Musul haberlerine yasak, medyaya sansür müdür?

Zaman gazetesi yazarı Av. Orhan Erdemli, geçtiğimiz gün mahkeme kararı ile duyurulan, Musul haberlerine gelen yayın yasağıyla ilgili çok çarpıcı bir yazı kaleme aldı.

Musul haberlerine yasak, medyaya sansür müdür?

Mahkeme kararı ile duyurulan ve 'basına sansür' olarak nitelendirilen Musul haberlerine gelen yayın yasağı kararının Anayasaya aykırı olduğunu belirten Erdemli, yasaya göre yargı organlarının yayın yasağı koyma yetkisi olmadığını ifade etti. Erdemli “Yayın yasağı” yetkisi  sadece Başbakan veya görevlendireceği bakana, “millî güvenliğin açıkça gerekli kıldığı hallerde yahut kamu düzeninin ciddi şekilde bozulmasının kuvvetle muhtemel olduğu durumlarda” tanınmış münhasır bir yetki olduğunun da altını çizdi. 

Bu nedenle söz konusu kararı neden Başbakan'ın vermediği sorusunun akıllara geleceğini söyleyen Orhan Erdemli, bu konuya dikkatlerden kaçmış 2 maddelik bir cevap verdi. 
 
İşte Av. Orhan Erdemli'nin 'Musul haberlerine yasak, medyaya sansür müdür?' isimli yazısı;

11 Haziran Çarşamba günü ajanslar, “Irak Şam İslam Devleti (IŞİD) militanları Irak'ın ikinci en büyük şehri Musul'u ele geçirdi” haberini geçti medyaya. Irak ordu birlikleri seri bir şekilde şehri boşaltmış ve Musul'da yaşayan siviller savunmasız bir şekilde kaderlerine terk edilmişti.

Aynı gün TBMM'de bu konu hakkında sert tartışmalar yaşanmıştı. MHP Milletvekili Sinan Oğan, IŞİD'in, Musul Başkonsolosluğu'muzu kuşattığını söyleyerek yakın tehlikeye dikkat çekmişti. Hükümet sıralarından ise “atma”, "ispat et” şeklinde yükselen sesler meclis tutanaklarına yansımıştı.

Akşam saatlerine doğru AA, Dışişleri Bakanlığı'ndan gelen açıklamayı duyurdu. Dışişleri Bakanlığı açıklaması şöyle başlıyordu: “İŞİD mensupları bugün (11 Haziran) sabah saatlerinde Musul'daki Başkonsolosluğumuz yerleşkesine bir baskın gerçekleştirerek personelimizi Konsolosluk yerleşkesinden çıkarmış, şehrin başka bir bölgesine nakletmişlerdir. Olay sırasında yerleşkemizde Başkonsolos dahil 49 personelimiz ve bazı aile fertleri bulunmaktaydı.” 

IŞİD'in Türkiye Musul Başkonsolosluğu'nu basarak Başkonsolosumuzu, personeli ve 8 aylık bebek dahil aileleri rehin alması kamuoyunda büyük infial oluşturdu. Tabii, gündüz TBMM'de yaşanan tartışmalar da hükümete yönelik sert eleştirilere yol açmıştı. Demokratik ülkelerde, hukuk devletinde basın özgürlüğü, sert eleştiriler demokrasinin olmazsa olmazı kabul edilir. Bu nedenle ortada yadırganacak bir durum yok zannederken, aniden bir yayın yasağı ile karşılaştık.

RTÜK'ün internet sitesinden yaptığı duyuruyla öğrendik ki; “Türkiye'nin Musul Başkonsolosluğu'nda bulunan ve IŞİD terör örgütü tarafından bilinmeyen bir yere götürülen Türk vatandaşlarının güvenliklerinin sağlanması için, her türlü yazılı, görsel basın ve internette yayın yasağı konulmasına karar verilmiş.”

RTÜK duyurusunu inceleyince, Ankara C. Başsavcılığı Anayasal Düzene Karşı İşlenen Suçlar Soruşturma Bürosu'nun Musul Başkonsolosluğu'na yapılan baskına ilişkin olarak 2014/84425 sayıyla soruşturma başlattığını görüyoruz. Dolayısıyla yayın yasağı talebi, bu dosya mesnet  gösterilerek ilgili savcı tarafından Sulh Ceza Mahkemesi'nden talep edilmiş. Ancak Ankara 3. Sulh Ceza Mahkemesi bu talebi yerinde bulmamış, hukuka uygun görmemiş ve savcının talebini reddetmiş. Bunun üzerine savcı tarafından Ankara 9. Ağır Ceza Mahkemesi'ne itiraz yoluna gidilmiş. Ankara 9. Ağır Ceza Mahkemesi, şu gerekçeyle itirazı kabul ederek “yayın yasağına” hükmetmiş:

“Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı, Anayasal Düzene Karşı İşlenen Suçlar Soruşturma Bürosu'nun 2014/84425 sayılı dosyasıyla ilgili olarak, Türkiye'nin Musul Başkonsolosluğu'nda bulunan ve IŞİD terör örgütü tarafından bilinmeyen bir yere götürülen Türk vatandaşlarının güvenliklerinin sağlanması için, soruşturma tamamlanıncaya kadar her türlü yazılı, görsel basın ve internette CMK 157 ve 5187 sayılı Basın Kanunu'nun 3 ve Anayasa'nın 26/2 maddesi gereğince yayın yasağı konulmasına karar verilmiştir.”

YAYIN ORGANLARINA ‘YAYIN YASAĞI’ KOYMA YETKİSİ VERİLMEMİŞTİR

Peki bu karar televizyon, gazete, internet medyası hatta sosyal medyada yapılan bireysel yorumları kapsar mı, bağlar mı? Karara uymamak cezayı gerektirir mi? Hemen belirtmek gerekir ki “yayın yasağı” kavramı ülkemizde ve uluslar arası hukukta öteden beri tartışıla gelmektedir. Böyle bir kararın sansür anlamına geleceği, uluslararası sözleşmeler ve Anayasa tarafından teminat altına alınan basın özgürlüğü, ifade hürriyetini yok eden böyle bir yaklaşımın hukuken kabul edilemeyeceği doktrinde tartışıldığı gibi birçok yargı kararına da konu olmuştur. Nitekim  yasalarımızda yargı organlarına “yayın yasağı” koyma yetkisi verilmemiştir. “Yayın yasağı” yetkisi  sadece Başbakan veya görevlendireceği bakana, 6112 sayılı yasa md. 7 hükmü ile “millî güvenliğin açıkça gerekli kıldığı hâllerde yahut kamu düzeninin ciddî şekilde bozulmasının kuvvetle muhtemel olduğu durumlarda” tanınmış münhasır bir yetkidir.

Anayasa md. 28/5 hükmüne göre Yargılama görevinin amacına uygun olarak yerine getirilmesi için, kanunla belirtilecek sınırlar içinde, hakim tarafından verilen kararlar saklı kalmak üzere, olaylar hakkında yayım yasağı konamaz.” Hakimler, devam eden yargılamalara yönelik kanunla belirlenen sınırlar içinde kısıtlama kararları verebilirler. Ancak olaylar hakkında “yayın yasağı koymak yasaktır”.

Bu çerçevede Ankara 9. Ağır Ceza Mahkemesi'nin kararının kimi ve ne ölçüde ilgilendirdiğini tartışabiliriz.

ANA KURAL ‘YAYIN YASAĞI’ DEĞİL ‘SANSÜR YASAĞI’DIR

Öncelikle, Anayasa'nın 28. maddesine göre “Basın hürdür, sansür edilemez”. Bırakın sansürü, Anayasa md. 28/2 hükmü ile devlete, “basın ve haber alma hürriyetlerini sağlayacak tedbirleri alma” görevini yüklemiştir. Anayasa'nın 26/1 maddesinde de “Herkes, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir. Bu hürriyet resmî makamların müdahalesi olmaksızın haber veya fikir almak ya da vermek serbestliğini de kapsar” şeklinde düşünceyi açıklama ve yayma hürriyeti düzenlenmiştir.

Dolayısıyla ana kural “yayın yasağı” değil; “sansür yasağı”dır. Hemen şu sorunun geldiğini duyuyor gibiyim: “Ama mahkeme kararında “Anayasanın 26/2 maddesine göre yayın yasağı konulmasına” deniliyor! Evet, mahkeme kararında öyle yazıyor ama Anayasa md. 26/2'de “yayın yasağı”ndan bahsedilmiyor. Anayasa md. 26/2'ye göre milli güvenlik, kamu düzeni, kamu güvenliği gibi belli durumlarda “düşünce ve kanaatleri söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sınırlama” getirilebilir. Yani bir olay hakkında toptan haber alma-haber verme yasağı getirilmesinin anayasal bir dayanağı bulunmamaktadır. Nitekim bireysel düşüncelerin ifade edilmesinin önüne de toptan bir yasak getirilmesinin hukukî dayanağı yoktur. Anayasa md. 26/2'de yer alan “sınırlama” ifadesinden anlaşılacağı üzere, belli durumlarda bu sınırlamanın “sınırlarının” nelerden ibaret olduğunun açıkça ortaya konulması gerekir. Eğer bu sınırlar açıkça belirlenip ortaya konmazsa söz konusu olan “sınırlama” değil; sansür olur.

Hatırlanacağı üzere 21 Ekim 2007 tarihinde Hakkari Dağlıca'da gerçekleşen terör saldırısıyla ilgili, o gün yürürlükte olan 3984 sayılı yasanın 25. maddesine dayalı olarak Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı sıfatıyla Sayın Cemil Çiçek tarafından “yayın yasağı” kararı verilmişti. Ancak Danıştay 13. Dairesi bu kararın “yayının önceden durdurulması niteliğinde olduğu, yayın durdurmanın sınırları belli olmadığı, yayın özgürlüğünü kısıtladığı, bu haliyle ‘yasaklama' niteliği taşıdığı, kapsam ve sınırlarının açık ve somut bir biçimde kararda belirtilmesi zorunlu olduğu, buna uyulmadığı, …”gerekçesiyle yayın yasağı kararının yürütmesini 25 Ekim 2007 günü durdurmuştu. Bilahare Danıştay bu kararın iptaline karar vermiş ve Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu tarafından karar onanmıştır.

BU YETKİ BAŞBAKAN TARAFINDAN KULLANILMADI ÇÜNKÜ...

Başbakana açık yetki veren aynı düzenleme bugün yürürlükte olan 6112 sayılı yasanın 7. maddesinde de yer aldığı halde “neden Başbakan tarafından bu yetki kullanılmamış da, yargı böylesine tartışmalı bir karara imza atmıştır?” diye sorulabilir. Bu soruya siyasi ve hukuki cevaplar verilebilir. Birincisi siyasetçiler son dönemlerde fazlaca yasaklarla anıldığından, bundan kaçınmış olabilir. İkincisi ise, Danıştay'ın daha önce verdiği yayın yasağını hukuka aykırı bulan kararlarının etkisi olabilir.

BASIN ÖZGÜRLÜĞÜ KAPSAMINDA YAPILAN HABER, HUKUKA AYKIRI DEĞİLDİR

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi ve Yargıtay kararlarında da yer aldığı üzere, kamu yararının varlığı halinde yayın yasağı ve gizlilik kararlarına uymamak, yani basın özgürlüğü kapsamında haber yapmak hukuka aykırılık oluşturmaz. Hrant Dink cinayeti sonrasında bazı gazete ve televizyon kuruluşlarına gizliliği ihlal nedeniyle açılan davalarda Yargıtay kamu yararına vurgu yaparak, bu konularda haber yapmanın hukuka uygun olduğuna karar vermiştir.

Ankara 9. Ağır Ceza Mahkemesi'nin kararının içeriğine ve dayanaklarına bakınca, Mahkemenin kararını Ceza Muhakemesi Kanunu md. 157 ve 5187 sayılı Basın Kanunu md. 3 ile Anayasa md. 26/2'ye dayandırdığını görüyoruz. Sırasıyla ele alacak olursak:

1-Anayasa yönünden: Bu yönüyle karar yukarıda ele alınmıştır. Özetle, Anayasada “yayın yasağı” yoktur, yayınlar belli hallerde sınırlanabilir. Bu sınırların nelerden ibaret olduğu açıkça belirtilmelidir. Söz konusu kararda ise sınırlar belirtilmemiştir. İleride bir haber veya bireysel açıklamanın mahkeme kararını ihlal ettiği ileri sürülür ve şikâyet konusu yapılırsa; ortada somut, açık, kapsamı belli bir sınırlama olmadığından ve önceden yayınlara genel olarak sansür konulamayacağından suçun oluşmayacağı kanaatindeyiz.

2- CMK md. 157 yönünden: CMK md. 157 hükmü şöyledir: “Kanunun başka hüküm koyduğu haller saklı kalmak ve savunma haklarına zarar vermemek koşuluyla soruşturma evresindeki usul işlemleri gizlidir.”Dolayısıyla CMK 157 yönünden medya organları, sosyal medyada bireysel paylaşım yapan kişiler savcılığın 2014/84425 sayılı soruşturma dosyasındaki “usul işlemlerini yayınlama dışında görüş ve kanaatlerini açıklayabilir ve yayabilirler.

3- 5187 sayılı Basın Yasası md. 3 yönünden: Yasanın ilgili hükmüne göre “Basın özgürlüğünün kullanılması ancak demokratik bir toplumun gereklerine uygun olarak; başkalarının şöhret ve haklarının, toplum sağlığının ve ahlakının, milli güvenlik, kamu düzeni, kamu güvenliği ve toprak bütünlüğünün korunması, Devlet sırlarının açıklanmasının veya suç işlenmesinin önlenmesi, yargı gücünün otorite ve tarafsızlığının sağlanması amacıyla sınırlanabilir.”Burada da söz konusu olan “sınırlama”dır; “yayın yasağı” değildir. Yukarıdaki izahatlar bu yönüyle de geçerlidir. “5187 sayılı yasaya tabi basın organları” konuyla ilgili bir haber yaptığında, bu haber hakkında bir soruşturma vaki olursa suçun unsurlarının oluşmadığını savunabileceklerdir. Zira ortada sınırları, kapsamı, süresi belirli bir “sınırlama” bulunmamaktadır.

4- Radyo, televizyon ve internet ortamı ile sosyal medyada bireysel fikir açıklamaları yönünden: Mahkeme kararı radyo ve televizyon kuruluşları ile internet ortamının tabi olduğu 6112 ve 5651 sayılı yasaları dayanak göstermemiş, sadece 5187 sayılı Basın Yasası'nı dayanak göstermiştir. 5187 sayılı yasaya dayanılmış olması karşısında karar; radyo-TV, internete ve bireysel yorumları şamil olarak genişletilerek uygulanamaz. Sadece “Basın Yasası” dayanak tutularak bu kuruluşlara ve kişilerin düşüncelerini açıklamasına, örneğin twitter veya facebook üzerinden açıklamada bulunmalarına engel olunması hukuka aykırıdır.

Mahkeme kararına aykırı davranmaktan hakkında soruşturma açılması halinde kişi ve kuruluşlar suçun oluşmadığını savunabilirler. Kanunlarda “yayın yasağına aykırı davranma” diye bir suç tipi bulunmadığı savunulabilir.

Ancak, radyo ve televizyonlar yönünden RTÜK “yayın yasağını” ihlal eden kuruluşlara 6112 sayılı yasa md. 8/c “hukukun üstünlüğü ilkesini ihlal” ettiği gerekçesiyle idari cezalar vermiştir. Ancak bu cezalara karşı idari yargı yolu açıktır. Dağlıca olayı hakkındaki Danıştay kararı da bu konuda emsal teşkil etmektedir.

Bir gazete haberinde İstanbul 4 No'lu DGM'nin yayın yasağına aykırı davranıldığından bahisle suç duyurusunda bulunulmuştur. İstanbul C. Başsavcılığı, söz konusu şikâyet hakkında takipsizlik kararı vermiştir. Savcılık kararının gerekçesi şöyledir: “…ülkemizde basın hür olup sansür edilemez, yayınlar önceden hiçbir kişi veya kurum tarafından denetlenemez, olaylar hakkında yayın yasağı konulamaz. Bu karar ile karara dayanak teşkil eden mevzuatımıza göre mahkeme yedek üyeliğinin verdiği yayın yapılmasının yasaklanmasına ilişkin karar hukuki temelden yoksun olduğu gibi yukarıda başlığı verilen yazı içeriğinde herhangi bir suç unsuru bulunmadığı kanaatine varıldığından sanık hakkında müsnet suçtan dolayı amme adına takibata mahal olmadığına,..” Son söz olarak, mevcut yasalarımızda mahkeme tarafından yayın yasağı kararı verilmesinin dayanağı yoktur. Anayasa'da “yayın yasağı” yasaklanmıştır. Anayasa ve yasalarda yer alan “sınırlama” kavramı keyfî, süresiz, sınırları belirsiz, toptan bir yayın yasağına dönüştürülemez. Bilgi edinme, bir haktır. Düşünce ve kanaatlerin açıklanmasının ve yayılmasının, halkın doğru bilgi almasının teminatı Anayasa'dır. Medya haberleri veya sosyal medya üzerinden ifade edilen bireysel görüşler “potansiyel bir suç” olarak görülemez ve suçlu muamelesine tabi tutulamaz.

<< Önceki Haber Musul haberlerine yasak, medyaya sansür müdür? Sonraki Haber >>

Haber Etiketleri:
ÖNE ÇIKAN HABERLER