de bunu Tekel Genel Müdürü'ne söyledim. Genel Müdür her hafta gelir brifing verirdi bana. 'İşte bu oldu bu olmadı' diye. Bunun işi olmamış. 'Hizmet süresi tutmuyor. Hem de sicili müsait değil. Bu terfii yaparsak Tekel başımıza kalkar' dedi.
-Kenan Evren'in akrabası için
Yeğeni. Ablasının veya kız kardeşinin çocuğu. Dedim 'Benim okul arkadaşım getirdi bunu. Kenan Paşa'nın yeğeni imiş. Bunu yapacağız.' O da 'Bu ancak sizin olurunuzla olur' dedi. 'Getir' dedim 'ben olur vereyim.' Öyle birkaç kişiyi yerinden oynattık, onun da atamasını yaptık. Bu bir.
İkincisi yine bakanlığım döneminde bir gün özel
kalem müdürü 'İki albay geldi' dedi. Biri hâkim biri tabip albay. 'Biz hemşehriyiz' dedi
Servet Tüzün. O konuştu.
Başbakan Ecevit'e iletmemi isteyerek himayeden bahsetti. Ben de torpilin tek işlemediği yerin askeriye olduğunu söyledim. Fakat bunu da Sayın Ecevit'e ilettim. Ecevit onun sorunlu bir albay olduğunu, Genelkurmay'ı mahkemeye verdiğini söyledi. Ben de çağırdım 'Bunun olması mümkün değil ama başka şeyiniz varsa yapayım' dedim. O sırada yakınlarından birkaçının daha
tayin işleri vardı. Onların atamalarını yaptık.
ŞÜPHELENSEM YURT DIŞINA KAÇARDIM
Neyse bu hemşehrimiz geldi Anayasa Mahkemesi'ne üye oldu sonradan. Orada beni yargılıyorlar. Diyorlar ki 'menfaat karşılığı tayin ataması yaptı.' Ee şimdi kardeşim ben senden ne aldım? Paşa yapmak için bana, bakana geliyorsun. Kim bakana gitmiyor kardeşim? Tayin etmelerden, atamalardan 8 sene ceza verdiler bana. İhtilal oldu, dediler ki 'Söylediklerimiz anayasa ve yasa yerine geçerlidir. Anayasa yok, kaynağı anayasa olan Anayasa Mahkemesi Yüce Divan olarak beni yargılıyor. Böyle bir hukuk devleti olur mu?
-İhtilalden sonra ne oldu?
Erbakan, Demirel, Ecevit, Türkeş ve 150-160 milletvekili gözaltına alınmıştı. Benim 2,5-3 ay adım soyadım sorulmadı.
Hani şüphelensem benim de
yurtdışına kaçma imkânım vardı. Niye bizi ihtilal yaptığın zaman almadın? Çünkü birtakım yerlerden sinyal gelmedi sana o zaman.
-Abuzer Uğurlu'nun adamlarını gümrüklere mi atadınız?
Ben onların hepsini mahkemede gördüm. Şimdi bak bir sürü memur atanmıştır Kapıkule'ye. Kim atadı? Onları birisi atattırdı oraya. Bakana birisi söylemiştir de atamıştır. Şimdi normalde gidenler olmuştur. Normal gidenlerin yanına
tavsiye ile gidenler de oluyor. Olmaması mümkün değil. Bunları mahkemede gördük. Onlar hep
senaryo. Fazla konuşmayalım. Türkiye'de konuştukça konuşanın yeri olmuyor.
12 EYLÜL'CÜLER AHIMIZDAN NE YAPACAK
-Evren'le daha sonra hiç karşılaştınız mı?
Karşılaşmadık. Ama gönlüm arzu ediyor. Buradan Evren'e diyorum. Evren Paşa, bize isnat ettiğin suçlara bakarak bugün Türkiye'de neler oluyor? Bunlardan hiç haberin var mı? 20 tane bankanın içini boşalttılar. Kim ne yaptı?
Onun için ben diyorum ki ihtilali yapanlar şöyle ellerini şakaklarına koyup düşünüyorlar mı? Bizim ahımızdan, günahımızdan ne yapacaklar? Ben onlarla öbür dünyada hesaplaşacağım. Allah bizi yüce divanında beraat ettirsin. Allah bizi kalbi ve dili doğru olanlardan eylesin. Benim tek dileğim bu.
Ben Milli Güvenlik Kurulu'ndaki konuşmamın ve onlarla olan bazı sürtüşmemin acısını çektim. Bir de Demirel'le olan tartışmamın acısını çektim. Artı en büyük şeyi de bir arkadaşımız Turan Feyzioğlu hakkında bir kitap yazdırmıştı. O kitabı yazdırmasaydı aslında biz ceza da almayacaktık.
-Hangi kitaptı o?
Onun adı neydi bilmiyorum ki ya...
Hilmi İşgüzar yazdırmıştı Turan Feyzioğlu hakkında. Hatta o kitabı baskıya verdiği zaman da Meclis'te onunla biraz sürtüşme de yaşadı. Yani hep komployla karşı karşıya kaldık anlayacağınız.
-Nerede çektiniz cezanızı?
Evvela
Ankara dil okulunda kaldık. Ecevitlerle beraber. Sonra Ankara Kapalı Cezaevi'ne geldik. Ondan sonra Kayseri'de,
Celal Bayar'ın yattığı koğuşta yattım. O dönemleri orada bir sıhhiyeciden çok dinledim.
-Ne anlatırdı?
Orada sinemaya giderlermiş. Celal Bayar en son gidermiş sinemaya. Ve Bayar gittiği zaman hepsi ayağa kalkarmış. Sanki yine cumhurbaşkanı gelmiş gibi. 'Öyle bir saygı ile birbirlerine bağlı idiler' derdi. Bazıları Bayar'a kızarmış 'Niye
İnönü ile sertleşiyordunuz? Böyle yapmasaydınız' diye söyleyenler oluyormuş.
-Siz neler yaptınız içeride? Nasıl geçti zaman?
Kuran-ı Kerim'i öğrendim. Bir hoca geldi bana öğretti
-10 sene boyunca kimler ziyaretinize geldi?
Oralara düşme! Düştükten sonra ailenden, çocuğundan başka gelen olmaz. Ama askerî dönem normale dönünce o zaman herkes geldi.
-Ne düşündünüz o zaman?
Valla ben Allah'a sığındım. Siyaset Türkiye'de doğru dürüst, namuslu insanların işi değil.
-Siyasete girmeseydim falan dediniz mi?
Yok hayır. Tuncay Mataracı sen Allah'ın verdiği cezadan kork. Şu fani dünyanın verdiği cezanın hiçbirinin kıymeti yoktur dedim. Orada birçok insanların da hayatını kurtardım. İntihara teşebbüs edenler oldu. Trafik polisi vardı. Kendini asıyordu. Gittim onu ipten aşağıya aldım.
AĞCA’YI HAPİSTEN KİM KAÇIRDI BİLMİYORUM
-M. Ali Ağca'yla temasınız oldu mu?
Yok. Ama 'Ağca'yı hapisten Mataracı kaçırdı' dediler. Sonra onu tekzip ettim. Her şeyi söylediler. Ağca'yı bizim dönemde cezaevinden kaçırdılar.
Asker elbisesi giyip kaçırtıldığı kesin. Ama kim kaçırttı bilmiyorum.
-Demirel'le daha sonraki süreçte görüştüğünüz oldu mu?
Hayır. Dedim ya. Devlet idareciliğine bir şey söylemem ama kindardır. Çok içten pazarlıklıdır yani.
-Bugünlerde yine
gündem oluşturuyor konuşmalarıyla.
O hırslıdır. Durup dururken gündem yaratmak iyi bir şey değil. Ama Demirel bir şey bilmeden de konuşmaz yani onu da söyleyeyim. Bir şeyler bilip de konuşuyor yani. Karnından pek konuşan bir insan değildir Demirel.
MATARACILAR ASLEN BAĞDAT’TAN GELME
Mataracılar aslen Bağdatlı. Tuncay Mataracı'nın ailesi de yüzyıllar öncesinden Bağdat'tan yola çıkmış. Ailenin bir kısmı
Mardin başta olmak üzere Doğu ve Güney
doğu'da yerleşmiş. Trakya'ya göç edenler de olmuş. Bir kısmı İç Anadolu'da
Erzurum üzerinden
Trabzon Maçka'ya yerleşmiş. Oradan da Rize'ye yönelmiş. Rize'nin Pazar ilçesinde de Mataracılar bulunuyor.
Atatürk Rize'ye geldiğinde kaldığı
Hacı Mehmet Efendi, Tuncay Mataracı'nın dedesinin amcaoğlu. Mehmet Efendi, Atatürk ile 1900'lerin başında
fırın işlettiği İstanbul Şişli'de tanışıyor. Tuncay Mataracı'nın anlattığına göre Mehmet Efendi o zaman Şişli'de askerlere bedava ekmek veriyor. Atatürk, daha sonra Mehmet Efendi'yi Batum'dan silah alıp Samsun'a kadar olan vatan toprağına ulaştırmakla vazifelendirerek memleketine gönderiyor.
Tuncay Mataracı'nın dedesi Hacı Ahmet. Manifaturacılık ve Batum'a ticaret yapmakla meşgul oluyor. Üçü kız yedi çocuğu dünyaya geliyor. Erkekler Tevfik,
Salih, Mustafa ve
Emin. Tuncay Mataracı'nın babası bu Mehmet Tevfik. Mehmet Tevfik Bey, evliliğini, yıllar önce aralarında bir sürtüşme olmasına rağmen, zamanla kız alıp vermelerle ilişkilerini tatlıya bağladıkları Tuzcuoğulları ailesinin kızıyla gerçekleştiriyor. Tuzcuoğlu Hacı Ahmet Efendi'nin kızı
Hafız Meziyet Hanım'la evlenerek yedi çocuk sahibi oluyor. Bu Hacı Ahmet'in iki kızı da Kalkavanlar'a gelin gitmiş. Kendisinin de üç kızkardeşi Kalkavan ailesine gelin olan Tuncay Mataracı, Şaziye,
Seyhan, Semiramis,
Sevgi, Köksal ve Pembe arasında beşinci çocuk olarak 1935'te dünyaya gelmiş. 1941 yılında Rize'de
İstiklal İlkokulu'nda eğitimine başlayan Mataracı, lisenin yarısına gelmişken Trabzon'a naklini yaptırıyor. Sebebi ise kendisi Güneşspor'da
futbol oynayan Mataracı'nın,
rakip Fener takımında oynayan lise öğretmeni ile maç sırasında münakaşa etmesi. Trabzon
Lisesi'nde okurken de Trabzon İdmangücü'nde
forma giyen Mataracı, 1968 yılında kurulan Rizespor'un da kurucularından biri.
Daha sonra
İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi'ne devam eden Mataracı ikinci sınıfta iken, babası, bugünkü eşi olan Nuran Hanım'ı kendisine münasip gördüğünden Rize'ye dönmesini isteyince okulu da yarıda bırakır. Fakat Nuran Hanım'ın ailesi bu evliliğe taraf olmaz. Bunun üzerine Mataracı da eşi olacak Nuran Hanım'ı kaçırarak evlenir. İki aile arasında durum 1-1 olur böylece. Çünkü Nuran Hanım'ın ağabeyi de Tuncay Mataracı'nın kızkardeşini kaçırarak evlenmiştir. Rize'de açılan
akşam tekniker okuluna kaydolan ve sırasıyla Meziyet,
Sinan ve
Tarkan adında üç çocuğu olan Mataracı, ilk çocuğu ilkokuldan
mezun olurken, o da oradan diploma alır. Daha sonra YSE Müdürlüğü'nde çalışmaya başlar. Beden terbiyesi
bölge müdürlüğü yapar. Milletvekili olacağı 1977 yılı seçimlerine kadar 10 yıl boyunca da AP Rize İl Başkanı olarak
siyasetin içinde olur. Daha sonra 11'lerden biri olarak Ecevit Kabinesi'nde Gümrük ve Tekel Bakanlığı'nı yürütür. 12 Eylül'den sonra Yüce Divan'da yargılanır. Mahkûm olur. 1990 senesinde çıkar. Hacca gider. Zamanını artık eş-dost muhabbetleri ile geçiren Tuncay Mataracı, son yıllarda Türkiye'de açığa çıkan, başta bankaların içinin boşaltılması gibi hadiseler olmak üzere gelişmeleri hayretle takip ediyor.
Cemal A. Kalyoncu /
Aksiyon