Siyahi bir adamın ABD'ye başkan olmasının sembolik anlamlarının ötesinde, vadettiği değişimdi heyecana sebep olan. Şimdi dünya,
Barak Hüseyin Obama'nın değişim vaadiyle çıktığı yolun sonunu merak ediyor. ABD statükosu onu dönüştürecek mi, yoksa Obama değişim
rüyasını gerçekleştirecek mi, bunu zaman gösterecek.
Siyah bir adamın ve beyaz bir kadının çocuğu, ırkların aynı potada eridiği Hawaii'de doğmuş, yarısı Endonezyalı ama Meksikalı ya da Porto Rikolu diye karıştırılan bir kız kardeşe sahip, Çin kökenli kayınbiraderi ve yeğeni bulunan, bazı kan akrabaları
Margaret Thatcher ile karıştırılabilecek, ailesinin Noel buluşmaları BM Genel
Kurul toplantılarını andıran benim için; ırk temeli üzerinde aidiyetlerimi sınırlamak ya da kendi değerimi kabile temelinde ölçmek, asla bir seçenek olmadı..."
ABD'nin yeni başkanı, eski Illinois Senatörü Barack Hüseyin Obama (46), böyle diyordu; Demokrat Parti'den adaylığını koymadan önce, 2006'da kaleme aldığı ve kısa zamanda 'çok satanlar' listesine giren 'The Audacity of Hope' (Umudun Cüreti) adlı kitabında. Obama'nın o günlerde başkanlığa hazırlanıp hazırlanmadığını bilmiyoruz; fakat eserine koyduğu isim, bugünkü tabloyu anlatmak için yeterli. Yıl 2008, yaklaşık 400 yıl önce
Amerika'ya
köle olarak gelen
siyahiler bugün devletin en üst kademesinde, başkanlıkta temsil ediliyor. Obama gibi birçoğunu bu başarıya taşıyan duygu ise umut.
12 yıllık senatörlük birikimini Beyaz Saray'a taşımayı düşündüğünü kamuoyuyla paylaştığında tarih 10
Şubat 2007 idi. Demokrat Parti'nin bugüne kadar en sıra dışı adayı olacağı daha o günden belliydi. Haziran'da kesinleşen adaylığının ardından ilk sınavını eski ABD Başkanı Bill Clinton'ın eşi
Hillary Rodham Clinton'ın karşısında verdi. 'Değişim' sloganıyla giriştiği parti içi yarışta başarılı oldu. Ardından rakibi Cumhuriyetçi Parti'nin kurt
siyasetçisi, Vietnam'da savaşmış
John McCain (72) ile yarışa girdi. Meydanlarda hep şunu söyledi Amerikalılara: "Washington'daki liderlerimizin, sorunlara pratik ve sağduyulu çözümler bulmak için bir arada çalışmaktan aciz olduğu görülüyor, ben bunu düzeltmeye çalışacağım." 'Değişim' ve '
Amerikan rüyasına geri dönüş' vurgulu kampanyası hem iç hem de dıştan
destek aldı. Patlak veren
ekonomik/mali
kriz de kampanyasını harlattı bu bağlamda. Sonuçta 4 Kasım'daki
seçimlerden ezici farkla önde çıktı Obama.
Obama'nın değişim heyecanı, seçim sandıklarına da yansıdı. 2004'teki seçimde yüzde 53 olan
katılım, bu sefer yüzde 66 olarak tespit edildi. Yani 130 milyon
seçmen sandığa gitti. Resmî olmayan sonuçlara göre, Obama oyların yüzde 52'sini, rakibi McCain ise yüzde 47'sini aldı. Bunun yanı sıra başkanı seçecek olan toplam 538 delegenin (ikinci seçmen) 349'unu da Obama aldı. McCain'in kazandığı delege sayısı ise 147. Seçim sistemine göre, başkan seçilebilmek için 270 delege çıkarmak gerekiyor. Hâlihazırda Obama yeni başkan olarak ilan edilse de, yeni başkan ve yardımcısı 15 Aralık'taki delege oylamasında belirlenecek. Obama'nın delegeleri McCain'e de oy verebiliyor. Ancak teamüller çerçevesinde mümkün görünmüyor.
Peki kim bu Obama? ABD tarihine 'ilk siyahi başkan' sıfatıyla adını yazdıran Barack Hüseyin Obama, kendisiyle aynı adı taşıyan Kenyalı bir
baba ile Ann Dunham adlı Kansas'lı beyaz bir annenin oğlu. 1961'de Hawaii'de dünyaya gelen Obama, baba sevgisinden mahrum büyüdü. Henüz 2 yaşındayken, babası annesinden ayrılıp Kenya'ya döndü. 6 yaşındayken hayatına giren Endonezyalı üvey babasıyla da uzun sürmedi birlikteliği. 4 yıl Cakarta'da yaşadıktan sonra Hawaii'deki büyükanne ve büyükbabasının yanına döndü. New York'taki Columbia Üniversitesi'nde Siyasal Bilimler Bölümü'nde okudu, ardından Harvard Hukuk Fakültesi'ne girdi. O yılarda 'Harvard Law Review' dergisinin ilk
Afrika kökenli yöneticisi oldu. Kendisi gibi Harvard'lı
Michelle Robinson ile evlenen Obama, önceki Başkan George
Bush gibi iki
kız çocuğu sahibi.
BUSH'UN MİRASI OBAMA'YI TERLETECEK
Peki yeni başkan öncekinden farklı bir siyaset izleyebilecek mi? Değişim vaadiyle milyonların oyunu kazanan Barack Obama'nın önünde zorlu bir 4 yıl bulunuyor. Bush'un 8 yıllık
iktidar döneminde yürüttüğü iç ve dış
politikalar 'Amerikan rüyası'nı kâbusa çevirdi. Bush'un önleyemediği dünyayı sarsan ekonomik/mali krizin yanı sıra, uluslararası teröre karşı 'ya bizimlesiniz veya onlarla' diyerek 'işgal ettiği'
Afganistan ile
Irak'taki kötü gidişat, sağlık,
vergi gibi kötü kamu yönetimi ülkeyi tehlikeli bir atmosfere soktu.
Küba'daki Guantanamo üssüyle Bağdat'taki Ebu Garip Hapishanesi'nde mahkûmlara uygulanan işkenceler de 'demokrasinin beşiği imajı'na büyük zarar verdi. Bu imajı düzeltmek hayli zaman alacak. Bush'un fevri hamleleri, dünyada yeniden
soğuk savaş rüzgârları estirdi. ABD politikalarına karşı Çin ile
Rusya,
İran'ı da gözeterek yeni bir eksen oluşturdu. Yeniden iki kutuplu dünya düzeni kurulmaya başladı. Sadece Irak, İran ve Afganistan ile değil,
Venezuela, Küba,
Kuzey Kore,
Suriye,
Sudan gibi farklı kıtalardaki ülkelerle ilişkileri kör bir noktaya taşıdı. Bu tablo, 'değişim ve daha fazla sosyal
refah' söylemiyle yola çıkan Obama'yı çok zorlayacak. Yeni başkan da durumun farkında aslında. Seçmenlerine hitaben yaptığı teşekkür konuşmasında önlerinde zor ve sıkıntılı bir dönem olduğunu, vadettiklerini kısa sürede gerçekleştirmesinin pek mümkün olmadığını hatırlattı. 2000 seçimlerinde Başkan Bill Clinton'ın dışa açılımını eleştirerek, içe kapanmacı siyaset öneren Başkan Bush'un 11
Eylül sonrası politikalarını kökten değiştirmesi, Obama konusunda da büyük beklentilere girilmemesigerektiğini ortaya koyuyor.
OBAMA VAATLERİNİ YERİNE GETİREBİLECEK Mİ?
Seçim öncesinde, ekonomik/mali krizi aşabilmek için ikinci
teşvik paketini,
finans sektörünü iyileştirmeyi, vergi mükelleflerinin yüzde 95'inde indirimi, Irak'tan belli periyotlarla çekilmeyi, Afganistan'a ilk etapta daha fazla asker kaydırmayı, İran, Küba ve Venezuela ile temasa geçmeyi vadeden Obama'nın mevcut duruma b
akılarak bunları hayata geçirip geçiremeyeceği sadece Amerika sınırları içinde değil, tüm dünyada tartışılıyor. Bu büyük sorunun cevabı aslında çok da net değil. Obama'nın şekillendireceği
kabine, Beyaz Saray'a taşıyacağı akıl hocaları (
beyin takımı) ve destek için kapılarını çaldığı lobilere, özelikle de
Ermeni lobisiyle 'anlaşmalarına' bağlı bir bakıma. Bu bağlamda yeni Başkan Yardımcısı Joe Biden'ın Ermeni lobisiyle içli-dışlı olduğu, senatoya getirilen tasarılara etkin destek verdiği biliniyor.
Türkiye bu yüzden, Obama'nın 'sözde' soykırım konusunda telafisi zor bir adım atmasından tedirgin. Ancak şöyle bir gerçek var ki; temeli liberal politikalara dayanan Demokratlar, Washington'u daha yumuşak bir atmosfere sokacak. Önceki dönemde etkin olan sertlik yanlısı politikacı ve
danışmanların yeni dönemde pek varlık gösteremeyeceği öngörülüyor. Bugünlerde adları geçen danışman ve
bakan adayları da bu yönleriyle öne çıkıyor zaten. Mesela, liberal-sol eğilimli düşünce kuruluşu Amerikan İlerlemesi Merkezi'nde çalışan birçok ismin Obama'nın yakınında olacağı konuşuluyor. Demokratlardan Gregory Craig ve
Susan Rice önemli görevlere gelebilir. Craig; Madeleine Albright, Edward Kennedy ve
George Soros gibi isimlerin
dış politika danışmanı olarak biliniyor.
Dışişleri Bakanlığı'nın Brookings Kurumu'ndan siyahi Susan Rice'a kalabileceği; ancak adaylar arasında eski BM Büyükelçisi Richard Holbrooke'un da bulunduğu ifade ediliyor. Bill Clinton'ın Dışişleri Bakan Yardımcısı ve
Ulusal Güvenlik Danışman Yardımcısı James Steinberg'ün de ekipte yer alacağı söyleniyor.
OBAMA AFRİKA'YA AÇILIMIN SİHİRLİ İSMİ OLABİLİR Mİ?
Peki Obama'nın değişim için avantajı var mı? Öncelikle Bush'un tersine ezici bir çoğunlukla başkanlığı elde etmesi Kongre'deki gücünü artıracak; değişim için düşündüğü yasaları çıkarma ve yeniden
yapılandırma hususunda adım atma imkânı tanıyacak. Buna ek olarak başta İran, gerilim içinde olduğu ülkelerden gelen ılımlı mesajları yeni
diyalog sürecinde kullanabilecek. Diğer taraftan Bush'un şiddete dayalı politikalarının ardından, 'ezilenlerin ve özgürlükçülerin temsilcisi' imajıyla Beyaz Saray'a çıkması, Obama'ya dış politikada olumlu bir atmosfer sağlayacak. Belki de en önemlisi Obama Afrika'nın kapılarını Amerika'ya açabilecek. Kenyalı bir babanın oğlu ve 'Hüseyin' adından çekinmeyen yeni başkan, son krizde etkilenmeyen ve kasaları sıcak para, ülkeleri de petrol ve gazla dolu Afrika'yla köprüler kurabilme potansiyeli taşıyor. Tabii bu, izleyeceği adımlara bağlı.
YOKSA DEĞİŞİM RÜYA MI?
Sonuç olarak yeni başkanın, ABD'ye yeni bir rota çizip çizemeyeceğini ileriki günlerde göreceğiz. Ama yeni dönemin 'değişime' gebe olduğu da bir gerçek. Dünyanın Obama'dan beklentisi de; 8 yıldır uygulanan içte-dışta hüsrana dönüşen politikaları bertaraf etmesi. Obama, atacağı adımlarla Irak ve Afganistan'a istikrar getirebilir.
ABD askerleri evine dönebilir. Uluslararası terörle mücadeleyi NATO-BM ve AB üçgenine çekebilir. Silah yerine, diplomasi deneyebilir. Kesin olan şu ki, bu adımları atılabilmesi Obama'nın 'siyah' kalmasıyla mümkün.
AKSİYON