Basın meslek örgütlerinin yöneticileri, gazeteciler, sivil toplum kuruluşu temsilcileri, iddia edilen operasyonun gerçekleşmesi halinde demokrasinin büyük bir yara alacağına dikkat çekiyor. Taraf Gazetesi yazarı Cafer Solgun, görüşlerini beğenmedikleri gazetecileri faşizan bir şov yaparak içeriye almayı planladıklarını söyledi. Solgun, “Muhalif ya da eleştirel yaklaşımları uzun süredir ‘vatan hainliği’ diye damgalıyorlar.” dedi. Bu tip baskıların sadece otoriter yönetimlerde görüldüğüne işaret eden Hürriyet Gazetesi yazarı Şükrü Küçükşahin de, “17 ve 25 Aralık’ta yaşananlar elli yıl sonra da, yüz yıl sonra da konuşulacaktır.” diye konuştu.
Hürriyet Gazetesi Yazarı Şükrü Küçükşahin:
On yıldır özellikle medyaya olmak üzere büyük bir baskı söz konusu. Dün de medyaya çok ağır baskılar yapıldı, gazeteci arkadaşlarımız cezaevine tıkıldı. Bunlar Türkiye’yi demokrasiden uzaklaştırıp otoriter yönetimlere götürüyor. Medya özgürlüğü olmayan hiçbir ülke, demokrasiden söz edemez. Bugün medyanın susturulması, yarın hiç kimsenin konuşmaması sonucunu getirecektir. Bu tip baskılar sadece otoriter yönetimlere yakışır. 17 ve 25 Aralık’ta yaşananlar elli yıl sonra da, yüz yıl sonra da konuşulacaktır. Yolsuzluk iddiaları örtbas edilemez. Konuşulması istenmiyorsa bunun yolu yargıyı adil bir şekilde çalıştırıp kim yolsuzluk yapmış kim yapmamış ortaya çıkarılmasının sağlanmasından geçer.
Gazeteci Yavuz Semerci
Hukuk devletinde öyle 300 kişi 400 kişinin aynı anda yüzlerce kişinin alınması, bu ancak bizim gibi ülkelerde olur. Daha dün bir bakan ‘Beni Yüce Divan’a göndermeyin’ diye yalvarıyordu. Daha dün bir bakanın kardeşi Zarrab’dan şu kadar para almış. Dolayısıyla 17 Aralık’ta polislerin takip ettiği ya da soruşturma konusu olan iddiaların içlerinin boş olmadığını görüyoruz. Ne yapılırsa yapılsın bunlar kaybolmaz, mutlaka hukuk çerçevesinde gereği yapılır diye düşünüyorum. Türkiye’nin dışarıdan bakılınca demokrasi, hukuk normlarına uygun bir ülke görüntüsü var mı ki bu imajı bozsun? Bozuk olan bir imajı bu operasyon bir çizgi daha bozmaz diye düşünüyorum.
Taraf Gazetesi Yazarı Cafer Solgun:
Hükümet cenahından özellikle de 17-25 Aralık rüşvet ve yolsuzluk soruşturmasının yıldönümünde bu tür bir rövanşist hamle gelebileceği bekleniyordu. Türkiye’de temel hak ve özgürlüklerin, hukuk ve adalet değerlerinin yok edildiği bir süreci yaşıyoruz. Görüşlerini beğenmedikleri 150’si gazeteci 400 kişiyi aynı gün faşizan bir şov yaparak içeriye almayı planlamıştır. Eğer durduğumuz yer demokrasi, hak, adalet ve hukuksa bu olacak şey mi? Muhalif ya da eleştirel yaklaşımları uzun süredir ‘vatan hainliği’ diye damgalıyorlar. İktidar partisi, rüşvet ve yolsuzluk şaibesinden kurtulmak adına, akla ve hayale gelmeyecek şeyleri hem düşünüyor hem de yapıyor.
PAK Medya - İş Başkanı İsmail Toçuoğlu
Operasyonun hedefinde yalnızca Zaman, Bugün, Taraf gazeteleri ile Samanyolu ve Koza yayın grupları değil, iktidardan emir almayan bütün özgür medya kuruluşları bulunmaktadır. Bugün yapılanlara sessiz kalınması halinde sıra, Cumhuriyet’e, Sözcü’ye, Hürriyet’e, Milliyet’e, Haber Türk’e ve diğer kurumlara, kuruluşlara gelecektir. Saldırı, doğrudan demokrasiyi hedef almaktadır, doğrudan doğruya demokrasiye darbe planıdır. Demokrasinin en büyük ayağı da özgür basından geçer. Özgür basın olmadığı müddetçe demokrasiden bahsetmemiz mümkün değil. Sivil toplum kuruluşlarının özgürce hareket edebilmesi lazım.
Eski Çalışma Bakanı Yaşar Okuyan:
Bu durum, tamamen korku devleti oluşturmak ve Türkiye’de herkesi özellikle gazetecileri sindirmek, sivil toplum kuruluşlarına gözdağı vermek, muhalefeti tamamıyla tasfiye etmektir. İnsanlar korkularından yazamasın, konuşamasın istiyorlar. Bunun adı demokrasi değil bu başka bir rejim. Türkiye zaten o başka bir rejime sürükleniyor. Ben 12 Eylül döneminde idam talebiyle yargılandım. Şimdi, ihtilal döneminde bile rastlamadığımız hadiselerle karşılaşıyoruz. Türkiye adım adım diktatörlüğe doğru gidiyor. 400 kişinin ismini belirliyorsunuz ve bunun içinde özellikle 150 tanesi gazeteci. Bu durum üç gündür yalanlanmıyor. Bu dururmun kabul edilebilir bir tarafı yok.
Muhalif herkes operasyon tehdidi altında
Muhalif basın kuruluşlarını ve gazetecileri sindirme planına bir tepki de hukukçulardan geldi. Aralarında 150 gazetecinin de bulunduğu çok sayıda kişinin gözaltına alınacağı iddiasını değerlendiren hukukçular, Türkiye’de muhalif olan herkesin tehdit altında olduğunu aktardı. Hukukçuların görüşleri şöyle:
Atılım Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Metin Günday:Sadece Zaman’a değil, aşağı yukarı bütün muhalefete karşı bir çalışma yapılıyor. Bu, genel olarak muhalefeti bastırma operasyonudur. Şu anda Cemaatçi olarak gösterilen kurumlara karşı yapılıyor gibi gözükse bile topyekûn muhalefete yönelik bir operasyon söz konusu. Bu yapılanlar, demokratik hukuk devletiyle bağdaştırılamaz.
Hukuk ve Hayat Derneği Başkanı Mehmet Kasap:Demokrasilerin en önemli gelişmişlik göstergesi basın özgürlüğü ve ifade hürriyetidir. Türkiye, bu iktidar döneminde maalesef 180 ülke arasında 154. sıraya geriledi. Üçüncü dünya ülkeleriyle birlikte anılıyoruz. Bu zihniyet Türkiye’yi ileriye götüremez, tiranlarla yönetilen ülkelerin ligine düşürür. Nedim Şık ve Ahmet Şener tutuklamalarında ‘bazen kalem silahtan tehlikelidir’ diyen zihniyet bugün bunu daha ileriye taşıyarak muhalif herkesi susturabileceğini zannetmektedir.
Evrensel Hukukçular Platformu Başkanı Hasan Basri Aksoy:Üçüncü dünya ülkeleri, Ortadoğu ülkelerine benzer bir duruma doğru gidiyoruz. Başbakan’ın veya Cumhurbaşkanı’nın ağzından çıkacak kelimelerle insanlar hapse atılabiliyor, haklarında takipsizlik veya soruşturmaya yer olmadığına dair kararlar verilebiliyor. Hukuki hiçbir dayanağı olmayan operasyonların, 17/25 Aralık yolsuzluk soruşturmalarını gizlemeye yönelik olduğunu artık herkes biliyor. Ama er ya da geç hukukun önüne gelecek bunlar.
İnsan Hakları Gündemi Derneği Başkanı Günal Kurşun: Ne kadar üstü örtülmeye çalışılırsa çalışılsın, 17-25 Aralık sürecinde ortaya atılan son derece ciddi iddialar var. Tam da 17 Aralık’ın yıldönümüne denk getirilen bu durumun hem rüşvet ve yolsuzluk iddialarını boşa çıkarmak ve dillendirilmesini engellemek amacı taşıdığını hem de bir intikam düşüncesine hizmet eden bir operasyon olduğunu düşünüyorum. İZZETTİN ÇİÇEK ANKARA