Abdullah Abdulkadiroğlu, Samanyolu Yayın Grubu Başkanı Hidayet Karaca ve Zaman Gazetesi Genel Yayın Müdürü Ekrem Dumanlı'nın gözaltına alındığı operasyonun gerekçesiyle ilgili çok çarpıcı bilgiler paylaştı. İşte Abdulkadiroğlu'nun bugünkü yazısı...
Berbat bir senaryo
Bundan 5 yıl önce yayınlanmış bir diziden dolayı medyaya yönelik operasyonun perde arkasında ilginç ayrıntılar yer alıyor.
Türkiye'nin en çok satan gazetesi Zaman’ın Genel Yayın Müdürü Ekrem Dumanlı ve en büyük medya gruplarından biri olan Samanyolu’nun başkanı Hidayet Karaca’nın gözaltına alındığı operasyon, kamuoyunun belki de adını ilk defa duyduğu “Tahşiyeciler” isimli bir sözde dini gruba daha önce yapılmış bir operasyona dayandırılıyor.
2010 yılında yapılan bir El-Kaide' class='textetiket' title='El Kaide haberleri'>El Kaide operasyonunda bazı şahıslar gözaltına alınıyor. Bu şahıslar Tahşiyeciler adındaki bir dini grubun üyeleriymiş.
Bu grupla ilgili Samanyolu Tv'de yayınlanan Tek Türkiye dizisinin senaryosunda tahşiye isminden bir iki yerde bahsedildiği üzerinden, gruba yapılan operasyonla dizinin bağlantısını kuruyorlar.
Bu dizinin, memleket gündemindeki gelişmeleri biraz da gizemli bir havada senaryolaştırdığını herkes biliyor.
Bu bir dizi ve anlatılanlar senaryo.
Yayınlandığı yıl 2009.
Dizide bu ifadenin geçmesini ise Fethullah Gülen Hocaefendi'nin yine 2009 yılındaki bir sohbetinde güncel meseleleri değerlendirirken tahşiye kelimesini kullanmasına bağlıyorlar.
Buradan şu kurguyu yapıyorlar.
Güya Hocaefendi sohbetinde talimat vermiş, Samanyolu Tv dizisinde bahsetmiş, Zaman Gazetesi haber yapmış sonra polis de gitmiş bu gruba operasyon düzenlemiş şahısları gözaltına almış, mahkeme de tutuklamış.
Dizi filmden yola çıkarak yeni bir film senaryosu üretmek olsa olsa bu olur.
İşte bu sebeple 5 yıl sonra bir televizyonun ve bir gazetenin genel yayın yönetmenleriyle bir dizinin ekibi, asistanlara varana kadar gözaltına alınıyor.
Peki şimdi gelelim perde arkasına.
Tahşiyeciler isimli grup Akp'nin iktidara gelmesinden kısa bir süre sonra ortaya çıkıyor. Ve liderinin şiddet içerikli radikal ifadeleri dikkat çekiyor.
İnternetten kısa bir araştırma yaparak bu ifadelere ulaşılabilir.
Şeriat devletinden bahsedilen, silah, füze kullanılarak rejimin değiştirilmesi gerektiği yönündeki sözler kısa bir aramayla bulunabilir.
Ve yine internette yapılacak basit bir aramada, grup liderinin bu tür ifadelerinden dolayı aslında 2008 yılından itibaren polis tarafından takibe alındığını öğreniyoruz.
Dini kimlik altında şiddet söylemini dillendiren bir grup görüntüsü dikkat çekiyor.
Polis 2008'den beri yaptığı takip sonucu Ocak 2010'da gruba farklı illerde operasyon düzenliyor. Operasyon El Kaide uzantılı olarak yapılıyor. Herhalde silahlanmaktan, füze kullanmaktan falan bahseden grubun davranış şeklinin El Kaide'yi andırdığı düşünülüyor. Operasyonda bazı evlerde silah ve bomba bulunuyor.
Grup ise kendilerinin Nur tarikatına bağlı bir kol olduğunu iddia ediyor.
Fakat Nur talebelerinde rejim değiştirmek hele hele bunun için şiddet ve silah kullanmak görülmüş duyulmuş bir yol değil.
Bir dini grubun silahtan bahsetmesi her zaman ürkütücüdür.
İşte bu gruba yapılan operasyon, bugün günah keçisi ilan edilen cemaatin üzerine yıkılıyor.
Üstelik o operasyonun altında bugün Akp milletvekili olan, o günün Emniyet Genel Müdürü Oğuz Kağan Köksal'ın imzası var.
Son aylarda, geçmişte kimin başına ne geldiyse bugün faturasının cemaate kesildiği bir dönemden geçiyoruz. Uyuşturucu baronlarından hırsızlık çetelerine kadar herkes geçmişte kendilerine yapılan operasyonların aslında cemaat tarafından yaptırıldığını iddia edip soluğu havuz medyasında alıyor.
Cemaat aleyhinde konuşan herkes, kim olduğuna, ne olduğuna bakılmadan havuz gazete ve televizyonlarında itibar görüyor.
Ne ilginç ki; bu olayda da benzer bir durum dikkat çekiyor.
Ocak 2010'da gözaltına alınan Tahşiye grubunun lideri 17 ay cezaevinde kalıp Haziran 2011'de tahliye oluyor.
2011'den sonra sesi çıkmayan grubun lideri, tam 3 yıl sonra Ağustos 2014'de kendisine operasyon yapanlar hakkında suç duyurusunda bulunuyor.
Zamanlama manidar değil mi ?
22 Temmuz 2014’de emniyete yapılan hukuksuz sahur operasyonundan bir ay sonra.
Hani herkesin başına her geleni cemaatin üzerine atıp aklanmaya çalıştığı dönem.
2011'de cezaevinden çıkan biri, 3 yıl sonra cemaate yönelik nefret kampanyası başlayınca harekete geçiyor ya da geçiriliyor.
Hizmet camiasına yöneltilen akıl almaz suçlamalarda bugüne kadar delil bulunamadığı gibi bu olayda da yok.
Ve bütün bu delilsiz suçlamalar ancak makul şüphe denilen ve hukukta asla yeri olamayacak bir komediyle Hizmet'in üzerine yıkılıyor.
Makul şüphe yasası Cumhurbaşkanınca onaylanır onaylanmaz medyaya büyük operasyon başlatılıyor.
Ve aynı gün tek bir merkezde hazırlandığı fazlaca sırıtan haberler, yandaş medyada dönmeye başlıyor.
Güya Hocaefendi talimat vermiş, Samanyolu Tv ve Zaman Gazetesi işlemiş ve bu gruba operasyon yapılmış.
Allah aşkına; bir televizyon dizisindeki senaryodan yola çıkarak elinde sağlam delil, bilgi, belge olmadan hangi polis operasyon yapar ?
Geçmişte kendisine tehdit olarak gördüğü herkese operasyon yapan iktidar, şimdi bunların hepsinin faturasını cemaate kesiyor.
Medyaya operasyon da bunun bir örneği olarak duruyor karşımızda.
Bugün asıl kumpas son aylarda defalarca olduğu gibi bir kez daha Hizmet’e kuruluyor.
Üstelik delilsiz ve sadece makul şüpheye dayanarak kurulan bu kumpas şimdi herkesi tehdit ediyor.
Artık Türkiye’de bütün basın kuruluşları, bütün gazete ve televizyonlar bir yazıdan, bir dizi senaryosundan yola çıkılarak makul şüpheyle operasyona açık hale getiriliyor.
Bu yüzden sıranın bir gün kendilerine geleceğini hisseden ve basın özgürlüğüne inanan gazeteciler, geçmişte yaşanan doğru-yanlış ne varsa bunlara takılmadan bu duruma itiraz ediyor.
Bugün Türkiye’nin önünde çok berbat yazılmış bir senaryo duruyor.
“Makul şüphe senaryosu.”
aakadiroglu/twitter