Şeriat gelmez
Eskiden
Türkiye’de zengin çocuğu,
paşa torunu,
toprak ağası komünistler vardı...
Hayatında bir tek fabrikanın kapısından girmemiş olan da vardı içlerinde, bir tek
masa başı işinde bile doğru dürüst çalışmamış, hiçbir baltaya sap olamamış, eli ekmek tutmayan da...
Celal Bayar’ın
tatlı tatlı saçmaladığı gibi “o kış Türkiye’ye komünizm gelseydi” bunların nereye kaçacaklarını hep merak ederdim.
Örneğin bugün
yabancı sermayeye, döviz büfelerine atıp tutanların,
banka hesaplarına el konulduğu zaman nasıl yaygarayı basacaklarını hep merak ettiğim gibi.
“
Borsa düşsün, bize ne” diyenlerin, patronlarının şirketleri gümlediği, maaşları “düyuna kaldığı” zaman ne yiyip ne içeceklerini de düşünürüm.
“
Dolar yasaklansın” diye ahkâm kesen, dolarlarını karaborsacıya mı satacaktır yoksa
yurtdışına mı kaçıracaktır, vallahi kafamı kurcalar.
Örneğin, kurtuluşlarını ancak muhayyel bir darbede gören basın alçakları, yazıişlerine gelip tepelerine oturacak başçavuş “arkadaşım, bu yazı olmamış, yeniden yaz” dediği zaman kime
küfür edeceklerdir, bana mı, makus talihlerine mi, ne yapayım, ilgimi çekiyor...
Bir yandan Türkiye’ye
bürokrasi diktasının gelmesini özlerken, bir yandan da “şeriat gelecek” diye ödleri patlıyor. Kimilerine sorarsanız, geldi bile! İçlerinde,
Anıtkabir’de kendi yerlere atıp “
Ahmet Necdet Sezer’i isterim” diye bağırarak sinir krizleri geçiren zavallı histerik kadıncağızlar da var.
Korkmasınlar, gelmeyecektir.
Gelmeyecektir, çünkü savaş,
köylünün
iktidara gelmesi değil, köylünün
sınıf değiştirmesi savaşıdır.
Bu değişimde yalnızca “iktidar olanaklarını kullanmak istiyorlar”, hepsi bu.
Hani daha önce hep “sizinkilerin” kullandıkları gibi!
Bürokrasi kuyrukçuları, her ne kadar anlar geçinseler de ekonomi biliminin de sosyoloji biliminin de uzağından bile geçmediklerinden, kavganın sınıf kavgası olduğunu göremiyorlar.
Köylü kabuğunu kırmış, şehirli olmaya, burjuva sırasına girmeye çabalamaktadır. Yeni bir burjuva sınıfı hele
şükür doğmaktadır. Bu oluşumda bürokrasi ezilmeyecek, yalnızca
yerli yerine oturacaktır. Korkmayınız.
Bu bir devrimdir. Alın size mis gibi, bal gibi
halk devrimi! Halktan nefret ederek halkçı geçinenlerin sosyalist devrimine hiç benzemiyor ama ne yapalım, idare edin.
Bu devrimin öncüleri, çıkarlarını da Batı’da görmektedirler ve kendi kalelerine kolay kolay gol atmazlar. O hata, nisan ayından ağustos ayına kadar saçmalayan
Ankara seçkinlerine mahsustur!
Batı’dan kopmak, Batı’ya sırt çevirmek, dünyadan tecrit olmak, yapayalnız kalmak memurların ve basın çemişlerinin çok işine gelir ama dincilerin gelmez!...
“Ilımlı
İslam” modelindeki “ılımlı” sıfatını bile unutuyor bizim arkadaşlar...
Korkmayınız, laikliğin güvencesi, üç beş basın serserisi ya da arslanlar gibi bürokrasi değil, cebi para görmüş, yurt dışına çıkmış, yaşamayı öğrenmiş Müslümanlar’dır. Sayıları arttıkça Türkiye de rahatlayacaktır.
Çünkü, halkın özlediği
özgürlük ve
refah, Batı’nın bugün ulaştığı
insan hakları ve
demokrasi düzeyiyle çakışmaktadır, örtüşmektedir.
Halkı sürekli aşağılarsak, halkın bizden çok daha sağduyulu olduğunu da göremeyiz bu hususta.
Solcu geçinen Türk aydınları demokrasi ve özgürlük tantanası yapa yapa bürokrasi diktasına çanak tutacak kadar ahmaktırlar ama Türk şeriatçıları Türkiye’ye şeriatı getirecek kadar kafasız değillerdir.
ENGİN ARDIÇ/AKŞAM