Başkanlık seçimlerinde oy kullanan başörtülü avukatlar hakkında
disiplin kovuşturması yapılmamasına hükmeden baro
yönetimi, yeni yayınlanan gerekçeli kararında
demokrasi ve
laiklik konusunda önemli tespitlerde bulundu. Kıyafet kuralının ‘
mahkeme ve
duruşma salonları’ ile sınırlı olduğu vurgulanan kararda, seçime kravatsız, eşofmanla veya kot pantolonla gelen avukatlar için de disiplin
soruşturması açılmadığına dikkat çekildi. Kararda Düşünceleri ve
inançları, amaçları, zihinleri, niyetleri okumaya, denetlemeye ve sorgulamaya imkân veren yaklaşım, demokrasi ve hukukla bağdaşmaz ve faşizmin bir türü olarak baskıcı amaçlara hiz-met eder.” görüşüne yer verildi.
Ankara Barosu’nun, 2004 yılı baro başkanlığı seçimlerinde
sandık sorumluları, bazı bayan avukatların başörtülü bir şekilde oy kullanması üzerine
tutanak tutmuş, baro res’en soruşturma başlatmıştı. Baroya savunmalarını veren başörtülü avukatlar, herhangi bir ikaz olmaksızın oylarını kullandıklarını, kılık
kıyafet düzenlemesinin avukatın göreviyle ilgili olduğunu, baro seçimlerinin görevle ilgili bir işlem olmadığını savundu. Avukatların savunmalarını dinleyen baro yönetimi ise 9
Kasım 2005 tarihinde verdiği kararda avukatların başörtülü oy kullanmasını yasalara aykırı bulmamıştı.
Baro yönetimi, gerekçeli kararı
Danıştay 2. Dairesi’nin öğretmen
Aytaç Kılınç hakkında verdiği karardan sonra yazdı. 21 Şubat’ta yazılan ve avukatlara yeni tebliğ edilen gerekçeli kararda, laikliğin nasıl anlaşılması gerektiği yönünde önemli tespitler yer aldı. Kararda, “Yönetim kurulumuz, herhangi bir dinin, inancın ya da felsefenin kamu kurum ve kuruluşlarını etkilemesine izin vermemesi için, devlet organları ile kamusal
yetki kullananların herkese eşit davranması gerektiğine inanmaktadır.” denildi. Baro kararında,
Türkiye’de kimsenin “yeni bir
toprak ve yeni bir
halk bulmak” imkânına ve hakkına sahip olmadığı, din, siyasi
tercih veya etnik köken nedeniyle vatandaşların ayrımcılığa tabi tutulmaması gerektiği vurgulandı. İnsanların inançlarının gereğini yapmaları ve bu çerçevede yaşamalarının bir hak olduğunu kaydeden baro, başkalarının buna saygı duyma görev ve yükümlülüğü bulunduğunu ifade etti. ‘Toplumumuzda genel kabul gören bu yaklaşıma rağmen, bu yaklaşımı benimseyenler de dahil olmak üzere kimi kişiler, inancına göre yaşayan ve giyinen kişilerin inanç özgürlüğünü, sadece ne giyinildiğine değil, giyinilenle birleştirilen niyete döndürmekte’ olduğuna dikkat çekilen baro kararında şunlar belirtildi: “Bu niyeti ideolojik bir temele indirgemekte ve böylece o niyetin rejime, laik düzene, Cumhuriyet’e karşı olup olmadığını sorgulamaya başlamaktadır. İnsanların güdü ve amaçlarının ne olduğunu anlamak için düşünceleri irdelenmeye başlanıldığında, inançlarından ve yaptıklarından dolayı değil, önyargılı olarak yaklaşılan ve peşinen mahkûm edilen düşüncelerinden, saiklerinden (güdü) dolayı hukukla başları derde girmekte ve bu durumda ne söylediklerinden, ne giydiklerinden dolayı değil, söylediklerindeki, giyindiklerindeki amaçlarından dolayı ceza görmektedirler. Düşünceleri ve inançları, amaçları, zihinleri, niyetleri okumaya, denetlemeye ve sorgulamaya imkân veren böyle bir yaklaşım, demokrasi ve hukukla bağdaşmaz ve faşizmin bir türü olarak sadece farklı ve baskıcı amaçlara
hizmet eder.” Demokrasinin fikir ve vicdan özgürlüğü, haklara saygıyla var olacağı vurgulanan kararda, bu konudaki görevin barolar ve hukukçulara düştüğü vurgulandı. Baronun çoğunluk kararına ikisi bayan, 3 üye karşı oy kullandı.
Hürriyet Sümer, genel kurulun kamusal alan olduğunu, siyasi ve dinî semboller taşınmasının tarafsızlığa gölge düşüreceğini öne sürdü. Danıştay’ın başörtüsüyle ilgili kararları
tartışmalı Danıştay’ın başörtüsüyle ilgili verdiği iki karar günlerce tartışıldı. Aytaç Kılınç isimli anaokulu öğretmeni, Gölbaşı’ndaki Bayrak Garnizonu içindeki anaokuluna müdür olarak atandı. Ancak başörtülü olduğu gerekçesiyle okula alınmadı ve başka bir okula atandı. Kılınç, idare mahkemesine
dava açtı. Mahkeme Kılınç’ı görevine iade etti. Fakat Danıştay 2’nci Dairesi, kararı idarenin lehine bozdu. MEB
Yurtdışı Eğitim-Öğretim Genel Müdürlüğü’nün açtığı sınavda Türkiye 2.si olan Abdullah Yılmaz’ın ataması da, ‘eşinin peruk takması ve tesettüre uygun giyinmesi’ gerekçesiyle yapılmamıştı. Yılmaz, yürütmenin durdurulması istemiyle
Eskişehir İdare Mahkemesi’nde dava açmış; olumsuz
cevap almıştı. Temyiz başvurusunu ele alan Danıştay 2. Dairesi, mahkemenin kararını onamıştı.