Millet görmüyor mu sanıyorsunuz?

Türkiye'de devlet ve siyaset algısı farklı bir ivme kazandı. Halk her siyasi hamlenin bir arka planı olduğunu, hangi hamlenin niçin yapıldığını kestiriyor.

Millet görmüyor mu sanıyorsunuz?

Kalender Yıldız'ın Zaman'da yayınlanan yorumu: Türkiye'de son yıllarda toplumun değiştiğinden, dönüştüğünden sıkça bahsedilir oldu. Bu değişimin, dönüşümün bir yansıması olarak devlet yapısında da çok ciddi bir değişiklik kendini göstermeye başladı. Devlet kapısı sıradan halk için -en azından eskisi kadar- ulaşılmaz olmaktan çıktı. Türkiye'de halkın siyasi yapıların önünde gittiği ve talep ettiği yapılanmaları bulduğu anda da onu çok arzulu bir şekilde desteklediği cumhuriyet tarihi boyunca tekrar eden bir durum. 90'larda ve 2000'in başındaki parçalı yapıdan ve bu yapının getirdiği bedellere katlanmaktan usanan halk, geçmişte olduğu gibi yine çok sürpriz bir tercih ortaya koydu ve tabiri caizse apar topar kurulan bir partiyi tek başına iktidara taşıdı. Türkiye'deki seçmen, yüzde yirmilik kemikleşmiş seçmen dışında parti "takıntısı" olmayan partiden daha ziyade lidere ve liderin dünya görüşüne bakan bir görünüm sergiliyor. Kabaca sağ ve sol diye sınıflandırabileceğimiz bu seçmen kitlesi içinde siyasi tercihlerini partilerden değil liderlerden yana kullanan seçmenlerin sağda, sola oranla daha fazla bir yekûn tuttuğu muhakkak. Sağda kurulan muhafazakâr hatta belli ölçülerde liberal partiler, lider değiştirdikten çok kısa bir süre sonra ışığını kaybediyor ve bir cazibe merkezi olmaktan çıkıyor. Bu durum sol için de geçerli, ancak sağdaki gibi bıçakla kesilmiş gibi değil... Partiler tarihine baktığınızda seçmenin değil, parti yapısının değişmesinin tercihlerde daha etkili olduğunu söylemek mümkün. Oy verdiği partinin iktidarda iken veya zaman içinde başkalaştığını gören seçmen, yeni arayışlara giriyor. Gelişmiş demokrasilerde seçmen çok sıra dışı bir durum olmadığı sürece partisini değiştirmez. Bizde ise "elde olmayan sebepler"den; aç, kapat, yasakla, men et vs. durumlardan dolayı seçmenin işi daha zor, ancak seçmen şaşılacak bir şekilde profil ve mantalite olarak kendisine yakın olan partiyi çok yeni de olsa her seferinde diğerlerinin arasından çekip çıkarıyor. Halkın bilgisinden öte sezgisi var Siyasi yapı durmadan inkıtaa uğradığı için şu an 1950'den günümüze gelmiş, gelebilmiş tek bir parti mevcut. Diğer partiler ya liderleri yasaklı hale getirilmek sureti ile ya da parti siyasi faaliyetlerden men edilmek yani kapatılmak sureti ile vadelerini kısa sürede tamamladılar, tamamlıyorlar. Burada rejim bekçiliğine soyunan ve son on yıl dışarıda tutulduğunda hep siyasi bir partinin eğilimlerini, hassasiyetlerini koruyan, kollayan, onun rejim düşmanı ilan ettiklerine karşı onunla aynı hareket tarzını benimseyen zinde güçlerin de siyasi hayatımızdaki yerini belirlemekte fayda var. İş bir noktadan sonra kabak tadı verdi hatta ironik bir hal aldı ve, "Biz seçiyoruz, onlar kapatıyor." noktasına geldi. Son altmış yılda bu kısırdöngü maalesef aşılamadı. Halk seçti, birileri yasakladı, kapattı. Söylediğim gibi son on yılda silahlı güçler normalleşme emareleri göstermeye yani siyasete mesafeli durmaya, "göreve" çağrılarına, "Siyasette yerimiz yok, Meclis'e gidin." cevabını verdiler ısrarla. Bu durum, kurumun halkın büyük çoğunluğu nezdinde eski itibarını kazanmasını ve pekiştirmesini sağlarken beklentileri karşılanmayanlar Meclis çatısı altında hiç de alışık olmadığımız biçimde en üst seviyeden silahlı güçleri ve Genelkurmay'ı hedef alan açıklamalar yaptılar. Bu yeni durum karşısında -askerin siyasetten uzak duran kararlı tutumu karşısında- siyasi tarihimizin en yaşlı partisi sahibi olduğunu düşündüğü ve kendisinden başka herkesi ve her yapıyı onun düşmanı olarak gördüğü "rejimini" korumak için yeni bir silah keşfetti: Yargı. Yargı, özellikle de yüksek yargı, cumhuriyet tarihi boyunca son üç yıldaki kadar halkın gündeminde olmamıştır. Halk bu vakte kadar 'bu mahkeme üyeleri kimdir, nasıl seçilirler, ne iş yapar?' bilmezken artık hangi üyenin hangi davaya ne oy vereceğini tahmin edecek seviyede haklarında kanaat sahibi... Mahkemenin 367 meselesi ile halk nazarında büyük bir güven kaybı yaşadığı gerçeği gün gibi ortada iken değerli mahkeme üyeleri bunu sıkıntı olarak görmüyor. Atama yolu ile geldiklerinden halkın görüşlerinin kendi konumundaki "atanmışlar" için çok da önemli olmadığını düşünüyorlar. Türk siyasetinde, halkın mağdurları kucakladığı su götürmez bir gerçek. Halk şuna inanıyor: Bu siyasiler bize yakın durduğu, bizim taleplerimizi hayata geçirmeye çalıştığı için mağdur edildi öyle ise bu yapıyı desteklemeye devam... Bu görüş nereden bakarsanız bakın on ikiden isabet ettirmektir; zira tabanın taleplerini gerçekleştirmek isteyen siyasiler her seferinde olmasa da ekseriyetle engellenmiş, kimi yapılarca tehdit edilmiş, bazen de siyaset yasağı ile karşı karşıya kalmıştır. Günümüzde siyasi yapılar, geçmişe oranla daha şeffaf, yeterli mi değil, ama geçmişten daha iyi. Böyle olunca her şey daha bir göz önünde yaşanır oldu. Bunun böyle olmasında haber kaynaklarının çeşitlenmesi de çok önemli bir faktör. Artık bir siyasi lider, bir kısım medya tarafından karalanırken bir kısmı tarafından övülebiliyor, yani çok sesli medya hem şeffaflaşmayı hem de partileri ve liderlerini artı ve eksileri ile tanımamızı sağlıyor. Kasıtlı haber yapanlar, karalama kampanyası düzenleyenler daha dikkatli olmak zorunda zira iki taraf için de -sağ, sol- tek sesli haber dönemi kapandı. Siyasilerden hemen her türlü vaadi duymuş olan halk, gelinen noktada her vaade gözü kapalı atlamıyor, hatta kendisi için istediği tek şey, "Gölge etme başka ihsan istemez." oluyor. Devlet, "koruma ve kollama" ve "kayırmacılık"tan çok çekmiştir. Kimi makam sahipleri devleti kendi şahsi kurumuymuş gibi sahiplenmiş; eşe, dosta, ahbaba peşkeş çekilmiş ve bu yapı zamanla "derin devleti" ve "çeteleşmeyi" doğurmuştur. Bu yuvalanmada hem bürokrasi hem de siyasi nüfuz etkili olmuş, değişen hükümetler farklı sebeplerden ötürü bu yapıların üzerine gerektiği gibi cesaretle gidemediği için yapı, gün geçtikçe güç kazanmış, hükümet kurup hükümet indiren bir konuma gelmiştir. Yeni yeni çözülen bu yapıların nerelere kadar uzandığı neler amaçladığı "vatansever"lik kisvesi altında ne işler çevirdiği bir bir ortaya çıkmakta... Netice olarak Türkiye'de, devlet ve siyaset algısı, üç dört yıl öncesine göre daha farklı bir ivme kazandı. Halk her siyasi hamlenin bir arka planı olduğunu, hangi hamlenin niçin yapıldığını az çok kestiriyor. Kendisi gibi yaşayan ve kendi taleplerini dillendiren siyasi yapılara -seçtiklerine- eskiye oranla daha cesurca sahip çıkıp destekliyor. Devletin birilerinin tekelinde olmadığını ve devlet üzerinde "beyazlar" kadar "esmerler"in de hak ve söz sahibi olduğunu bugün çok daha emin ve kendine güvenen bir sesle talep ediyor.
<< Önceki Haber Millet görmüyor mu sanıyorsunuz? Sonraki Haber >>

Haber Etiketleri:
ÖNE ÇIKAN HABERLER