Diyarbakır zindanındaki Türk ve
Kürt sol örgütlerinin
avukatlığını yaptığı için 12
Eylül cuntacıları tarafından hayatı altüst edilen Avukat Hüseyin
Yıldırım,
Türkiye Gazetesi'ne konuştu. Geçtiğimiz günlerde Türkiye'ye dönen Yıldırım pek çok konuda önemli açıklamalarda bulundu.
Ne zaman tahliye oldunuz?
Kasım 1981 yılında tutuklandım. 11 ayın sonunda
mahkeme Mehmet
Karasungur olmadığıma karar verdi. Beni tahliye edense fakülteden
arkadaşımdı. Çok hırslıydım hesabını soracaktım. Ancak avukatlık yapmam engellendi. Beni tanıyanlar öldürüleceğimi düşünüp,
yurt dışına çıkmak için
baskı yaptılar. Diyarbakır'ı terk ettim. Son virajda dönüp arkaya baktım ve ağlayarak gittim. Önce
Suriye daha sonra Almanya'ya geçtim.
PKK ve Öcalan ile ilk temas mı gerçekleşiyor?
PKK'lılarla ilk teması cezaevinde yaptım. Çünkü o zaman çok
tutuklu vardı. Kamışlo'da bir hafta kaldıktan sonra beni Şam'a götürdüler. PKK'lıların bulunduğunu kalabalık bir yerdi. Biri geldi ve beni Öcalan'ın yanına götürdü. Gittiğimde birisi geldi bana sarıldı öptü. Meğerse
Abdullah Öcalanmış. Öcalan'la ilk temasım böyle oldu. Bir ara balkonda Kesire Öcalan'ı gördüm. Ardından beni başka bir eve götürdüler.
PKK'lı oldunuz mu?
Hiçbir zaman PKK'lı olmadım. Diyarbakır'da direnen insanların her zaman kalbimde yeri oldu. Ama her zaman APO'culuğa hayır diyorum. En kötü dönemde onların avukatlığını yaptım. İçerde yaşanılanları dünyaya duyurdum. Gördüklerimi, yaşadıklarımı dünyaya anlatmamın örgüte yarayacağını ve puan kazandıracağını biliyorlardı. Haklarını teslim etmek gerekiyor. Onlar beni yurt dışına kaçırdılar.
PKK'dan kimlerle tanıştınız?
Öcalan'ın dışında
Cemil Bayık, Duran
Kalkan, Ali
Haydar Kaytan,
Mustafa Karasu ve diğerleri. Hatta Şam'da beni gezdirenin Cemil Bayık olduğunu da çok sonradan öğrendim. Murat Karayılan'ı ise çok daha sonra tanıdım.
Size karşı tavırları nasıldı?
Çok iyi davrandı. Kendi kullandığı odasını bana verdi. Ancak sonradan başka bir Öcalan gördüm. Önceleri Ali arkadaştı. Ali ismini bilinçli kullanıyordu. Çünkü Suriye yönetimi Aleviydi ve onlara hoş görünmek için bu ismi
tercih etmişti. Eşinin ismi de Fatma'ydı. Ali arkadaşın çok değişik bir kişilik olduğunu öğrendim. Buna geleceğim. Ama Öcalan, kendisinden başka kimseden söz edilmesini istemiyordu. Bana, "Nereye gitmek istiyorsunuz" diye sordu. Eşi Kesire, "Avukat abi, İsviçre'ye gitsin" dedi. Bana hemen sahte bir pasaport verildi.
Avrupa kazan, ben kepçe. Öcalan'la çok sık telefonla görüşüyordum. Üstelik bazen tartışıyorduk. Ben yanlışları eleştiriyor, iç
infazların ve çoluk, çocuk öldürmenin büyük hata olduğunu söylüyordum. Kimsede inisiyatif yoktu. Gelen papağan gibi onun söylediklerini tekrarlıyordu. Öcalan da sonrada zıvanadan çıktı. 1986'dan sonra diktatörleşmenin işaretlerini verdi.
Bekaa'da şunu anladım. Öcalan'ın Kürt davasıyla, sosyalizmle ilgisi yok. Kürtlerin özgürlüğü onun derdi de değil. Tek derdi popüler olmaktı. Kürtleri ve diğer değerleri basamak olarak kullanıyor. Ben buna kesinlikle inandım. Hiçbir zaman da güvenmiyorum. Hiçbir liderini yapamayacağını yapıyor. Bütün konuşmalarında Kürtlere hakaretler var. Kürtleri aşağılıyor. 1986'daki kongresine kadar Ali arkadaş iken bundan sonra 'ulusal önder' oldu. Doğu Berlin'de Sovyet bir diplomat, "Sizin adamanız davanızın adamı değil" dedi. PKK "
Bağımsız Birleşik
Kürdistan" için yola çıktı. Öcalan ise 1988'de Mehmet Ali
Birand'a "Bağımsızlık istediğimiz yok" dedi. Şok yaşadık. Birand, "Bu bir strateji değişikliğidir. Politbüronuzdan
Merkez Komitenizden onay aldınız mı?" diye sordu. Cevabı şu oldu: "Politbüro ve Merkez Komite oluşturmaya çalıştık. Olmadı. Genellikle benim yönetimimden gelişen bir harekettir' diyerek diktatörlüğünü resmen ilan etti. Bütün bunlara rağmen hâlâ bundan ısrar edilmesini anlayamıyorum. Bununla ilgili olarak da Kandil'e bir
mektup yazdım. Özetle: '
İmralı sizi uçuruma götürüyor, tehlikenin farkında değil misiniz' dedim.
Avrupa'da yanıma Enver Ata'yı verdiler. Zaten PKK'nın içinde kafası çalışanları hep öldürdüler. O dönemde, çevremde PKK vardı. Anlattıklarımla PKK'ya kan verdim. Sonra Öldürülmelerle ilgili olarak Öcalan'la yüz yüze tartıştım. "Biz, çocuklarımıza özgür bir gelecek için yola çıktık. Ama daha yolun başındayken çocuklarımızın katili olduk" dedim. Toplantıda çıktığımda benim hakkımdaki algıları değişti. PKK'nın Avrupa sorumlusu Çetin
Güngör öldürüldüğü zaman ilişkilerimi koparmayı kafama koydum. APO'culuğu ret eden çok kişi öldürüldü. 1987'de çok kanlı olaylar oldu. Öcalan, "bundan sonra kadın kız meselesini ortaya getirip öldüreceğiz" dedi. Ben bu süreçten sonra bütün ilişkilerimi kopardım. Sonra
silah, suikast devreye girdi.
Herkes benim de infaz edileceğimi düşünüyordu. Hollanda'da bir arkadaşımla kafede otururken iki kişi bizi çapraz ateşe tuttu. 29 mermi sıktılar. Arkadaşım çenesinden, ben kalçamdan vuruldum. Öcalan benim için "Kıl payı kurtuldu" diyor. Beni öldürmekle görevlendirilen kişiyi, gerekeni yapamadığı için yok ettiler.
Öcalan hakkında Kesire konuşursa ve gerçekten bildiklerini doğru anlatırsa Öcalan biter. Çünkü kimsenin bilmediğini Kesire biliyor. Bir ipucu veriyim. Ayrıldığım zaman Kesire bana "sen kendine çok dikkat et' demişti. Bunun üzerine ben de 'hiçbir şey yapamazlar' dedim. Kesire, 'Öcalan bağlı bulunduğu güçleri harekete geçirir' dedi. Kimdir bunun bağlı bulunduğu güçler. Bunun Ergenekon'a bağlı hatta teslim olduğunu anlamayanın gözü kör, kulağı sağır mıdır? Bu insanlar bunu göremiyorlar. Onların içinde olduğum için sürekli onları anlatıyordum. Avrupa basını ve Türk basını beni PKK sözcüsü olarak lanse etti. Onlar da sanki kabul ettiler.
Herkesin kafasında Kesire'nin
ajan olduğuna ilişkin bir kabul var. Fakat Kesire ajan falan değil. Ben onunla Avrupa'da görüştüm, Kesire ajan değil, ama suçludur. APO'cu yıkıcı mantığın oluşmasında Kesire mimardır. Birçok insanın katledilmesine neden olmuş birisidir. Babası
Ali Yıldırım da ajan değil. Tunceli'de Adliyede çalışmış. Kesire yaşıyor ve bizden koptuktan sonra direkt Mihri Belli'nin yanına gitti. Bana göre Kesire tehdit ediliyor. Mihri Belli ile Öcalan'ın arası çok iyiydi. Oraya gittikten sonra bir
anlaşma sağlandı. Bence Kesire şöyle dedi: 'siz bana karışmayın ben de size'. Ama bu anlaşma Kesire'yi bağlıyor mu bağlamıyor mu bilmiyorum.