Şaşırtıcı olan kendilerinin de mecliste destekledikleri düzenlemeye karşı çıkarken geliştirdikleri savunmaydı. ’Darbecileri yargılayalım’ çıkışlarını hiç yapmamış gibi, Deniz Baykal’ın ‘Bu ülkede askeri
vesayet mi var?
Asker ne zaman siyasete müdahale etti?’ beyanında bulunarak ‘özrü kabahatinden büyük’ dedirtmeyi başarmış olması kayda değerdi.Artık , ‘
CHP Genel Başkanları Sosyalist Enternasyonale değil Yüksek Askeri Şura’ya ‘onursal üye’ olarak katılırlar,
tayin ve terfiler de böylece belirlenir’ diye tüzüklerine bir madde eklerlerse
doğal karşılayabiliriz.
CUMHURİYETÇİ HONDURAS PARTİSİ!
Hatta partinin adını ‘maksat küresellik olsun,’dünyanın bütün
darbecileri birleşiniz’ kıvamında dayanışmayla ‘
Cumhuriyetçi HONDURAS Partisi olarak da değiştirmeleri de gayet ilerici bir adım olacaktır. Statüko dediğin ‘H’harfini her daim korumak demektir.Öte yandan ‘değişime’ açık olmadıkları itirazını da çürütmüş olurlar.
Askere
sivil yargı düzenlemesine yeniden gelirsek; yürürlükte kalmayı başarırsa meselenin can alıcı diğer yüzüne de ileri adım olarak bakmak gerekir.
O da sivil eğitim konsepti içindeki ‘militarist zihniyet’ ve askeri eğitimin içinde eksikliği hissedilen
demokrasi algısıdır.Buna ‘demokratikleşmeye’ askerlerden daha da ziyadesiyle cephe alan ‘embedded (iliştirilmiş) medya’yı da ekleyebiliriz.
Sorunun kökeninde ‘ordu millet tasavvuru’ denilen ‘lirik ve genetik’ olma iddiasını taşıyan
toplum mühendisliği mirası yatıyor.
MİLLET- İ MÜSELLEHA
Gencer Özcan imzasını taşıyan ‘
Türkiye’de Cumhuriyet Dönemi
Ordusunda Prusya (
Alman) Etkisi’başlıklı
zihin açıcı bir makaleyi İdea dergisi (
Bahar 2009) yayınladı.Gelişen Türk-Alman ilişkileri çerçevesinde
Osmanlı Türkiye’sine gelen Prusya Askeri Heyet Başkanı Von der Goltz (1843-1916) İttihaçılar tarafından büyük saygıyla karşılanmış.Kendisinin yazdığı ‘Volk in Waffen’ adlı kitap Türkçe’ye ‘
Millet-i Müselleha (Silahlanmış Halk ya da Yurttaş Ordusu) olarak tercüme edilmiş ve
kurmay subayların referansı olması sağlanmıştır.Yahya Kemal’in şiirindeki ‘Ordu milletlerin en sarpı’ ifadesi belki de bu ‘Millet-i Müselleha’ deyiminden esinlenmiş olabilir.
Aynı makaleye göre “ (tarihçi) Şükrü Hanioğlu 1908’den sonra İttihat ve Terakki yönetiminin benimsediği toplumsal ve siyasal yaşamda ordunun daha etkili bir rol oynaması gerektiği düşüncesinin Goltz’un Millet-i Müselleha’da savunduğu yaklaşımın bir yorumundan başka bir şey olmadığını ileri sürmektedir.”Cumhuriyetin ilanıyla ‘Millet-i Müselleha’ anlayışından hareketle (sivil) liselerin son dört sınıfında subayların eğitmenliğinde ‘askeri talim ve
terbiye’ dersleri verilmek istenmiş ama girişim yarım kalmış.Mevcut ‘Milli
Güvenlik Derslerinin’ soyağacını bulmuş olduk.1923 yılında kurulan Türk İdman Cemiyetleri İttifakı da ‘ordunun işini kolaylaştırmak için silahşörlük,binicilik ve
denizcilik gibi sporları
teşvik etmek’ gayesini açıklamış. İkinci Dünya Savaşından sonra terk edilen Prusya tarzı örgütlenme biçimi yine de yıllar yılı etkinliğini korunur.
Millet-i Müselleha (Silahlanmış Halk) tasavvuru siyasetten eğitime,üniversiterden medyaya hala yaşatılmaya çalışılıyor.’Ordu milletin kendisidir’ yaklaşımı böyle bir geleneğin ürünü olarak ‘vesayeti meşrulaştırmak ‘amacıyla sürdürülüyor.
KIŞLA MEDYASI
‘Kışla Yazarı ve
köşe yazarı’ olmak arasındaki farkı umursamayan bir gazetecinin ‘TSK (hiç) darbe yapmamış,emir komuta zinciri içinde yönetime el koymuştur’ değerlendirmesini okumak Millet-i Müselleha’dan bugüne ‘Silahlı
Medya’mızın da olduğunu yeniden hatırlattı bizlere.
“
Binbaşı Sadi Kocaş, Bükreş’te ataşemiliterlik görevindeyken sürekli olarak maslahatgüzar Saffet Uri’nin sataşmalarına maruz kalır.Genç Subayı (darbe için) heyecanlandırmak isteyen Saffet Urfi ‘Yahu ne bekliyorsunuz ,bir şeyler yapsanıza.Kim bu gidişe dur diyecek.Nerede Enver’(Paşa)ler,Niyazi’ler.Yoksa Türk ordusunda o eski ruh kalmadı mı artık diye nutuk çekermiş.”(İhtilalin İç yüzü,
Abdi İpekçi,Ömer Sami Coşar, 1965)
Kışla yazarlarımıza göre bir
tercih yapabiliriz.Emir komuta zinciri içindeki darbeler Kemalist görev değişimi,cuntacılıkla yapılanlar Enverist görev değişimi olarak sınıflanır.Hangisini beğenirsek onu kabul ederiz.
Türkiye askeri yargının sivilleştirmesinin yanı sıra sivil lise ve üniversitelerdeki militarizasyon anlayışından da kurtarılmalı.Milli güvenlik dersleri,resmi geçit törenleri,askeri eğitim kurumlarındaki ‘demokratik algılama’meselesi gözden geçirilmeli.Eski ABD Başkanlarından Ronald Reagan günlüklerinde ‘Kongrenin Türkiye’ye askeri yardımın önemini anlamadığını oysa ABD askerinin 90 bin dolara Türk askerinin ise 6 bin dolara maliyetle görev yaptığını’ aktarıyor.
Bu kadar büyük bir orduyu değil profesyonel ve donanımlı,elbette ‘demokratik sisteme bağlı ve saygılı’ bir örgütlenmeyi baz almak gerekir.
Türkiye millet-i müselleha (Yurttaş Ordusu) tasavvurundan uzak tutulmalıdır.
Medya böyle bir bilinçlenmeye katkı yapmazsa tarih ‘emir komuta zinciri içinde görev yapan’’kışla medyası’nın hem ulusa hem orduya hem özgürlüğümüze ne kadar zarar verdiğini yazdığında utanacaklardır.Karada havada denizde demokrasi için sivil medya ve sivil eğitim zorunlu.
Yoksa tek umudumuz Baykal’ın CHP +Cunta =
Honduras İKTİDARI formülüne bağlanıp gurbet ellerde kısmetini araması olur!
ORHAN OĞUZ GÜRBÜZ - TARAF