Darbelerin yerini artık yargı aldı
Hakimler ve savcıların atama kararnamesi bir kez daha gösterdi ki yargı,
Türkiye'de ciddi bir
tartışma alanı.Anlaşmazlıklara çözüm mercii olan, toplumun
adalet beklediği mekanizma bir anda sorunun asıl kaynağı haline gelebiliyor. Bunun sebebi araştırıldığında ise ortaya aslında ciddi bir
iktidar savaşı çıkıyor.
Atanmışlar seçilmişlere karşı mevki ve
mevzi kaybetmemek istiyor.
Yargıçların kendilerini rejimin bekçisi olarak görmesi, bazılarının da
HSYK ve Ana
yasa Mahkemesi gibi kurumları "son
kale" olarak nitelendirmesi bu algıyı güçlendiriyor.
Toplumdaki değişime direnç, iktidarın uygulamalarına en büyük muhalefet yargıdan geliyor. Bunun nedenlerini alanın yetkin isimlerinden Prof. Dr. Mehmet Turhan ile görüştük.
Anayasa Mahkemesi eski
raportörü Turhan, yargının içinden birisi olarak açık yüreklilikle öz
eleştirilerde bulundu,
Anayasa Mahkemesi Başkanvekili Osman
Paksüt ve HSYK üyesi Ali
Suat Ertosun'a da mesajlar gönderdi...
Anayasa Mahkemesi eski raportörü, Anayasa hukukçusu Prof. Dr. Mehmet Turhan’dan yargıya yönelik öz eleştiri:
DARBELERİN YERİNİ ARTIK YARGI ALDI
Yargının bağımsız ama tarafsız olmadığının söyleyen Anayasa Hukuku Profesörü Turhan, "Çağımızda askeri
darbe tehlikesi artık çok zayıfladı. Bunun yerini şimdi yargı almaya başladı. Demokrasi
vesayet altında. Vesayeti ordu ve yargı kurmuş" dedi...
Röportaj: Seda Şimşek
Yargının bağımsızlığı Anayasa’da hükümlerle ve kurumlarla güvence altına alınmış, ama neden biz hâlâ yargının bağımsız olup olmadığını tartışıyoruz? Gerek 1961 Anayasası gerekse 1982 Anayasası yargı organının bağımsızlığını,
yargıçlık teminatını oldukça ayrıntılı bir şekilde düzenlemiş, büyük güvenceler getirmiş. Bunu sağlayacak bir de Hakimler ve
Savcılar Yüksek
Kurulu'nu getirmiş.
Yalnız, Türkiye'de
bağımsızlık, yargıçların tarafsızlığını, yansız olmalarını sağlamıyor. Verilen teminatların ve kurulun asıl amacı, bağımsızlık sonucunda yargının yansızlığını gerçekleştirmek, ama
ülkemizde yargı organı bu tür bir yansızlığa sahip değil.
Psikolojik bir olay
Neden?
Benim incelediğim
davalarda, özellikle anayasa yargısında, genellikle hakimler ve savcılar, kişi il
e devlet arasındaki uyuşmazlıklarda devletten yana tavır alıyorlar. Devletin resmi ideolojisinden yana tavır alıyorlar. Hakimlerin bağımsızlığı veya hakimlik teminatı, anayasada yazılan hükümlerle gerçekleştirilmesine rağmen, yansızlık
psikolojik bir olay. Dolayısıyla, yansızlığı Anayasa hükümleri ile gerçekleştirmek mümkün değil.
Ortada bir sorun var
Anayasa’da hakim ve savcı teminatını getirirken, HSYK bir davayı yürüten savcıların görev yerlerinin değiştirilmesi önerisinde nasıl bulunulabiliyor?
Orada bir sorun var. Yargı organının bağımsızlığı, hakimlik teminatı dediğimizde, görevden alınamamaları, emeklilik yaşından önce emekliye sevk edilememeleri, mali teminatları, idari görevlere atanmamaları teminatını anlıyoruz. Fakat, coğrafi teminat yok.
Anayasa, yerlerinin değiştirilemeyeceği ile ilgili bir güvence getirmemiş. Bir hakimin görevini tamamen huzur ve sükun içinde yapabilmesi için bunlara ek olarak görev yerinin değiştirilememesi gerekir. Bu teminat eski Hakimler Kanunu'nda vardı, coğrafi teminat 1972 yılından beri ülkemizde mevcut değil. Ayrıca, bir hakimin kendi isteği olmaksızın, hakimlik sınıfından alınıp
savcılık sınıfına nakledilmemesi de gerekir.
Hiç
itiraz edilmiyor
Yargı, yasama ve yürütmenin üstünde bir pozisyonu nasıl alabilir?
Bizim ülkemiz
demokrasi açığı olan bir ülke. Bizim ülkemizde demokrasiye hiç itiraz edilmiyor, ama yaygın bir biçimde
halktan korkuluyor. Bunun en bariz örneğini Aysun Kayacı'da görebilirsiniz. "Benim oyumla çobanın oyu nasıl bir olabilir" dedi, bu görüş benim gördüğüm kadarıyla sadece Aysun Kayacı'da değil, çok büyük bir kitlede var.
Bunlar, "Halkın seçtikleri her şeyi yapamamalı. Bunlar üzerinde bir denetim kurulmalı" diye düşünüyor. Bu denetim de özellikle askerlere ve yargı organına
ihale edilmiş durumda, onlar bu denetimi yapıyorlar. Halka güvensizlik olması nedeniyle asker ve
sivil bürokratlar halk üzerinde bir vesayet rejimi kurmuşlar ve bunu sürdürüyorlar.
Ön plana çıkmaya başladı
Yargı eliyle mi yapılıyor artık darbeler?
Çağımızda askeri darbe tehlikesi artık çok zayıfladı. Bunun yerini şimdi yargı almaya başladı.
Ordunun geri çekilmesi ile birlikte yargı ön plana çıkmaya başladı. Yargı içinde de en fazla bu denetimi yapma yetkisine sahip olan Anayasa Mahkemesi. Anayasa Mahkemesi Anayasa’ya uygunluğu denetliyor, 1982 Anayasası ne kadar değiştirilirse değiştirilsin, Anayasa Mahkemesi'nin vesayetine izin verecek bir anayasa durumunda kalıyor. Bu Anayasa- ’nın en kısa zamanda baştan sona değiştirilmesi lazım.
Türkiye’deki demokrasi VESAYET ALTINDA
Tarafsız olması gereken yargının bir ideolojisi olduğunu mu düşünüyorsunuz?
Türkiye'de yargının bir ideolojisi var. Yargının ideolojisi resmi devlet ideolojisi. Kişi ile devlet arasında bir sorunla karşılaştığında devletten yana tavır alıyor.
Görev edinmişler
Neden böyle bir yaklaşım sergiliyor?
Çünkü, Türkiye'deki demokrasi vesayet altında bir demokrasi. Bu vesayeti yerine getiren iki önemli yer var. Birisi ordu, askerler, öbürü de yargı organı. Bunlar kendilerine böyle bir görev edinmişler.
Meclis üzerinde bir vesayet görevine sahip olduklarını düşünüyorlar.
Son zamanlarda askerler bu görevinden yavaş yavaş çekilmeye başlamasına rağmen, yargı bunu oldukça heyecanlı bir şekilde üstlenmeye çalışıyor. Yargı organlarının böyle bir misyonu olmuş.
Anayasa öyle diyor
Yargı neden böyle bir misyon üstleniyor?
Çünkü, Anayasa’da
sistem böyle. Anayasa’nın başlangıcında "Türk vatanı ve milletinin ebed varlığını ve Yüce Türk Devleti'nin bölünmez bütünlüğünü belirleyen bu Anayasa, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu, ölümsüz önder ve eşsiz kahraman Atatürk'ün belirlediği milliyetçilik anlayışı ve O'nun inkılâp ve ilkeleri doğrultusunda..." diye başlıyor.
Bütün Anayasa’da bunlar var. Yargı organı bunları korumakla kendisini yükümlü hissediyor, "Ben koruyacağım" diyor.
Etik olmayan işler yaptı Paksüt
istifa etmeli
Anayasa Mahkemesi'nin verdiği kararın Paksüt'ün lehine olmadığını belirten Turhan, "Bu durumdaki kişinin Anayasa Mahkemesi'nde üye olarak kalmaması, istifa etmesi gerekir" dedi...
Anayasa Mahkemesi askerlerin sivil yargıda incelenmesine ilişkin
düzenlemeyi görüşecek, siz bu yasada Anayasa’ya aykırılık görüyor musunuz?
Askerler, bütün dünyada olduğu gibi Türkiye'de de sivil yargıda yargılanmalı. Askerlerin darbe gibi girişimlerinde sivil yargıda yargılanmaları gerekir. Anayasa, 12
Eylül 1980 darbesinin o kadar izlerini taşıyor ki, 145. maddede çok geniş bir alan çizilmiş.
Lafzi yorum yapılırsa Anayasa Mahkemesi bu değişikliği Anayasa’ya aykırı görebilir. Ama, Anayasa’nın ruhuna uygun, anayasanın demokratik devlet getirmeyi amaçladığını düşünecek olursa, darbelerin sivil yargıda yargılanması gerekecektir. Anayasa Mahkemesi'nin nasıl bir yorum yapacağını bilemeyiz, fakat önemli olan bu yasanın çıkmasıydı. Böyle bir yasa çıktı, böyle bir yasanın çıkabileceği gösterildi. Askeri Yüksek İdare Mahkemesi'nin de kaldırılması gerekir.
HSYK’nın üye sayısı az
Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu'nun yapısı ile ilgili eleştirileri nasıl değerlendiriyorsunuz? Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu'nun üye sayısı az. 7 kişi arasındaki tartışmalarda tıkanma yaşanması mümkün. Kurulun üye sayısı çoğaltılabilir, çoğaltıldığında kurula seçilecek üyelerin belirli bir kısmını Meclis'e bırakmak gerekiyor.
TBMM, kurul üyelerini, yargı kurumlarının göstereceği adaylar arasından seçebilir. Bu kurulun kararlarına karşı yargı mercilerine başvurulamıyor, yapılacak
Anayasa değişikliği ile kurulun kararlarına karşı yargı mercilerine başvurulamayacağı yönündeki hüküm de kaldırılmalı. n HSYK'da, Anayasa Mahkemesi'nde üyeler hakkında iddialar gündeme geliyor, ancak bir
dokunulmazlık var.
Ertosun katılmamalı
Yargıçların bağımsızlıklarının sağlanması için belli ölçüde korunmaları gerekiyor. Yargıçlar, görevleri ile ilgili suç işlediklerinde Anayasa Mahkemesi'nde yargılanabiliyorlar. Bazı konular sırf hukuk kuralları ile de olmaz, etik değerler var. Anayasa Mahkemesi Başkanvekili
Osman Paksüt, hakkında karar lehine çıkmış gibi gözükse de kararı okuduğunuzda bir
takım etik olmayan bir şeyler yapmış.
Bu durumda bir kişinin Anayasa Mahkemesi'nde üye olarak kalmaması gerekir, kendiliğinden istifa etmesi gerekir. Hukuk sadece kurallardan oluşmuyor, onun yanında etik değerler var, o değerlere uyulmalı. Bazı yerlerde bulunanlar kendileri ile ilgili yaygın şüphe doğduğunda istifa etmeli.
HSYK üyesi Ali Suat Ertosun'un
Ergenekon Davası'na ilişkin açıklamaları ihsas-ı rey olarak değerlendirilebilir mi?
Açıklamaları ihsas-ı rey sayılabilir. Yargıtay'a geldiğinde davanın görüşmelerine katılmaması gerekiyor.
Özgürlükler ikinci planda tutuluyor
Yargının resmi ideolojisi olması yargıya nasıl yansıyor?
Bir yargıç ne kadar yükselirse resmi ideolojiyi savunması da o oranda artıyor. Yani, resmi ideolojiyi fazla savunmayan yargıçlar ve savcılar fazla yükselemiyorlar. Yargıtay'a, Danıştay'a veya Anayasa Mahkemesi'ne gelmiş olan yargıçlar büyük ölçüde bu ideolojiyi benimsemiş kişiler oluyorlar. Bu ideoloji devletçi bir yaklaşımı gerektiriyor, hak ve özgürlükler ikinci planda tutuluyor.
Anayasa değişmeli
Bu nasıl değişebilir?
Anayasa’nın değiştirilmesine bağlı. n Anayasada yasama, yürütme ve yargının bir diğerine üstünlüğü yok, bu Anayasa’ya uymayı kendisine görev edinen yargı, yürütme ve yasamanın üstünde olma gücünü nereden alıyor? Anayasa, "kuvvetler ayrılığı, kuvvetlerin birbirine üstünlüğü değildir" diyor. Siz de haklı olarak "Bu durumda ne oluyor?" diyorsunuz, şu anda Türkiye'de yargının üstünlüğü ortaya çıktı.
Başörtüsü kararı...
Yargının "Ben yasama ve yürütmenin üstündeyim" görüşü ne zaman ortaya çıktı?
Anayasa Mahkemesi'nin son verdiği,
başörtüsü kararı ile ortaya çıktı. Anayasa Mahkemesi, bu kararı ile "Ben bundan böyle artık Anayasa değişikliklerinin Anayasa’ya uygunluğunu denetleyeceğim" dedi.
Anayasa Mahkemesi CHP’nin oldu
Anayasa Mahkemesi'nin yapısı nasıl olmalı?
Anayasa Mahkemesi 11 asil, 4 yedek üyeden oluşuyor. Hepsini Cumhurbaşkanı atıyor. Bu atamaların en az yarısını Meclis yapmalı.
İktidar dava açmaz
Anayasa Mahkemesi, bir bakıma muhalefet görevini de yerine getiriyor.
Cumhurbaşkanı, iktidar, anamuhalefet partisi ve TBMM'nin beşte biri tutarındaki üyeleri,
kanun yayınlandıktan sonra 60 gün içinde iptal davası açabiliyor. İktidar çıkardığı kanunlar için iptal davası açmaz.
Bu davaları anamuhalefet partisi açıyor. İktidar partisinin çıkardığı hemen hemen bütün yasaları Anayasa Mahkemesi'ne götürüyor. Anayasa Mahkemesi, bu iptal davaları yüzünden bir yerde muhalefetteki partinin, özellikle şu anda CHP'nin
mahkemesi haline dönüşüyor.
Yeni düzenleme şart
Bu durum nasıl ortadan kaldırılabilir?
Yeni Anayasa’da iptal davası açılmasına ilişkin düzenleme kaldırılmalı. Çünkü, bu Anayasa Mahkemesi'nin de siyasileşmesine neden oluyor. Eğer
cumhurbaşkanının iktidar partisi ile arası iyi değilse, o da Anayasa Mahkemesi'ne gidiyor. Bunu önlemek için iptal davası kaldırılmalı. Hak ve özgürlükleri zedelenen kişiler, doğrudan doğruya Anayasa Mahkemesi'ne gidebilmeli. Böyle bir bireysel başvuru hakkı getirilirse Anayasa Mahkemesi de daha çok hak ve özgürlükleri koruyan bir mahkeme haline gelecektir.
PROF. DR. MEHMET TURHAN KİMDİR?
Ankara'da 1951 yılında doğan Turhan, Ankara Hukuk Fakültesi'nden 1974 yılında
mezun oldu. AİTİA
Gazetecilik ve Halkla İlişkiler Yüksek Okulu'nda Anayasa Hukuku asistanı oldu, daha sonra 1977 ile 1982 yılları arasında
Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi'nde Anayasa Hukuku asistanı olarak görev yaptı.
Dicle Üniversitesi ve
Kırıkkale Üniversitelerinde yardımcı doçent ve doçent olarak akademik kariyerine devam eden Turhan, 1990 ile 2002 yılları arasında Anayasa Mahkemesi Raportörlüğü de yaptı. 2002 yılında
Başkent Üniversitesi Hukuk Fakültesi'nde Anayasa Hukuku profesörü oldu, bir süre
dekan yardımcılığı görevini de yürüttü.
Halen
Başkent Üniversitesi Hukuk Fakültesi'nde
öğretim üyesi. Turhan'ın özellikle Anayasa hukuku alanında yayınlanmış çok sayıda makalesi ve kitabı bulunuyor.
RÖPORTAJ:SEDA ŞİMŞEK-BUGÜN