“
Milliyet”in internet sitesindeki başlığın sırrını çözmekle meşgulüm. Canım, şu “Manastırlı
komutan” manşetinden bahsediyorum. Duymuşsunuzdur mutlaka. Kimden mi bahsediyor?
Genelkurmay Başkanı
İlker Başbuğ’dan. Peki “Milliyet” şu günlerde 100. yıldönümünü yaşadığımız Meşrutiyet İhtilali’ni başlatan mermilerin ilk olarak Manastır’da sıkıldığına atıfta bulunuyor olabilir mi? O zaman köşeye sıkışmış ‘birilerinin’ müsterih olmaları gerektiğine dair bir ima mı gizli burada? Bilemiyoruz. Ancak neresinden bakarsanız bakın, manidar bir başlıkla karşı karşıya olduğumuz kesin.
Son yıllarda okuduğum en net mesajlı yazılardan birisi
Hüseyin Gülerce tarafından kaleme alındı. Gülerce 30 Temmuz 2008 tarihli “Zaman”da çıkan “Masonluk
Ergenekon’un neresinde?” başlıklı yazısında sarsıcı sorularla dikkatlerimizi Ergenekon’un Masonik şifresini kırmaya yöneltiyordu.
Gerçekten de Mason locaları bu tür gizli örgütlenmelerin hep bir yerlerindedir.
Gladyo’yu bitiren savcı Felice Casson’un
İtalya’daki P-2 Mason locasının örgütle bağlantısını açığa çıkarışından tutun da, Ergenekon iddianamesindeki
İlhan Selçuk’un
İstanbul’da Hür ve Kabul Edilmiş Masonlar Büyük Locası’nda
darbeyi planlayanlarla bir araya geldiği bilgisine kadar pek çok bağlantı, meselenin bir
komplo teorisinin sınırlarını aştığını gösteriyor.
Bu kadarla da kalmıyor, Büyük Doğu Locası
Paris’te bir toplantı düzenliyor, Üstad-ı Azam Jean-Michel Quillardet, başörtüsünün serbest bırakılmasına karşı çıkarak yasanın “Türk laikliğinin bünyesinde açılan tehlikeli bir gedik” olduğunu savunabiliyor ve kafamız iyice karışıyor. Bu ne
öfke böyle? “Yoksa
laiklik konusunda Masonlara bir güvence verilmiş de haberimiz mi yok?” diyesi geliyor insanın.
Hüseyin Gülerce ise ısrarla soruyor: “Yasak olmasına rağmen Silahlı Kuvvetler bünyesinde
masonlar var mıdır? Masonluğu tespit edildiği için bünyeden çıkarılan
generaller var mıdır? Milletin evlatları için, orayı ele geçiriyorlar, buraya sızıyorlar dile dünyayı ayağa kaldıranlar, masonluk konusuna gelince neden suspus oluyorlar?”
Ancak 100 yıl evveline dönersek, Meşrutiyet için ayaklananların asker ve
sivil önderleri arasında hatırı sayılır miktarda Mason bulunduğunu biliyoruz. Merkezi
Selanik’te bulunan Macedonia Risorta Locası ile yine Selanikli Jön Türklerin kurduğu
Osmanlı Hürriyet Cemiyeti (adı daha sonra İttihat ve Terakki Cemiyeti olmuştur) arasındaki bağlantılar giderek daha net bir şekilde açığa çıkıyor. Cemiyete girecek olanların önce Mason olması, yani ‘tekris edilmesi’ gerekiyordu. Böylece 1901-1908 yıllarında 23’ü karargâhları Rumeli’de bulunan ve İkinci ve Üçüncü Orduların en üst rütbeli ‘
muvazzaf’ subaylar olmak üzere tam 188 İttihatçı Masonluğa alınmıştır.
Kendisi de cemiyetten olan Ahmet Bedevi
Kuran’ın verdiği bilgilere göre Masonluk İttihatçılar arasında o kadar onsuz olmaz bir hal almıştı ki, cemiyette iki türlü üye vardı. Bir kısmı Mason locasına girenlerdi ki, bunlara “li ebeveyn kardeş” (ana
baba bir kardeş) deniliyordu. Mason locasına girmeyen üyelere ise “li eb” (baba bir kardeş) kardeş diye hitap ediliyordu. Öz kardeş ve üvey kardeş de diyebilirdiniz buna. Nitekim sonradan Cemiyetin bir numarası haline gelen
Talat Paşa ve milletvekili yapılan Emanuel Karasso’nun Macedonia Risorta Locası’nın ilk üyeleri ve 33 derece Mason olan
üstad-ı azamları yapıldığını biliyoruz.
Gerçi o mücadele günlerinde bu normal görünüyordu ama sonraları savunmaya geçen İttihatçılar “Onlar bizi değil, biz onları kullandık” diyeceklerdi. Ancak kimin kimi kullandığı çok değil, 10 yıl içinde belli olacaktı.
Peki bunlar birer spekülasyon mu?
Bakın, öyle gizli saklı belgeleri değil, açık belgeleri kullanacağım. Birincisi, ihtilalin o sıcak günlerinde Meşrutiyetin hemen ardından
Adalet Bakanlığı’na getirilecek olan Macedonia Risorta Locası üyelerinden Manyasizade Refik Bey’in
İngiliz gazetesi “The Morning Post”a verdiği demeç. İttihatçıların İtalyan Masonluğundan manevi
destek gördüklerini doğrulayan Refik Bey, Macedonia Risorta ve Labor et Lux localarının kendilerine “büyük hizmetler verdi”ğini ve barınak sağladığını gayet soğukkanlı bir şekilde anlatmış ve şöyle devam etmiştir:
“Orada Masonlar olarak toplanıyorduk, çoğumuz da Masonduk, fakat aslında örgütlenmek için toplanıyorduk. Bunun yanı sıra yoldaşlarımızın büyük bir bölümünü, üyelerini ince eleyip sık dokuyarak seçmeleri nedeniyle Cemiyetimiz için bir elek işlevi gören bu localardan seçtik… Ayrıca bu localar, ihtiyaç halinde İtalyan Sefaretinden müdahale teminatı almış olan İtalyan
Grand Orienti’ne bağlıydı.”
Demek ki neymiş?
1) İttihatçı Masonlar olarak toplanıyorlarmış;
2) Yoldaşlarının büyük bir bölümünü Masonlar arasından seçiyorlarmış;
3) Çünkü Masonlar cemiyete adam almakta ustaymış;
4) Ayrıca da
Abdülhamid herhangi bir şekilde olaylara müdahale etmek isterse İtalyan Elçiliğinden güvence almışlarmış.
Kim söylüyor bunu? İttihatçıların sözüne en çok itibar ettikleri ve bu yüzden de ilk Meşrutiyet kabinesine Bakan yaptıkları zat.
İşe bakın ki, aynı Manyasizade Refik Bey, ihtilal coşkusu içinde ikinci bir demeç verir. Bu defa Paris’te çıkan “Le Temps” gazetesine verdiği demeçte şunları söyler:
“Masonluk ve İtalyan Masonluğu bize manen destek verdi… Hakikatte İtalyan locaları İttihat ve Terakki’ye yardımcı oldular, bizleri korudular, bizlere birer sığınak oldular. Çoğumuz Mason olduğumuzdan teşkilatlanmak için genelde localarda toplanırdık. Üyelerimizi de localardan seçmeye çalışırdık, çünkü locaya üye olabilmek için sıkı bir kontrolden geçilmekteydi.”
Siz düşünedurun, geçtiğimiz günlerde gazetelerden bir haberi koyuyorum masaya:
“Hür ve Kabul Edilmiş Masonlar Büyük Locası, bütün bağlı kuruluşlarına II. Meşrutiyet’in 100. yıl kutlamalarının 2008 boyunca çeşitli etkinliklerle kutlanması talimatı vermesi üzerine “Meşrutiyet defileleri”, kitap tanıtımları, konferanslar ve benzer etkinlikler düzenlendi.”
Meğer sadece defile değil, darbe de düzenleyeceklermiş!
MUSTAFA ARMAĞAN/ZAMAN