Belki kalemi eline alan herkes mutluluktan söz ediyor. Hayali mutluluk senaryoları üretiyor. Gerçek hayatta ise bu senaryolar geçerli olmuyor. Ekser insanlar, istedikleri halde mutluluğu yakalayamıyor.
Huzur ve mutluluk ortamı olması gereken evleri, eşleriyle güç savaşının yapıldığı arenaya dönüyor. "Sen şöylesin, böylesin, öyle yaptın, böyle yapmadın" vb. söz düellolarıyla
tatlı anlar acılaşıyor.
Olaya herkes kendi penceresinden bakıp kendisini haklı görüyor. Eşinin yanlış yaptığını düşünerek kendi aklınca onun yanlışını düzeltmeye çalışıyor.
Durum böyle olunca eşler, karşılıklı cephelerde birbirine ateş ediyor. Farkına varmadan mutluluklarını kendi elleriyle öldürüyor. Onlar mutluluk peşinde koştukça mutluluk bir serap gibi kayboluyor. Geride kırılan kalpler, yaralanan gönüller ve dökülen gözyaşları kalıyor.
Bu gibi hallerde yapılması gereken en önemli şey, bu savaşa son noktayı koyup, evi huzur ortamına çevirmektir. Olaylara eşinin gözüyle bakabilmektir. Yani yeni deyimiyle empati yapmaktır. Omuz omuza verip mutluluklarına değil, mutluluklarının düşmanı olan, kin, nefret, bencillik, negatif düşünce, iletişimsizlik vb. şeylere ateş etmektir. Eşini
rakip takım görerek onun kalesine gol atma gafletine düşmemektir. Çünkü gol atan taraf eşine "Zaferi ben kazandım. Ben güçlü ve haklı olduğumdan seni yendim" mesajını verir. Yenilen eş kendisi de
zafer kazanmak için bütün gücüyle eşiyle savaşır. Ne yazık ki, savaşta kaybettikleri yine kendi mutlulukları olur.
Bu, tıpkı 14-15 yaşındaki çocukların senin takımın, benim takımım savaşı vererek birbirlerine kurşun atmaları gibi çocukça bir davranıştır. Vaktin birinde iki eş arasında bir
tartışma çıkar.
Kadın tartışmayı bitirmek için eşine:
"Haksız olduğumu kabul etmeye hazırım. Ama bir şartım var. Sen de benim haklı olduğumu kabul edeceksin" dediğinde eşi tamam der. Kadın:
"
Özür dilerim az önceki tartışmada ben haksızdım" dediğinde eşi gayet kibar bir şekilde:
"Haklısın karıcığım" cevabını vererek tartışmayı tatlıya bağlar.
Aslında "Haklısın, karıcığım veya kocacığım" demek büyük bir erdemdir. Bu
küçük kelime, mutluluk ateşini
yakmak için bir kıvılcımdır.
Evlilik bir savaş alanı değil bir
sirk gibi olmalıdır. Nasıl ki, sirkte çalışanlar seyircileri eğlendirmek için bütün maharetlerini ortaya koyarsa; eşler de eşlerini ve dolayısıyla da kendilerini mutlu etmek için bütün marifetlerini ortaya koymalıdır.
"Önce can sonra canan" değil. "Önce canan sonra can" diyebilmektir. "Ben" merkezli değil "biz" merkezli yaşamaktır. Daha doğrusu hayatı paylaşmaktır. Paylaşmaksa mutluluktur. Saadet ülkesine yelken açmak, huzur iklimine kanat çırpmak ve güzel günlere kucak açmaktır.