Kadına karşı yapılan her türlü şiddeti kınayan GYV Kadın Platformu, son yıllarda artış gösteren kadına yönelik şiddet vakalarının ve kadın cinayetlerinin münferit hadiseler olmaktan ziyade bunun yapısal bir probleme işaret ettiğini açıkladı.
5 yılda en az 1134 kadının cinayete kurban gittiği belirtilirken, sadece 2014 yılında en az 281 kadının hayatını kaybettiğine dikkat çekildi.
İşte GYV'den yapılan o açıklama;
"Ülkemizde son yıllarda inkâr edilemez bir şekilde artış gösteren kadına yönelik şiddet vakalarının ve kadın cinayetlerinin
münferit hadiseler olmaktan ziyade yapısal bir probleme işaret ettiğini düşünüyoruz. Basına yansıdığı kadarıyla son 5 yılda en az 1134 kadın cinayete kurban gitti. Sadece 2014 yılında en az 281 kadının hayatını kaybettiği, bu kadınların yüzde 46’sının kocaları, yüzde 16’sının erkek akrabaları, yüzde 10’unun sevgilileri tarafından öldürüldüğü görülmektedir.
En yakınları tarafından yaşam hakları ellerinden alınan bu kadınların katillerinin de caydırıcı cezalar almadıkları, ve türlü
bahanelerle cezai indirimler kazandıkları bir gerçektir. Cinayetlerin yanında, kadınlar yine ürkütücü oranlarda taciz ve tecavüz ve yaralanma vakalarına maruz kalmış, son beş yılda yine medyaya yansıdığı kadarıyla 735 tecavüz, 986 taciz vakası yaşanmış ve 1395 kadın şiddete maruz kalarak yaralanmıştır.
Ortaya konulan rakamların bu denli yüksek olması, şiddete doğrudan maruz kalmayan kadınlarda da tedirginliğe ve güvensizliğe yol açmakta ve yaşam kalitelerini düşürmektedir. Sonuç olarak, mesele sadece kadınların değil tüm toplumun meselesidir ve kapsamlı bir çözüm gerektirmektedir.
Bu bağlamda:
Kadınlara yönelik şiddet vakalarına münferit cinnet ya da canilik durumları olarak bakılmayıp, meselenin kökeninde yatmakta
olan toplumsal etkenlere yoğunlaşılmalıdır.
Kültür kodlarımızda göze çarpan erkek egemen unsurlar kadının yaşam alanını daraltmakta ve kadına yönelik şiddete zemin
sağlamaktadır. Kalıcı bir çözüm için toplumsal cinsiyet eğitimi hayati önem taşımaktadır.
Kadına yönelik şiddet konusunda toplumsal duyarlılığın artması ve geniş kesimlere yayılması açısından medyaya büyük bir
görev düşmektedir. Medyanın bu görevi yerine getirirken şiddet mağduru kadınları nesneleştiren ve şiddeti özendiren bir dil
kullanmaktan kaçınması gerekmektedir.
Toplumsal barışı sağlamakla görevli devlet yetkililerinin kadınlara yönelik ayrımcı ve aşağılayıcı bir dil kullandıkları
görülmektedir. Yetkililerin konuyla ilgili gerekli hassasiyeti göstererek kadın erkek eşitliği yönünde tavır almaları konunun
çözümü açısından hayati önem taşımaktadır.
Yürürlükte olan kanunlar ve hükümetin imzacısı olduğu uluslararası sözleşmelerin yükümlülükleri tavizsiz olarak uygulanmalı;
indirim yapılarak cezaların caydırıcılığı ortadan kaldırılmamalıdır.
Toplumda kadın - erkek eşitliğinin sağlanması konusunda atılmayı bekleyen pek çok adım varken, halen en temel hak olan yaşam hakkını savunmak zorunda kalıyor olmak durumun vehametini ortaya koymaktadır. Gelinen nokta odur ki artık ülkemizde her gün en az bir kadın cinayete kurban gitmektedir. Çözüm ancak herkesin üzerine düşeni yapmasıyla mümkün olacaktır.