İşte o röportajdan önemli bölümler:
- Karargâhta bir subay mahalle baskısı olmadan cuma namazına gidebilir mi?
Benim öyle bir düşüncem olmadı. Ama her kışlada bir
mescid vardır.
- Karargâhta mescid var mı?
Neden olmasın;
Milli Savunma'da var. Aynı bina.
- “İsteyen gider” diyorsunuz?
Mesai çalışma saatlerine uygunsa gider. Kimseyi takip etmedim ki gider mi gitmez mi diye. Yani bir insan, kendi ibadeti dışında bir arayış içinde değilse kimse ona “Sen niye namaz kılıyorsun?” diyemez. Bizim t
akıldığımız şeyler çağdaşlaşlığa uymayan zihniyettir. Mesela Milli Savunma Bakanlığı'nda müsteşarlık dönemimde, 1997 yılıydı sanırım,
hukukçu, albay rütbesinde biri. Hakkkında “Evinde haremlik selamlık uyguluyor” diye bir durum var.
- Bu iddiayı kim yapıyor?
Komşuları, arkadaşı... Bir şekilde tespit edilmiş. Ben şahsı yanıma çağırdım. “Benim hafsalam bu durumu almıyor. Rütben var; hukukçusun, bunu nasıl düşünüyorsun? Efendim bunda yanlışlık var” dersen sana inanacağım. Bana bunu söyle, çünkü bir şekilde önüme bir
dosya geldi” dedim. “Evet
komutanım doğrudur, öyle” diyerek cevapladı. “Değişmez misin? Bak sana
emek vermiş devlet. Bir yere gelmişsin. Evet ben bunu yaptım. Ama sizinle konuştuktan sonra bu yolu terk ederim de en azından” dedim. Kabul etmedi.
- Bu kişi emekli mi edildi?
Bilemiyorum, YAŞ kararıyla emekli edilmiş olabilir.
- “Onun evindekinden size ne” diyenlere ne dersiniz?
Biz onu diyemeyiz, onu görmemezlikten gelemeyiz. Onu çağdaş bir insanın davranışına davet ederiz. Uymuyorsa da böyle olur.
'Tayyip Erdoğan Genelkurmay Başkanı olsa yadırgamam'
- Tayyip Erdoğan'ın kişiliği iyi bir asker portresi çıkarır mı sizce?
Askeri bürokrat olsaydı, herhalde görevini iyi yapardı.
- Askeri bürokratlıktan kastınız nedir?
Teğmenden başlayarak devam eden süreç. Davranışlarına bakarsanız otoriter bir yapısı var. Sevk ve idare konusunda da başarılı bir insan. Bakıyorsunuz “Benim bakanlarım” diyor, her şeyi içselleştiren, sahiplenen bir tutumu var. Bu manada birliği sevk ve idare eden,
kontrol altında tutabilen bir yapısı var.
- Bir varsayım: Velev ki Tayyip Erdoğan Genelkurmay Başkanı, bu size ne hissettirir?
Oraya gelebilmenin normları vardır. Dolayısıyla geçmişindeki birtakım söylemlerinden kurtulmuş, çağdaş bir kişi olarak kabul ederim kendisini, durumu yadırgamam.
- Başbakan'ken öyle görmüyor musunuz?
Siyasetçi başka, bürokrat başkadır.
Bürokrat, şahsi düşüncelerden arınmış devletin çizgisinde olan kişidir. Dolayısıyla Başbakan'ken
siyaset yaptığı için kendine özgü beklentileri, ideolojileri olabilir.
- İşte tam bu değerlendirmenin eşliğinde “AKP'nin politikalarına karşıyım. Darbeden yana da olurum. Çünkü...”cümlesini nasıl tamamlarsınız?
Efendim,
darbe yapıp ne yapacaksınız! Ancak halkı uyarmak düşüncesiyle, “Şu konularda yanlış yapıyorlar, oy vermeyin” gibi bir katkınız olabilir en fazla. Bunun ötesinde ne yapacaksınız, ne darbesi! TSK, Türkiye'nin idare edilmesinde darbe yapmanın bir faydası olmadığını gördü. Her müdahale başka endişelere neden oldu. Bu müdahalelerin her seferinde hep bir kesim kendini
mağdur hissetmiştir. Bu mağduriyetten dolayı bir rövanş tutumu var. Bunun son örneği 28 Şubat'tır. Bir de belki 27
Nisan e-muhtırası tabii. Bugün olanlar da bu rövanş duygusundan kaynaklanıyor.
'TSK mensubu olan ve çete faaliyetine karışmış insanlar cezalarını çekmeli'
- Üçüncü Ergenekon iddianamesindeki hakkınızdaki suçlamalar nedeniyle 12 yıl ile 49 yıl arasında hapis cezanızın istendiğini belirterek bir de şöyle soralım: “TSK içinde bir grup insan hukuk dışı işlere karışmış olabilir. Bu işe bulaşanlar ortaya çıkarılsın” cümlesine imzanızı atabilir misiniz?
Elbette atarım. Niye atmayayım? Eğer Silahlı
Kuvvetler mensubu olup da çete faaliyetine karışmış insanlar varsa bunlar ayıklanmalı, cezalarını çekmelidirler. Ama bunu vesile yapıp, ordu pareleline getirmeye çalışmak insafsızlıktır.
- İhbar mektupları, belgeler, suikast planları, silahlar ortaya çıktıkça TSK mensuplarından benzer bir cümle duyuyoruz: “Ordu yıpratılmak isteniyor.” Kabul; yargı süreci devam ederken belirli sınırlar içinde değerlendirme yapılmalı. Ancak “Aramızda hukuksuzluğa karışanlar olabilir. Bizim de hata yaptığımız yerler var” gibi bir özeleştiriye neden hiç talip olmuyorsunuz?
Dışarıdan kuruma birilerinin çamur atmaya çalıştığı bir dönemde, “Şu konuda böyle davransaydık böyle olmazdı” dediğiniz zaman, o çamur atanların ekmeğine yağ sürersiniz. Ancak kuşkunuz olmasın ki bu gerekli tedbirleri üretmek için özeleştiri kurum içinde yapılır.
'Genelkurmay karargâhı şokta değil'
- “Acaba bugün karargâhtan ne sızdı?” gibi bir şok bu özeleştiriye dahil midir?
Şokta olacaklarını zannetmiyorum.
- Karargâhın şokta olduğunu düşünseniz söyler miydiniz?
Evet. Niye şokta olsun? Orada işlerin nasıl cereyan ettiğini,
gizlilik prensiplerinin nasıl uygulandığını, gizli bir dokümanın nasıl el değiştirebileceğini biliyorsanız telaşa kapılmaz, şoka da girmezsiniz. Farz edelim, şu 590 klasör, söyler misiniz bunu akıl ve mantıkla nasıl açıklarsınız? Her şeyi bir kenara bırakın, “need to know” denen yani “bilmesi gereken kadar
personel bilir” prensibine, yüksek gizlilik derecesine tabi bir doküman gelişi güzel herkes tarafından görülemez. Böyle bir doküman kozmik büroya gider. O
başkanlık da herkesin girip çıkacağı bir yer değildir. Evrakı mutlaka bir imza ile alır, yine imza ile teslim edersiniz. Karargâhta çalışma usullerini dikkate aldığınız
vakit, bu belgeler dışarıda hazırlanmış intibasını veriyor bana.
'Belgeleri sızdıranlar Gülenci subaylar olamaz'
- Bazı kafalardan da şu geçiyor: “Bunlar karargâhta hazırlanıyor ve oradan çıkıyor. Bunları sızdıranlar da Fethullah Gülen cemaatine sempatisi olan subaylar”?
Yok, ona katılmam mümkün değil.
- Karargâhta Fethullah Gülen cemaatine mensup ya da cemaate sempatisi olan subaylar olması mümkün değil mi?
Tabii ki tamamen mümkün değil, diyemezsiniz. Ama benim hafsalam bunu çok fazla almıyor. O rütbelere gelmiş, belirli sorumluluklar vereceğiniz kurmay subaylardan bahsediyorsunuz. Ha geçmişte hiç olmadı mı; tuğgenerallikten emekli edilen insanlar içerisinden dahi Fethullah Gülen sempatizanı ya da dini ağırlıklı görüşleri olan insanlar çıktı. Bir şekilde un elerken
deve geçti elekten, kişi bu yönünü saklamıştır, bu da olmuştur. Ama o yönde bir personelin Genelkurmay karargâhında istihdam edildiğini sanmıyorum. Genelkurmay'da son derece seçilmiş personel istihdam edilir. Silahlı Kuvvetler'in her üç kuvvetinden belli insanlar orada görev yapar. Bunların yüzde 90'ı da kurmay subaydır.
- Psikolojik harekât için Güzin Abla'ya mektup yazmak mı çağdaşlık, yapılmadan emirleştirilmiş anketler mi, sivil toplum örgütlerinin karalanması mı? Milletinin çağdaş uygarlık seviyesine çıkmasını hedefleyen Türk subayına siz bunları yakıştırabilir misiniz?
Bakın yine söylüyorum; bu saydıklarınız söz konusu bile olmamalı, olamaz. 43 yılını Türk Silahlı Kuvvetleri'nde geçiren bir vatandaş olarak söylüyorum bunu. Subay, bildiği doğruyu söyleyebilen, çekinmeden ismiyle cismiyle “Efendim şu konularda yanlış yapılmıştır” diyebilen adamdır.
'Taraf'ın yayınları düşmanca değil, orada sunulan ordu düşman ordusu gibi''
- Siz Taraf gazetesinin yayınlarını düşmanca mı buluyorsunuz?
Adı üstünde, Taraf. Neyin tarafı diye baktığınız zaman iyilikten, devletten yana bir taraf değil benim için.
- Demokrasinin, insan haklarının tarafı olduklarını söylüyorlar, katılmanız olasılık dışı mı?
Bizleri sabit fikirli insanlar olarak görüyorlar. Bakınız
İlker Başbuğ
Genelkurmay Başkanı olarak birçok konuda kapı açmaya zorladı siyaseti. Terörle mücadele konusunda “Ben teröristle mücadele ediyorum ama
terörle mücadelenin başka vasıtaları da var” diye defalarca söyledi. Konuyu sık sık ve çok açıklıkla dile getirdi. “Sadece silahla mücadele olmaz” dedi. Diğer hadisede “Alt kadememde hukuk dışı işlere karışanları yaşatmam” dedi. Sorunuzu şöyle cevaplayayım; ben onların yayınlarında sanki bu ordu “düşman ordusu” izlemine varıyorum. Koskoca bir kurumun topyekûn karalanmasını kabul etmem mümkün değil. Buna ne aklım ne de vicdanım el verir.
'Savcı kapımdayken avukat devre arkadaşımı aradım, işim var dedi'
- İddianameleri okudunuz mu?
Kendimle ilgili bölümünün dışında hiçbir şey okumadım.
- Ergenekon davası sanıklarından biri olmak, hayatınızda neleri değiştirdi?
Hiçbir şeyi değiştirmedi. Kişi en iyi kendisini bilir. Sizin yüreğiniz, kalbiniz, beyniniz rahatsa şununla bununla yakıştırılmış olmanız sizi etkilemez.
- Sizinle irtibatı kesen asker kökenli yakınlarınız vs. olmadı mı hiç?
Oldu. Ama bu
psikolojik harekât, sindirilme ortamı, dinlenme hadiseleri içinde onların tedirginliğini anlıyorum. O nedenle beni arayanı aradım, aramayanı hiç aramadım. Aramam; çünkü onun bir endişesi olabilir. Bugün beni Van'dan bir şahıs arıyor, “Komutanım nasılsınız? Sağlığınız iyi mi? Ellerinizden öperim” diyor, onu arayabilirim. Belli ki kendine bir şey gelir mi, gelmez mi gibi bir endişesi yok. Savcı kapıma geldiği vakit, sonradan hukuk okuyup avukatlık yapmaya başlayan bir devre arkadaşımı aradım. “Böyle bir durum oldu. Avukat olarak seni
tayin etmek istiyorum” dedim. “İşim var” diyerek refüze etti. Ben onu ebediyen aramam. Hayatta kimseye ne kırıldım, ne de kimsenin kuyusunu kazdım. Ama bunları da yadırgamıyorum. Bu bir süreç. İnsanlar sindi, korktu.
'Ben gözaltındayken Hilmi Özkök hemen eşimi aramış'
- Hilmi Özkök'ten “geçmiş olsun” telefonu aldınız mı?
Ben gözaltında olduğum sırada hemen eşimi aramıştır, konuşmuştur. Aile dostumuz, bundan daha
doğal ne olabilir? Yalnız rica ediyorum, buralardan bahsetmeyin. “
Tuncer Kılınç kendine yarar çıkarıyor” diye düşünenler olabilir. Samimiyetle söylenmiş bir konuyu birileri farklı şekilde sunabilir. (Ergenekon davası ile birlikte alevlenen “oto
sansür” tartışmalarına ışık tutacak sahici bir ayrıntı olduğunu düşündüğümüz için Tuncer Kılınç'ın “
kayıt dışı sayalım” dediği bu bölümü yazmakta fayda gördük.)
'43 yıl emir-komuta altında çalıştım, ne örgütü, ne üyeliği'
- Sizin gözaltına alınmanızın karargâhta büyük yankı uyandırdığı, daha önce gözaltına alınan generallerde aynı tepkinin oluşmadığı söylenmişti.
Beni yediden yetmişe herkes bilir. Tuncer Kılınç'ın böyle bir şeyle irtibatlı olmasını kimse yakıştıramaz. Orada benimle birlikte bir orgeneral daha gözaltına alınmıştı; Kemal
Yavuz Paşa. Herkes bilir ki,
Kemal Yavuz'un da, Tuncer Kılınç'ın da böyle gizli kapaklı işlerle ilgisi olmaz. İkimiz de televizyonlarda, söyleşilerde muhalefet eden, fikrini ortaya koyan kişileriz. Bir defa biz kimsenin güdümünü kabul etmeyecek karakterlerde insanlarız. Efendim, ben tek başıma fikrimi söylerim, konuşmalarım da kimseye bağlı değildir. Bu saatten sonra beni kimse güdümüne alamaz, ne örgütü ne üyeliği! Velev ki bir kişi benimle aynı düşüncede, o da beni güdümü altına alamaz. Ben yeteri kadar, 43 yıl, emir-komuta altında çalıştım. 44'üncü sene kendimim artık! Fikirlerimle, duruşumla, davranışımla kendimim. Ne öyle bir örgüt ne de üyeliği benim için söz konusu olamaz!
'Atatürkçüyüm diyeni dost gibi kabul ediyoruz, biz askerler bu konuda safız'
- İddianameyi okumadığınızı söylediniz. Özellikle kimi asker-gazeteci telefon görüşmelerinde karşımıza Atatürkçülüğün ve laikliğin altını çizerken akıl almaz fikirler ortaya atan, küfürler eşliğinde çizilen “yakışıksız” diyaloglar da mevcut. Acaba bunları okursanız ne düşünürsünüz?
İnsanlar bize şirin gözükmek açısından kendilerini öyle gösterebilirler. Biz askerler bu konularda safız. Bu konularda birileri gelip size “Ülkenin çağdaşlaşması için Atatürkçü düşünce
sisteminin ülkenin kapılarını açtığını” söylüyorsa, “Benim gibi düşünüyor” diyorsunuz. Onu bir dost gibi kabul ediyorsunuz. Kişiyi nasıl bilirsiniz; kendiniz gibi. Biz askerler maalesef kişiyi hep kendimiz gibi kabul ettik. Dışarıda kimin ne beklentiyle size nüfuz etmek istediğini, kimin demokrasiyi, kimin Atatürk'ü kullanmak suretiyle bize yaranmak istediğini çok fazla irdelemedik. Ben şahsen kendi kişiliğim için söylüyorum bunu.
Kapıma gelen herkese kapımı açtım; o kişi bana çağdaşlıktan bahsettiyse hoşuma gitti. Bunun altında bir düzenbazlık mı yatıyor, bunları hiç irdelemek istemedim. Biz kapalı bir sistem içinde yetişip, mesleğimizi sürdürürken karşı tarafı hep kendimiz gibi bilme eğiliminde olabiliyoruz demek ki.
'Örnek'in günlükleri gerçekse çok aptalca'
- Özden Örnek'in günlüklerini okudunuz mu?
Hayır.
- Kıyamet kopuyor; hiç mi merak etmediniz?
Eğer yazılanlar gerçekse zaten son derece aptalca bir şey olduğunu düşünüyorum. Örnek, “Benim değil” diyor. Eğer bu günlükler gerçek değilse de “Acaba niye hazırlandı?” diye üzerinde bir soru ile duruyorum.
- Günlükleri içerik olarak mı aptalca buluyorsunuz?
Velev ki o yazılanlar oldu, bir kuvvet komutanı böyle açıktan açığa bir günlüğe bunları dökmez. O seviyede bir komutan asla bunu yapmaz.
- Peki “Özden Örnek neden hâlâ ifade vermeye çağırılmadı?” diye soruyor musunuz kendinize? (Söyleşi esnasında darbe günlüklerinde adı geçen dönemin kuvvet komutanları Özden Örnek, Aytaç Alman ve İbrahim Fırtına henüz ifade vermeye çağrılmamıştı.)
Hayır. Çünkü ben orada olmamın nedenini biliyorum. Ben tutumlarım, dinin siyasete alet edilmemesi gerektiğinin altını çizen muhalefetim nedeniyle oradayım.
'Eruygur'la aynı kefede değilim, ama kendimi birilerini karalayarak temize çıkarmam'
- Bu resimde Özden Örnek'i nereye koyacağız?
Benim söylediklerim bugünkü
yönetim tarzına uymayabilir. Ben kendimi açıkça muhalefet etmiş bir insan olarak görüyorum. Özden Örnek'in böyle bir muhalefetini görmedim.
- Şener Eruygur da hükümete muhalefet ettiğini söyledi. Siz şimdi Eruygur'la aynı kefede misiniz?
Olmadığımızı herkes biliyor. Tabii ki davranışlarımız, genel bakışımız aynı değil. Ama “Ben onlardan değilim” deyip, birilerini karalayıp kendini temize çıkaracak adam değilim. Ben kendimi biliyorum ve kendimden emin olarak konuşuyorum. Onların, o günlüklerde iddia edildiği davranışlarda bulunup bulunmadığını bilemem.
- Genelkurmay Başkanı şimdi sizinle birlikte fotoğraf vermeye çekinir mi?
Neden çekinsin? Resepsiyonlarda beraberiz. Kalben biliyorlar ki birlikte görev yaptıkları Tuncer Kılınç'ın böyle işlerle hiçbir ilgisi olmaz. Bakın efendim, benim için kıstas şu: Ben son görevimde 24 ay, devletin ürettiği tüm istihbaratın koordine edildiği makamın başındaydım. MGK Genel Sekreteri'nin önüne her ay MİT'in, Jandarma'nın, Emniyet'in, Dışişleri'nin, İçişleri'nin,
Sahil Güvenlik'in, Genelkurmay'ın yani istihbarat kabiliyeti olan tüm kurumların hazırladığı raporlar gelir. Bu raporları inceleyip, sıkıntılı durumları saptayarak “
gündem” olarak MGK'ya sunarsınız. Görevde olduğum 24 ay boyunca böyle böyle bir örgütün adı hiçbir raporda geçmemiş. 1999 yılında reorganize olmuş bir örgütten bahsediliyor. Ben Ergenekon'u medyada çıkan haberlerden, Saygı Öztürk'ün kitabından öğrendim. Eğer böyle gizli bir örgüt vardı ise neden önümüze sunulan raporlarda yer almadı? O raporlarda yer alması gerekmez miydi?