Demokrasi oyuncak değildir
Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer'in birkaç gün önce hükümeti kurmakla görevlendirdiği Ak Parti lideri Recep Tayyip Erdoğan'ın getirdiği
Bakanlar Kurulu listesini onaylamaması pek alışıldık bir davranış tarzı değil.
Türkiye bu yüzden yeni
cumhurbaşkanı seçilene kadar eski hükümet tarafından yönetilecek.
“Eski hükümet de olsa, yine Ak Parti hükümeti” diyenler yanılıyor. Yalnız Türkiye'de değil başka ülkelerde de bakanı 'gidici' görünen bakanlıklarda bürokrata iş yaptırmak zordur. Sadece kısa vâdeli icraatlar yapılır böyle ara dönemlerde. Oysa, özellikle global piyasalardaki hareketlerden etkilenen bir
ekonomik yapımız var ve dünya
piyasaları da şu sıralarda ciddi bir sarsıntı geçiriyor; tabii bizim piyasalar da... Cumhurbaşkanı Sezer'in son tavrı, anayasa fırlatma kadar olmasa da, ekonomiyi olumsuz etkileyebilir.
Neden böyle davrandı acaba Cumhurbaşkanı Sezer?
İlk akla gelen gerekçe,
Başbakan Tayyip Erdoğan'ın bir gün önce düzenlediği basın toplantısında '
takım oyunu' mantığıyla oluşturacağı yeni hükümette yer vereceği isimlere Cumhurbaşkanı Sezer'in müdahale etmemesi temennisi oluyor.
İyi de, kısa süre sonra koltuğunu boşaltacağı için Cumhurbaşkanı Sezer'in, böyle bir müdahaleden kendiliğinden kaçınması beklenirdi zaten.
Acaba sebep
CHP'nin yeni politik çizgisi olmasın?
CHP, daha doğrusu Deniz
Baykal ve kıdemli kader arkadaşları, 22 Temmuz'da sandığın verdiği mesajı anlamakta zorlanıyorlar. Abdullah Gül'ün cumhurbaşkanlığının önlenmesi çabaları yüzünden gidilmişti seçime ve sandıkta kaybeden o çabaların sahibi CHP oldu. Seçimden sonra da Ak Parti'nin Gül'ü yeniden
aday göstermemesi için olağanüstü bir gayret gösterdi CHP, ancak bu defa istediğini elde edemeyeceği şimdiden belli. Kendini bu yeni duruma uydurmak yerine hırçınlaşmayı ve bir süre sonra
Çankaya Köşkü'ne çıkacak Abdullah Gül'le ilgili ağza alınmayacak sözler sarf etmeyi yeğliyor CHP. Bir sözcüsü “Gerilimi sürdüreceğiz” bile dedi.
'Gerilimi sürdürerek' neyi elde etmeyi hedefledikleri belli de, o hedefe varabilecekleri hayli kuşkulu. İstediklerini elde etmeleri durumunda bile kaybedenin yine kendileri olacağını görmeyecek kadar gözleri dönmüş bir halde CHP yöneticileri... Kendilerini kendi elleriyle demokratik sürecin dışına itiyor, Meclis'in ve ülkenin gündeminden uzaklaşıyorlar. Bu gidişle hiçbir gelişmeyi etkileyemeyecek marjinal bir parti konumuna düşmeleri kaçınılmaz; ana-muhalefet görevini daha şimdiden MHP'ye kaptırdılar.
Cumhurbaşkanı Sezer sürecin başından itibaren CHP ile aynı çizgide bir
politika izliyor. Sezer'in yeni hükümeti kurmakla görevlendirdiği ve listeyi sunması için randevu verdiği Başbakan Erdoğan'ı cebindeki Bakanlar Kurulu listesine bakmaksızın geri çevirmesi ile CHP'nin
cumhurbaşkanı adayı Abdullah Gül'e randevu vermemesi arasında bir mantık birlikteliği var.
Siyaset aynı zamanda nezaket mesleğidir; her iki tavır nezaket açısından da sorunlu...
Bu davranışıyla, Cumhurbaşkanı Sezer, anayasal bir görevini yerine getirmemiş oluyor. Bakanlar Kurulu listesinin onayını yeni cumhurbaşkanına bırakması Türkiye'de bir cumhurbaşkanı sorunu olduğunu dosta-düşmana ilân etmekten farksızdır. Ağır sorunlarla baş etmek zorunda olan Türkiye böyle bir ara döneme daha fazla tahammül edemez, etmemeli.
Herkesin beklentisi, cumhurbaşkanı seçiminin üçte iki çoğunluk gerektirmeyen üçüncü turda biteceği yönünde, o da 28
Ağustos tarihine denk düşüyor. Yani önümüzde 10 gün daha var. Oysa, Türkiye'nin on günlük bir kayba tahammülü yok.
Her partiden milletvekilleri anayasanın ilgili (102.) maddesini okuduklarında, cumhurbaşkanı seçiminin kendilerinin görevi olduğunu fark edeceklerdir. İlk oturuma sadece katılmaları yetmez, o gün o turdan bir cumhurbaşkanı da çıkarmalı milletvekilleri...
Demokratik
sistem kimsenin oyuncağı değildir...
FEHMİ KORU/YENİ ŞAFAK