Çadır faciasından Davos’a
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın Davos’ta yaşadığı
hakaretin bir benzerine, 1996'da dönemin başbakanı Necmettin
Erbakan da
Libya'da maruz kalmıştı.
Kaddafi, 6 Ekim'de çadırında kabul ettiği Erbakan'a, basın önünde hakaret yağdırdı.
Daha da ileri gidip, Türkiye'nin bölünmesini savundu.
Rezalet, ertesi gün
gazete manşetleri ve köşe yazılarının ana konusu oldu.
Dönemin üç büyük gazetesi 7 Ekim'de şu manşetlerle çıktı:
"Bunun hesabını millet sorar" (Hürriyet)
"Utanç gecesi" (Sabah)
"Libya faciası" (Milliyet)
Gazetelerin ve uzmanların
eleştiri okları, hakaretlere basın önünde tepki göstermeyen Başbakan Erbakan'a yönelikti.
Hürriyet, "Küstah Libyalı'nın sözlerini başını tavana dikerek dinleyen Erbakan, hiç tepki göstermedi" eleştirisi ile dile getiriyordu.
Oktay Ekşi ise, Hürriyet'teki "Kaddafi az bile yapmış..." başlıklı başyazısında, "Erbakan'ın onurundan söz etmiyoruz... Böyle muameleler karşısında Ya Rabbi Şükür! demeye alışkın..." diyerek tepkisini ortaya koyuyordu.
Dönemin
Genelkurmay Başkanı İsmail Hakkı
Karadayı bile "Erbakan'ın Libya'ya gitmesi hataydı" açıklaması yapmıştı.
Libya skandalı ile ilgili yayınlar haftalarca sürdü.
Erbakan'ın "sessizliği" 28
Şubat "post-
modern" darbesi yolunda önemli bir
kaldırım taşı oldu.
Bu olay yaşandığı sırada Erdoğan, Erbakan'ın Refah Partisi'nden
İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı'ydı.
Erdoğan'ın Davos'taki
Gazze panelinde Peres'e gösterdiği sert tepkide, Kaddafi skandalından edinilen tecrübenin bir rolü olduğunu düşünüyorum.
Peres'in küstah tavrına sessiz kalsa idi, şimdiki
destek yağmuru, herhalde eleştiri yağmuru olarak yağardı.
Mumcu’nun yalanı ve bir “Baba” tokadı
Emekli
Orgeneral İsmail Hakkı Karadayı'nın internete düşen ses kaydının yankıları sürüyor.
Genelkurmay eski Başkanı, Türkiye'nin siyasi ve
ekonomik krize girmesine sebep olan, 367 krizini AK Partili bir ismin Köşk'e çıkmaması için organize ettiklerini
itiraf ediyor.
Karadayı, o dönem 23 milletvekili bulunan Anavatan'ın lideri
Erkan Mumcu'yu kendisinin arayıp, Meclis'e girmemesini sağladığını belirtiyor.
Bu iddia, Karadayı'nın itirafları ortaya çıkmadan çok önce, Anavatan
Merkez Karar Yönetim Kurulu üyeliğinden
istifa eden
Hüseyin Kocabıyık tarafından da dile getirildi.
Ama, her seferinde reddedildi. Mumcu, 6
Ağustos 2007'de
Aksiyon Dergisi'ne verdiği röportajda bakın ne diyor:
"Kimse bana böyle bir telkinde bulunmadı. Bana cumhurbaşkanlığı seçimlerine katılmamam yönünde en
küçük bir telkin gelmedi... Bütün mukaddesatıma and içerim ki, Allah'ın bir kulu bana bu yönde bir telkinde bulunmamıştır."
Karadayı'nın kendisine ağır hakaret de içeren ses kaydının ardından, Mumcu yazılı açıklama yaptı ve görüşmeyi doğruladı.
Vakit Gazetesi dün Mumcu'nun o dönem yardımcılığını yapan Göksal Küçükali'nin ağzından yeni bir iddiayı gündeme taşıdı.
Karadayı gibi
Ergenekon sanığı Orgeneral
Tuncer Kılınç da, Mumcu'yu toplantı esnasında aramış.
Mumcu, talepleri "Tamam efendim...Tamam Paşam..." diyerek onaylamış ve Meclis'e girmeme kararı almış.
Hiçbir şey gizli kalmıyor. Gerçek er ya da geç ortaya çıkıyor.
Atalarımız boşuna "Yalancının mumu yatsıya kadar yanar" dememiş...
Mumcu'ya bir
nasihat da dün Türk siyasetinin duayen ismi dönemin Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel'den geldi.
"367 tartışmaları sırasında Mehmet Ağar'a
baskı yaptığınız yönünde iddialar var" sorusu üzerine, "Baba" yine klasikler arasında yer alacak şu sözleri sarf etti:
"Bunların hepsi safsata. Onların içinde hiç beni ilgilendiren bir şey olmaz. Herkesin aklı yok mu? Neyi doğru bulduysa onu yapmıştır"./
ERHAN BAŞYURT- BUGÜN