Emniyet’e alınmalarının üzerinden 72 saat geçmesine rağmen Dumanlı ve Karaca’ya tek soru yöneltilmedi. Savcı Hasan Yılmaz ise ifade işlemlerini Adliye’de hukuk ortamında değil, Emniyet’te silahların gölgesinde yürütüyor. Hukukçular, bu yöntemin ancak 12 Eylül gibi darbe dönemlerinde uygulanacağını söyledi. Avukatlar da hukuk dışı baskılara maruz kalıyor. Emniyet’e girişte kimliklerine el konuluyor, müvekkillerinin yanına sadece iki kişi girebiliyor. Kısıtlama kararından dolayı dosyanın tamamına ulaşamıyorlar. Milletvekilleri bile gazetecilerle görüştürülmüyor.
14 Aralık medyaya darbe operasyonundaki hukuk garabetleri skandala dönüştü. Savcı, ifadesini adliye yerine emniyette silahların gölgesinde almayı tercih etti. Avukatların dosyaya ulaşması engellendi. Gazeteciler de 3 gün geçmesine rağmen sorgulanmazken, Ekrem Dumanlı’nın avukatı Gazi Tanır savcıya şöyle seslendi: “Eğer adalet mülkün temeli ise bizim bir an önce sorgulanıp mahkemeye çıkmamız lazım. Savcı bey, lütfen hukuku böyle ayaklar altına almayın.”
Özgür basına darbe operasyonu, hukuk skandallarıyla tarihteki yerini aldı. 12 Eylül darbesi gibi olağanüstü şartlarda uygulanabilecek bir yöntemle gözaltına alınanların sorguları adliye yerine İstanbul Emniyet Müdürlüğü’nde yapılıyor. Operasyon savcısı Hasan Yılmaz, ifadeyi Çağlayan adliyesindeki hukuk ortamında almak yerine, emniyette silahların gölgesinde almayı tercih etti. Rutin uygulamalarda gözaltındaki isimler emniyette ifadeleri alınıp adliyeye sevk ediliyordu. Ancak Yılmaz, ani bir kararla sorguyu da emniyete taşıdı. Savcı, Zaman Genel Yayın Müdürü Ekrem Dumanlı ile Samanyolu Yayın Grubu Başkanı Hidayet Karaca’yı ise 3 günü aşkın bir süre geçmesine rağmen ne serbest bıraktı ne de mahkemeye sevk etti.
İstanbul Emniyet Müdürü Selami Altınok’un Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ile Kocaeli’nde yaptığı sır gibi görüşme basına yansımıştı. Bu görüşmeden sonra avukatların emniyetteki çalışma şartlarının daha da güçleştiği ileri sürülüyor. Avukatlar da zorluklarla mücadele ediyor. İstanbul Emniyet binası önündeki x-ray’den geçirilen avukatlar, kimlik kontrolü sonrasında sınırlı sayıda içeri alınıyor. Tek bir oda içinde 20 avukat çalışmak zorunda bırakılıyor. Avukatlara dosyaya ulaşma konusunda kısıtlama kararı bile çıkarıldı.
Medyaya darbe operasyonuna tepki gösteren halk, sesini yükseltiyor. Sorguların yapıldığı İstanbul Emniyet önünde toplanan binlerce kişi, ‘Ekrem ve Hidayet abi Allah’a emanet’ diye slogan attı.
AVUKATLAR POLİS ABLUKASI ALTINDA ÇALIŞIYOR
Hidayet Karaca’nın avukatı Fikret Duran, emniyette yaşanan skandallara tepki gösterdi. Savcıların adliye yerine emniyette ifade almayı tercih etmesinin psikolojik bir baskı amacı taşıdığını belirten Duran, emniyet binasına girişte çok ciddi bir aramadan geçirildiklerine, resmen yıpratma çabasıyla karşı karşıya olduklarına dikkat çekti. Yaşadıkları baskıyı “İçeriye adımımı attığım anda karşıma on, on beş tane silahlı polis dikiliyor. Ben savunma avukatıyım, yargılamanın bir parçasıyım. Böyle bir uygulama hukuk devletinde olamaz.” diye anlattı. Savcının yeni talimatları ile savunma hakkının daha da kısıtlı hale geldiğinin altını çizen Duran, şöyle devam etti: “Hidayet Karaca ile görüşmek için en fazla üç avukata izin veriliyor. Bu hukukun açıkça çiğnenmesi ve savunma hakkının keyfi olarak kısıtlanmasıdır. CMK çok açık. Bu konuda herhangi bir sınırlamaya gidilmemiş. Kendilerince belirledikleri isimleri yazıp başka avukatların görüşmesine izin verilmemesi savunma hakkının kısıtlanmasıdır.”
Ekrem Dumanlı’nın avukatı Gazi Tanır’a göre, savunma haklarının kısıtlanması ve yasa dışı delillerin kullanılması suç uydurma, nefret, ayrımcılık, hakaret ve hürriyeti tahdit suçlarının işlendiği anlamına geliyor. Pazar gözaltına alınan Dumanlı ve Karaca’nın sorgusunun hâlâ yapılmaması, gözaltındaki gazetecilerin hangi sebeple yargılandıklarını bilmemesinin skandal olduğunu kaydeden Tanır, şu ifadeleri kullandı: “Bu zamana kadar sorgusu yapılanların tamamını bıraktılar. Ekrem Bey’in suçlandığı köşe yazarlarını da bıraktılar. Eğer adalet mülkün temeli ise bizim bir an evvel sorgularımızın bitip mahkemeye sevk edilmemiz lazım. Bir an önce dosyaları görmemiz lazım. Bu arada binlerce insan bizden bilgi istiyor. Eğer adalet mülkün temeli ise bizim bir an önce sorgulanıp mahkemeye çıkmamız lazım. Savcı beye sesleniyorum. Lütfen hukuku böyle ayaklar altına almayın. Çünkü hukuk ve adalet hepimize lazım.”
SORGUDAKİ SORULAR TRAJİKOMİK
Sorgusu tamamlanan isimlere yöneltilen sorular ise hayli trajikomik. Gözaltındakilere “Fethullah Gülen’i tanıyor musun?”, “Tahşiye ne demektir?”, “Rahle ne demektir?” gibi soruların yanı sıra, bazı televizyon dizilerinden sahneler de soruldu. Ayrıca suçlamalara ilişkin, cebir ve silah unsurlarının varlığına yönelik hiçbir ifade kullanılmadı. Buna rağmen ‘devlet egemenliğini ele geçirmek’ iddiasıyla gözaltına alınan isimlere ilgisiz soruların sorulması ise şaşkınlıkla karşılandı.
Avukat Nazif Akbaş, sorgudaki skandalı şöyle değerlendirdi: “Yöneltilen sorulara baktığımız zaman dosyanın içinin ne kadar boş olduğunu görüyoruz. Netice itibarıyla egemenliğe karşı eylem içerisinde olduğu iddiası var. Gözaltı kararı bu gerekçeye dayanmakta. Ortada delil olarak bir diziden bahsediliyor ve bir iki köşe yazısından. Bu yazılar da zaten uyarı mahiyetinde. Bu arkadaşların suçlu olduklarına dair en ufak bir delil yok.”
Gözaltının bu kadar uzun sürmesi normal değil
Basına darbe operasyonunda yaşanan hukuksuzluklara Gaziantep Baro Başkanı Bektaş Şartlı da tepki gösterdi. Gözaltıların bu kadar uzun sürmesinin normal olmadığını söyleyen Şartlı, Türkiye’deki 76 milyon insanın artık hukuki güvenliğinin kalmadığını belirtti. “Gözaltının bu kadar uzun sürmesinin nedeninin, davayı toplu suçlar kategorisine sokmak olduğunu düşünüyoruz.” diyen Şartlı, gözaltıları 17-25 Aralık yolsuzluk operasyonlarının rövanşı şeklinde gördüğünü dile getirdi.
Türkiye’de hukuk adına olağanüstü şeyler yaşandığının altını çizen Şartlı, şöyle devam etti: “Bu insanlar ‘Hakkınızda soruşturma yok’ denildikten bir gün sonra makul şüpheli sıfatıyla gözaltına alınıyor. İşte burada sokaktan geçen herkes makul şüpheli konumuna düşürüldü. Türkiye’deki 76 milyon insanın artık hukuki güvenliği kalmamıştır. Bunun tepkisini ve sitemini dile getiriyoruz. Şu an hukuksuzluğa karşı birlikte hareket etme zamanıdır. İnsanlar emniyette kolluğa ifade vermek zorunda değil. CMK’da bu hakkı var. Maalesef şu an Türkiye’de olağanüstü şeyler yaşanıyor. Devlet Güvenlik Mahkemeleri (DGM), özel yetkili mahkemeleri sözde kaldırmıştı ama maalesef o zihniyet, o ruh Türkiye’de devam ediyor. Zaman birbirimizin farklılıklarını dile getirme zamanı değil, zaman birbirimizin sorunlarına sahip çıkma zamanıdır. Bütün insanların bu sorunlara karşı bir araya gelip birlikte hareket etmesi gerekiyor. Türkiye burada AB’den, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi hukuk anlayışından kopmamalı.”