Abdulkadiroğlu Samanyoluhaber.com'a yazdığı yazıda ilginç noktalara temas ediyor. 'Mesele sadece Türk Okulları değil' diyen Abdulkadiroğlu, bu girişimin iş adamları için muhtemel tehlikeli sonuçlarını kaleme aldı.
***
MESELE SADECE TÜRK OKULLARI MI ?
Erdoğan bunun için daha önce de bir deneme yaptı. Ciddi ciddi ülkeleri dolaştı ve liderlerden bu okulları kapatmalarını istedi.
Kimse itibar etmedi.
Okul kapanmadığı gibi birçok ülkenin yöneticileri bu okulların sayılarının daha da artırılması için imkanlarını seferber ettiler.
İnsanlara gözleriyle gördükleri, elleriyle dokundukları, bizzat çocuklarını gönderdikleri bu kurumları kuru bir sözle “kapatın” demenin karşılığı yok.
Ancak Erdoğan’ın bu son Afrika seyahatini sadece Türk okulları ekseninde değil biraz farklı okumak gerekiyor sanki.
Türkiye’nin demokratik bir yönetim anlayışından her geçen gün uzaklaştığı ve iktidarın yolsuzluklarla daha fazla anılır hale geldiği bir dönem yaşanıyor.
Türkiye’nin bu konularda Avrupa’ya ve Amerika’ya anlatacak pek bir şeyi kalmadı.
Gerek Avrupa’dan gerekse Amerika’dan Türkiye’ye yönelik hemen her gün yeni bir uyarı geliyor.
Türkiye’de iktidarın imajı Batı nezdinde iyi değil.
Erdoğan’ın Afrika gezisinin birkaç amacı dikkat çekiyor.
Birincisi kendilerinin yolsuzluk ve rüşvet gibi bütün dünyada hoş karşılanmayan konularda temiz olduklarını ikna turu.
İkincisi başlarına gelenlerin Türk okullarının bağlı olduğu grubun kendilerine darbe girişimi olduğuna ülkeleri inandırmaya çalışmak.
Üçüncüsü iktidarın bir yıldan fazladır Türkiye’de yaşadığı “her şeyi kontrol etme” ruh haletinin artık dünyaya açılması.
Daha önce yapılan Türk okullarını kapatma girişimi turu karşılık bulmayınca bu kez bu okulları Türkiye Cumhuriyeti devletine bağlama girişimi devreye sokulmak isteniyor.
Bu bir bakış açısını ortaya koyması bakımından yurtdışına yatırım yapan bütün Türk işadamlarını tedirgin etmesi gereken bir durum.
Özellikle son bir yıldır Türkiye’den yurtdışına ciddi oranda yatırım kayıyor. Kendi ülkemizin insanı maalesef Türkiye’de başına ne geleceğini kestiremediği için artık yatırımını yurtdışına yapıyor.
Bu açıdan bakıldığında yurt dışındaki Türk okullarının tamamı özel okul statüsünde ve hepsi özel şirketlere ait kurumlar. Yani bu okulların her birinin yurtdışındaki Türk işadamlarının kurduğu herhangi bir şirketten farkı yok.
Her biri bulundukları ülkelerin kanunlarına göre kurulan ve o ülkelerin kurallarına göre faaliyet gösteren birer şirket statüsünde.
Dolayısıyla siz bir başka ülkede, o ülkenin kanunlarına göre kurulmuş ve faaliyet gösteren herhangi bir Türkiye Cumhuriyeti vatandaşının şirketine, kendi alacağınız kararla el koyamayacağınız ya da o şirketi şahsın elinden alıp devletleştiremeyeceğiniz gibi bu okullarla ilgili de aynı şeyi yapamazsınız.
Karşınızdaki ülkenin yöneticileri “okulları kapatın” dediğinizde itibar etmediği gibi “bu okulları ben kendi devletime bağlıyorum” dediğinizde “benim ülkemin işine ne karışıyorsun” dese ne cevap vereceksiniz?
Ha siz Türkiye Cumhuriyeti olarak herhangi bir ülkede izin verirlerse yeni baştan bir okul açabilirsiniz ona kimse bir şey demez. Ama mevcut bir özel okulu kendiniz karar alıp kendinize bağlayamazsınız.
Ayrıca bütün dünyada bir ülkenin başka bir ülkede devlet kimliğiyle eğitim kurumları kurup faaliyet göstermesi ajanlık faaliyeti olarak görülür.
Bir devlet başka bir ülkede okul açarsa bu durum ajan yetiştireceği şeklinde algılanır.
Buna da kolay kolay izin verilmez.
Türkiye Cumhuriyeti kendi ülkesinde başka ülkelerin devlet olarak okullar kurup kendi ülkelerinden alacakları kararlarla yönetmelerine izin verir mi?
Dolayısıyla Türkiye Cumhuriyeti’nin başka ülkelerdeki Türk okullarını devlete bağlamak için yapacağı girişim bu bakımdan da tehlikeli bir algıyla sonuçlanır.
Bu durum tamamen Türkiye’de iktidarın kendinde gördüğü her şeyi kontrol etme, her şeye karar verme ve kendinden izinsiz hiçbir şeyin olamayacağı ruh halinin artık yurtdışına taşmasıdır.
Yurt dışındaki bütün Türk yatırımlarını kontrol etme, onları hoşuna gitmezse kapattırmaya çalışma, kapattıramazsan devletleştirme mantığı bu.
Bugün özel şirket hükmünde olan yurtdışındaki okulları Milli Eğitime bağlamaya kalkarsın, yarın başka bir işadamının yurtdışındaki yatırımını Sanayi Bakanlığına bir diğerininkini Tarım Bakanlığına.
Hiçbir devlet buna izin vermeyeceği gibi bu maalesef Türkiye’yi uluslar arası alanda açıklanması mümkün olmayan bir çıkmaza sürükleyecektir.
Üstelik iktidar bunu kendi eliyle yapıyor.
Kimsenin Türkiye’deki yönetimi yurtdışında kimseye şikayet etmesine falan gerek yok. Yaptıklarıyla herkese nasıl bir mantık taşıdığını yöneticilerimiz gösteriyorlar.
Türkiye ne yazık ki ihtilal dönemlerinde yaşananları yaşıyor. Bugünün eski ihtilallerden tek farkı şu ki; demokratik yollarla iktidara gelinip ihtilal yöntemleriyle ülke yönetiliyor.
İsteğe göre kanunlar çıkarılıyor ve yapılmak istenenler asker zoruyla değil kanun zoruyla gerçekleştiriliyor.
Türk okulları meselesi, yurtdışında yatırımı olan bütün Türk işadamlarına doğru bu tehlikenin yaklaştığını gösteren bir parametre.
Bu girişim; Türkiye’de iş yapmak için bütün izinleri tek elde toplayan anlayışın kafasının arkasında, yurtdışında da hoşlanmadığı işadamının yatırımına el koyma düşüncesinin yeşerdiği izlenimi veriyor.
Ve Türkiye’nin gittiği noktayı daha da net ortaya koyuyor.
aakadiroglu/twitter