Ekşi, ''yeni TCK'nın
iletişim özgürlüğüne karşı olarak
nitelendirilen ve
hapis cezası içeren hükümlerine'' ilişkin düzenlediği basın toplantısında,
Türkiye'de gelişmiş bir
demokrasi ve iyi işleyen bir hukuk devleti isteyenler açısından ''görünen köyün
kılavuz istemediğini'', sorunların çözümünün birlikte üretilmesi gerektiğini söyledi.
Yeni TCK'nın iletişim özgürlüğü yönünden çok sayıda sakıncalı hüküm içerdiğini anlatmak amacıyla Konsey olarak geçen yıl
Mart ayında bir
kampanya başlattıklarını hatırlatan Ekşi, ancak o dönemde
taleplerin özüyle ilgili olumlu bir sonuç alınamadığını bildirdi. Ekşi, şöyle devam etti:
''Bu
yasa bu şekilde yürürlüğe girerse Türkiye bir zamanlar olduğu gibi dünyanın en büyük gazeteci hapishanesi diye anılacak' dedikse de kimseye duyuramadık. Şimdi karşımızda, dün şikayet ettiğimiz yasa hükümlerinin uygulanması sonucu gazeteciler ve gazeteci olmayan aydınlar aleyhine açılan, bazı kaynaklara göre en az 70
dava var.
Rakam 70'i bulsa da bulmasa da hepimiz, yeni yasanın 'Türklüğü, Cumhuriyeti ve TBMM'yi alenen aşağılayan kişi 6 aydan 3 yıla kadar
hapis cezası ile cezalandırılır' diye başlayan, ayrıca 'hükümeti,
devleti, devletin yargı organlarını, askeri veya
emniyet teşkilatını aşağılayıcı' eylemi cezalandıran 301. maddesinden haberdarız. Sadece biz değil, yazar
Orhan Pamuk ve gazeteci
Hrant Dink
hakkında bu maddeye dayanarak açılan davalar nedeniyle söz konusu hükmü neredeyse dünyada bilmeyen kalmadı. Biz
Basın Konseyi, bu maddenin getirdiği 6 aydan 3 yıla kadar hapis cezaları yerine '
para cezası' verilmesini, Sayın Başbakan'a ve Adalet Bakanı'na geçen yıl 6
Nisan 2005 tarihinde sunduğumuz 'Öneriler' başlıklı
özet raporumuzda
istemiştik. Ancak isteğimize
yanıt dahi alamadık.''
''ÖNERİMİZİ DİKKATE ALMADILAR''
Basın Konseyi Başkanı
Oktay Ekşi, ''bu isteğin değerlendirilmiş olması durumunda
Dışişleri Bakanı Abdullah Gül'ün, son gelişmeler nedeniyle 'ülkemizin imajının Gece Yarısı Ekspresi filmi nedeniyle maruz kaldığı kadar zedelendiğini' söylemek zorunda kalmayacağını'' da ifade ederek, şunları kaydetti:
''Geçen yıl Sayın Başbakan'a ve Adalet Bakanı'na sunduğumuz 6 Nisan 2005 tarihli raporda ayrıca, yargıyı etki altında bırakmayı önlemek amacıyla getirilen 288'inci maddenin de Basın Yasası'nın aynı
amaçla konulan 19'uncu maddesi ile uyumlu hale getirilmesini istedik. Önerimiz, bu eyleme de suçun ağırlığına uygun para cezası verilmesini öngörüyordu. Dikkate almadılar. Şimdi bizzat Başbakan'ın yaptığı suç duyurusu ile YÖK Başkanı
Prof. Dr. Erdoğan Teziç'ten başlayarak sayısız (ihtimal 100'ü aşkın) gazeteci, politikacı, aydın ve görüşlerini cesaretle dile getiren önemli bazı işadamları hakkında, 6 aydan 3 yıla kadar hapis cezası verilmesini öngören soruşturmalar başlatıldı. Şimdi Türkiye bu kadar aydınını, 288'inci maddeyi ihlal ettikleri mahkemece kabul edilse bile 6 aydan 3 yıla kadar hapse mi atacak?
Oysa Basın Konseyi'nin önerisi kabul edilseydi, yürürlükteki Basın Yasası'nın getirdiğine paralel bir yaptırımla, yani 'yargıyı etkileyici beyanda bulunduklarına' hükmedilen kişiler hakkında
verilecek 'para cezası' sorunu çözecekti. Türkiye de özellikle ülkemizin düşmanlarının ağzında
sakız olmayacaktı. Şimdilik sadece başlangıç aşamasında olduğumuz durum gösteriyor ki, 1 Haziran 2005 tarihinden itibaren yürürlükte bulunan yeni TCK'nın
özellikle iletişim (basın, ifade) özgürlüğünü ilgilendiren hükümlerinin, demokratik bir hukuk devletinin gereklerine göre gözden geçirilmeleri zorunludur. Daha önce de ifade ettiğimiz gibi bu değişiklikler, bugünkü siyasi iktidarın getirdiği 5187 sayılı Basın Yasası'nın hükümleriyle uyumlu olmalıdır. Tüm özgürlüklerin anası sayılan ifade özgürlüğüyle ilgili ihlaller, prensip olarak hapisle değil, para cezası ile yaptırıma bağlanmalıdır.''