Oynanan 'paralel oyunu'na dikkat çekti, Bendit'in sözlerini hatırlattı

Zaman gazetesi yazarı Selçuk Gültaşlı bugünkü yazısında hükümetin her hafta kendine bir 'hain' seçerek, gündemi sıcak tutup yapılan yolsuzlukları ve hukuksuzlukları arka planda tutmaya çalıştığını yazdı...

Oynanan 'paralel oyunu'na dikkat çekti, Bendit'in sözlerini hatırlattı

Gültaşlı, hükümetin hizmet hareketini 'hain' ilan ederek yapılan yolsuzlukların üzerinin kapatılmaya çalışıldığını belirtti. Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın ve hükümetin son yıllarda kendi çizgisinden tamamen ayrıldığını belirten Gültaşlı, Kemalist düzenin mağduru ve mazlumu olarak sistemi değiştirmeye talip Erdoğan ve arkadaşlarının eski rejime hükmettikçe kendilerinin de evrim geçirerek ya da mutasyona uğrayarak Kemalistleştiğini söyledi.

İşte Gültaşlı'nın yazısının tamamı:

17 Aralık’tan bu yana iktidar, yolsuzlukları örtmek, hukuksuzluğu gizlemek ve keyfiliği daimi kılmak için paralel bir bisiklet çeviriyor.

Paralel bisikletin dönebilmesi için sürekli yalan ve iftira üretmek, yalan ve iftiralarla her dem taze hainler keşfetmek gerekiyor. İhanet, bu bisikletin en mühim enerjisi. ‘Hainlerin’ sonu gelirse paralel bisiklet takatsiz kalacak ve olduğu yere yığılacak. O zaman gündeme gelecek bin bir çeşit yolsuzluk iddiaların hangi birini kapatacaksın? AK Saray’ı mı, TÜRGEV’i mi, madenleri mi, boy boy para kasalarını mı, saatleri mi?

Yolsuzluklar unutturulamasa bile ikincil hale getirilebilmesi için her hafta önce yandaş medyanın önüne, sonra Erdoğan’ın konuşma metnine ve nihayet ismi ‘AK’ kendileri zift sanal kalemşörlere bir adet ‘hain’ bulmak gerekiyor. Böylesi bir ortamda Reza Zarrabhayırsever bir işadamı’ olurken, Muhterem Hocaefendi ‘hain’ iftirasına uğruyor. Hasan Cemal, Nazlı Ilıcak, Mümtaz’er Türköne, Ali Ünal, Mehmet Altan, Yavuz Baydar ‘satılmış kalemler’ olurken, iktidar yanlısı medyanın sonradan görmeleri, iliştirilmiş gazeteciler Bab-ı Ali’nin ‘namusu’ sıfatını kazanıyor. TÜRGEV, memleketin dertlerine ‘her türlü nakdi ve ayni gönüllü bağışla’ çözüm üreten bir iyilik merkezine dönüşürken, Kimse Yok mu? ‘ihanet çetesinin’ susturulması gereken merkez üssü olarak damgalanıyor.

İktidarı eleştiren gazeteciler, akademisyenler, vakıflar, kurumlar ‘ihanet’ piyangosunun ne zaman kendilerine vuracağını dört gözle bekliyorlar. Orhan Kemal Cengiz’in ifadesi ile her haftanın bir talihlisi var. Geçtiğimiz haftanın talihlisi de Fatih Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. İhsan Yılmaz’dı. Yılmaz, ABD’de yaptığı bir konuşma vesilesiyle yukarıda bahsettiğimiz sistematik döngü içerisinde Erdoğan tarafından ‘hain’ ilan edildi. Zahiren sebebi, imam hatipler ve alkolle ilgili yaptığı yorumlar. Asıl sebep ise yurtiçinde başka, yurtdışında başka konuşmak ve ülkesini yurtdışına şikâyet etmek. Yılmaz’ın son yıllarda AKP iktidarına yönelik en esaslı eleştirisi, Kemalist düzenin mağduru ve mazlumu olarak sistemi değiştirmeye talip Erdoğan ve arkadaşlarının eski rejime hükmettikçe kendilerinin de evrim geçirerek ya da mutasyona uğrayarak Kemalistleştiği. Ben bu tespitin son derece doğru olduğunu ve son dönemin analizinde hayli kullanışlı bir fikri çerçeve sunduğunu düşünüyorum. Örnek çok ancak Milli Güvenlik Kurulu’nun ihya edilerek, ‘milli irade’yi dokunulmaz ilan edenlerce milli iradenin üzerine çıkartılması ya da son YÖK Kanunu meramımızı anlatmaya yeter.

Yurtiçinde başka, yurtdışında başka konuşma ithamı ciddiye alınmaya değer değil. Ancak bu işin üstadının iktidar mensupları olduğunu vurgulamak gerekiyor. Erdoğan, 21 Ocak’ta Brüksel’i ziyaret ettiğinde görevden alınan binlerce polisle ilgili gelen sorulara bu yer değiştirmelerin normal prosedürlere göre yapıldığını, abartılacak bir durum olmadığını söylerken, dönüp Türkiye’de ‘paraleller temizleniyor’ diyordu. 8 Ekim’de açıklanan İlerleme Raporu da iktidarın on binlerce polisin yer değiştirmesinin yolsuzluk iddiaları ile hiçbir ilgisi olmadığını iddia ettiğini not etmişti. Türkiye’de ‘inlerine girdik’ diye kükrerken, Brüksel’e ‘bunlar rutin tayinler’ diye konuşmak, paralel avcılarına yakışıyor mu?

Mahut ‘yurtdışına şikâyet’ meselesi biraz daha dikkate değer. ABD, Türkiye’nin stratejik müttefiki, AB ise üye olmak için 1959’dan bu yana mücadele ettiği bir birlik. ‘Yurtdışına şikâyet etmenin’ Kemalist söyleminin en mümeyyiz ithamlarından birisi olması bir yana, Brüksel’de ülkeyi ‘açmakla, tabuları konuşur’ hale getirmekle övünen iktidarın içeride Avrupa’yı ‘düşman kuvvetler’miş gibi takdim etmesi, akla Erdoğan’ın Batı’ya şikâyetlerini hatırlatıyor. Erdoğan, başbakanlığının ilk dönemlerinde Yeşiller’in eski başkanı Daniel Cohn-Bendit’e kaç defa, ‘Ben belediye başkanı olarak şiir okudum diye hapislere girerken nerelerdeydiniz?’ diye serzenişte bulunmuştu. Erdoğan haklıydı, Cohn Bendit de her defasında kendisine hak vermiş ve AB’yi eleştirmişti. 27 Nisan’da, parti kapatma davasında kendi milletvekillerini nereye göndermişti Erdoğan, gidin mağduriyetimizi anlatın diye? Refah Partisi kapatıldığında, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne müracaat etmemiş miydi?

Erdoğan’ın 28 Şubat sürecindeki sessizliklerine yönelik eleştirilerini haklı bulan Kızıl Danny, 17 Aralık’tan sonra şöyle demişti: “Erdoğan’ın hain ilan etmediği, demokrat olamaz.” Hain ilan edilenler üzülmemeli, demokratlıkları tescil edildi diye sevinmeli. Henüz hain ilan edilmeyenler de, nerede hata yaptık diye düşünmeli.
<< Önceki Haber Oynanan 'paralel oyunu'na dikkat çekti, Bendit'in sözlerini... Sonraki Haber >>

Haber Etiketleri:
ÖNE ÇIKAN HABERLER