7 kadın
tekstil işçisinin boğularak öldüğü minibüsün şoförü Mehmet Oğur, “Ben bu 7 canın
ailelerine kendimi nasıl affettireceğim?” diye
gözyaşı döküyor. Çalışma arkadaşlarını kurtarmak için elinden geldiğini yaptığını anlatan Oğur, “İki kişiyi kurtarabildim. Biri ellerimden kaydı. Zaman yetmedi. Çığlıkları kulaklarımdan gitmiyor. Ben bu acıyla nasıl yaşarım?” diyor.
İSTANBUL'da 24 kişinin ölümüyle sonuçlanan sel felaketinin en acı tablosu Pameks Tekstil Şirketi'nin bahçesinde yaşanmıştı. Kapalı
kasa bir
servis minibüsünün arkasında bulunan 7 kadın işçi,
sel sularında boğularak hayatını kaybetmişti. Olayın hemen ardından gözaltına alınan fabrikanın sahibi
Cevdet Karahasanoğlu ve idare amiri Ferit Göncü tutuklanırken, servis şoförü Mehmet Oğur tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakılmıştı. Oğur, yaşadıklarını ağlayarak anlattı.
SÜREKLİ AĞLIYOR
10 yıldır aynı fabrikada çalışan Mehmet Oğur, havanın yağışlı olması nedeniyle o sabah daha
erken çıktı yola. Tek tek iş arkadaşlarını toplayıp fabrikanın bahçesindeki
personel girişinin önüne geldi. Ancak yağmur şiddetlenince arkadaşları ıslanmasın diye minibüsü idarecilerin giriş yaptığı kapının önüne park etti. Ardından ise felakete neden olan sel suları geldi. Oğur can pazarını gözyaşları içinde şöyle anlattı:
“Önce yan sürgülü kapı açıldı. Bir kişinin indiğini gördüm. Sonrasını görmedim. Yanımda bir bayan oturuyordu. Fabrikanın bahçesinde iki tane istinat duvarı bir de
demir kapı vardı. Büyük bir
gürültü oldu, üzerimize sel suları geldi. Yanımda Gülsüm Şenkoğlu oturuyordu ama kapısını açamadı.
Ben onun kucağından atlayıp kapıyı açtım. Ayaklarım yere basmadı.
Kapıya tutunarak yanımdaki Gülsüm'ü dışarı çıkardım, kapıya tutunmasını ve bırakmamasını söyledim. Hemen minibüsün üzerine tırmandım ve bağırmaya başladım. Bu arada kapıya tutunan Gülsüm panikledi onu tutarak minibüsün
üzerine aldım.”
“ÇIĞLIKLAR KULAKLARIMDA”
Minibüsün arka bölmesinde oturan arkadaşlarının indiğini düşündüğünü ifade eden Oğur, “Bir anda yükselen çığlıklarla neye uğradığını şaşırdım. Tam kurtulduk derken arkadan çığlıklar yükseliyordu. Anladım ki arkadaşlarım oradaydı. İdare amirine bağırdım ‘kazma
kürek ne varsa atın' dedim. O anda suda sürüklenen bir kalas gördüm. Suya eğildim kalası aldım. Fotoğraflarda görünüyor. Arkadaki camı patlattım. Elimi attım birini yakaladım. Sakine isimli arkadaşımdı. Baktım çırpınıyor onu da üste çıkardım. Yine aşağıya eğildim biri daha elime geldi, onu tutamadım. Sonra yukarıdan
balta attılar. Minibüsün üzerine birkaç
darbe vurmaya çalıştım. Bu arada kolumu da kestim. Çığlıklar kesildi, hiç ses gelmemeye başladı. Zaman yetmedi. Daha sonra yukarıdan atılan
yangın hortumuyla önce iki bayan arkadaşı yukarı çektiler. Sonra ben yukarı çekildim” diye konuştu.
“HABERLER KAHRETTİ”
Mehmet Oğur sözlerini, “En ufak yağmurda, karda çalışma arkadaşlarımı kapılarının önüne kadar bırakırdım. Bunu herkes bilir. Gazetelerde çıkan haberler beni mahvetti. Ben bunları hak etmiyorum. Yedi canın ailelerine karşı kendimi nasıl aklayacağım. Ben elimden gelen her şeyi yaptım. Kendi ailemin yanına bile gidemiyorum” diye sürdürdü.
‘MİNİBÜSÜN HEM ARKA HEM DE SÜRGÜLÜ YAN KAPISI VARDI'
Ölen arkadaşlarının minibüsün arka kısmındaki sürgülü kapıyı nasıl açamadıklarını hâlâ düşündüğünü ifade eden Oğur, “Sanırım paniklediler. Sürgülü yan kapı kolaylıkla açılabilirdi. Bizim araçla servis aracının arasındaki tek fark koltuklarının sabit olmayışıydı, yani çıkarılabilir olmasıydı. Bir de servis araçlarının arka kapıları kullanılmaz. Ben arka camdan iki kişiyi kurtardım. Bu tür araçlar 10 yıl önce de servis aracı olarak kullanılıyordu. Firmalar kendi personelini taşıyabiliyordu. Sonra yeni
kanun çıktı, servisçilik başladı” şeklinde konuştu.
‘İŞYERİMİZ KAPANIRSA KALANLAR DA MAĞDUR OLUR?'
Servis şoförü Mehmet Oğur, 7 arkadaşının ölümünden dolayı 7 ailenin
mağdur olduğunu belirterek “Ama şimdi patronumuz tutuklandı. 10 yıldır oradan ekmek yedim. Şimdi işyerimiz kapanırsa yüzlerce aile mağdur olacak. Başımıza gelen bu felaketle nasıl yaşarız bilemiyorum. Biz 10 yıldır arkadaşlarımızla aile gibiydik” dedi.
HABERTÜRK