Eski
Genelkurmay Başkanı
Hilmi Özkök söyleşimizde müdahaleler ve İç Hizmet Kanunu'nun
35. maddesiyle ilgili sorularımız üzerine, '35. madde güzel bir maddedir. Siyasete
fren görevi yapar' dedi. Özkök ihtilaller konusunda da şunları söyledi: Çare illa ihtilal değildir. Başka çaresi var. Nedir çaresi? En büyük çaresi
Genelkurmay Başkanı'nın görüşlerini kamuoyuyla paylaşmasıdır. Kamuoyunun bize büyük bir güveni var
Fırtınalı günlerin komutanı konuştu - 4
Eski Genelkurmay Başkanı
Orgeneral Hilmi Özkök ile ordu-
siyaset ilişkilerini konuştuk. TSK ile siyasi otorite arasındaki ilişki nasıl olmalı? TSK'nın
Anayasa'daki yeri ne olmalıdır? İç Hizmet Kanunu'nun askeri müdahaleleri gerekçe gösterilen 35. maddesine nasıl bakılmalıdır? İşte Hilmi Paşa'nın bu kritik sorulara yanıtları:
Ordu-siyaset ilişkileri Türkiye'de hep tartışma konusu olmuştur. TSK'nın Anayasa'daki yerini de dikkate alarak bu ilişkinin nasıl olması gerektiğini düşünüyorsunuz?
Anayasa'mız var,
kanunlarımız var.
Ceza Kanunu, İç Hizmet Kanunu var. Yönetmeliklerimiz var. Genelkurmay Başkanı'nın görev ve vazifeleri vardır. TSK ile hükümetin münasebetinin nasıl olacağı bu kanunlarda bellidir. Biz de TSK mensupları olarak bu kanunlara uyacağız diye
yemin ettiğimize göre bunlara uyacağız. Efendim, bu doğru mudur, eğri midir? O ayrı konu. Değişinceye kadar kanun budur, buna yeminliyiz, böyle uygulanacaktır. Bütün çevreye baktığımızda, bütün
modern ülkelerde bu böyledir. Yani, siyasi otorite, siyasi sorumluluk, TSK ona bağlıdır.
Biz de bir özellik var. Milletimizin takdiridir. Başbakana bağlıdır. Bu çok güzel bir şeydir. Bunu sanki kötü bir şeymiş gibi görenler var.
Yabancılar, Türkiye'de de Genelkurmay Başkanı'nın
Milli Savunma Bakanı'na bağlanmasını çok arzu ediyorlar. Milli Savunma Bakanları, genellikle onlarda da (Batı'da) gencecik adamlardır. Bizde Genelkurmay Başkanı, 60'lı yaşların üzerindedir.
Bu nedenle de başbakana bağlı olması çok iyi bir şeydir. Herkesi de çok mutlu eder.
BİZİ KABADAYI GİBİ GÖSTERMEK İSTİYORLAR
TSK'yı tam bir kabadayı gibi "astığı astık, kestiği kestik" bir kurum gibi görmek isteyenler var. Bu doğru bir yaklaşım değil. Böyle bir arzuyu belirten kişiler var. Ama bunlar çok az Fikret Bey. Aklı başında hiçbir yazardan ben böyle şeyler duymuyorum. Olması gereken de budur.
BİR LAF SÖYLÜYORSUNUZ BORSA DÜŞÜYOR
Mesela, şimdi sayın Cumhurbaşkanı için de aynı şeyi söyleyeyim. "Cumhurbaşkanı'nın sorumluluğu yok, ama yetkileri çok, dolayısıyla değişmelidir" diyorlar. Sayın Sezer de aynı şeyi söyledi,
Anayasa Mahkemesi Başkanı iken, "Cumhurbaşkanının yetkileri azaltılmalıdır" dediler.
Çünkü sorumluluğu yok. Bir laf söylüyorsunuz, borsa düşüyor, büyük
balıklar küçük balıkları yiyor. Memleketin ekonomisi, faizler bir puan yükselse milyar dolarlarca zarara uğruyor. Benim
Maliye Bakanım var mı? Benim
Merkez Bankam var mı? Ben nasıl düzelteyim ekonomiyi? Benim hakkım var mıdır o işi yapmaya?
Ben böyle düşünüyorum. Benim düşünce refleksim böyle. Bunu
yabancılar böyle yapıyor diye değil, doğru yapıyorlar diye...
ATATÜRK, BATI HAYRANI MIYDI?
Atatürk de Batı'ya hayranlığından değil, Batı'daki değerlerin bize yakışan değerler olduğunu anladığı için onları yapmış.
Yoksa, Atatürk Batı hayranı mıydı? Ama oradaki değerleri görmüş, Osmanlı'nın son zamanlarındaki değerlerle mukayese etmiş. Medeni Kanun'da, Ceza Kanunu'nda hukuk içinde o değerleri yerine oturtmuş.
SİYASETÇİ OLMADAN HİÇBİR ŞEY OLMAZ
Bir tartışma konusu da İç Hizmet Kanunu'nun 35. maddesi. Bu madde askeri müdahalelere gerekçe gösteriliyor diye eleştiriler var. Siz bu maddeye nasıl bakıyorsunuz?
Ben, astlarıma şunu söylerim: Biz ne siyasete, ne siyasetçiye düşmanız; biz rejimin bekçileriyiz. Bu, benim formüle edilmiş vizyonumdur. Çünkü, siyasetçi olmadan hiçbir şey olmaz. Ona düşman olmak ancak bizim ferdi düşüncemiz olabilir, kurumsal düşüncemiz olamaz. Çünkü siyasete karışmak, siyasi beyanat vermek kanunen suç; ama rejimi korumak da kanunen mecbur olduğumuz bir şey.
REJİMİ KORUYUP KOLLAMAK GÖREVİMİZ
Dolayısıyla, Genelkurmay Başkanı'nın söylediği çok doğru. Ben de aynı şeyi söylüyorum: Rejimin bekçileriyiz. Rejime bir şey olduğu zaman onu korumak ve kollamak kanunen bizim görevimiz. Ama siyasete karışmak yanlış. TSK, her türlü siyasi cereyanın üstünde ve dışındadır. Açıkça "Askerde siyasi beyanda bulunanlar, yorum yapanlar şu kadar aydan şu kadar yıla hapsedilir" diyor kanunlar.
DEMOKRASİ HANGİ DURUMDA ASKIYA ALINIR?
Ama rejimi koruyacağım derken, demokrasi askıya alınıyor her defasında. Bunu nasıl izah ediyorsunuz?
O, oluşacak şartlara bağlı. Karşı tarafın cüretine ve gücüne bağlı. O zamanki koşullarla değerlendirilir. Her şeyi
darbe işareti diye görmek doğru değildir. Haklar verilir insanlara, o haklar her zaman kullanılmaz.
Yani, bir hakkın verilmiş olması, o hakkın illa sonuna kadar her seferinde kullanılacağı anlamına gelmez. Elastikiyet şarttır ve bu karşı tarafın cüretine ve olayın vahametine göre değişir.
KANUN OLMASA YAPMAYACAK MISIN? 60'TA BAŞBAKANA MI BAĞLIYDIK?
Bir de her şeyin değeri, alternatifiyle belli olur diye bir laf vardır. Bu kanun olmasa, o zaman yapmayacak mısın, yani bir şey yapacaksan? O kanun, bize
silah mı veriyor, barut mu veriyor, top mu veriyor? 60'ta biz başbakana mı bağlıydık? İhtilal olmadı mı? Oldu. Bazıları ona bağlıyor.
Bunların, çok iyi düşünerek taşınarak, araştırılarak ileri sürülmüş fikirler olduğunu ben sanmıyorum.
35. MADDE GÜZEL BİR MADDEDİR, SİYASETİ FRENLER
O madde güzel bir maddedir. O madde, siyasetin aynı zamanda frenidir. Çünkü,
siyasi partiler bazen çok aşırılığa gidebilirler ama o madde frenler. O, siyaset için de iyidir. Ondan sonra, bazen bazı siyasiler şikâyet eder,
bürokrasi engel çıkarıyor diye...
Diyorum ki, sayın falanca, bakın devletin hafızasıdır bürokrasi. Bütün olmuş, geçmiş şeyleri onlar bilirler. Kanunları, nizamları bilirler. Bütün tecrübeleri vardır, falanca yapmak istedi, şöyle oldu, böyle oldu. Ama, siz siyasisiniz, gene de emir verirseniz yaparlar; ama bunu
kale almazsanız, ona bilmem ne derseniz, frensiz
araba gibi olursunuz. Dolayısıyla o madde siyasiler için de iyidir. Çünkü, bazen üst makamdakiler, alt makamdakilerin sesini kısmak için ona da sığınırlar.
ÇARE İHTİLAL DEĞİL, GENELKURMAY BAŞKANI'NIN KONUŞMASIDIR
Bana bir yabancı da sordu, hayretle sordu. "Bu kadar yetkiniz var, niye böyle çok çok itidalli davranıyorsunuz?" diye. Ona benzer bu. Öyle bir şey var diye, şöyle oldu, böyle oldu diye müdahale olmaz. Ama, diyelim ki, bir de yığılım var, konu bir yere varıyor... O zaman çaresi illa ihtilal de demiyorum ben. Başka çaresi var. Nedir çaresi? En büyük çaresi, Genelkurmay Başkanı'nın görüşlerini kamuoyuyla paylaşmasıdır.
Kamuoyunun bize büyük bir güveni var. Biz bir konuyu kamuoyuna anlayabilecekleri şekilde anlatabildiğimiz zaman siyasiler kaybedecekleri için çekinirler.
O da bir yöntem...
O, illa onla olmaz. Onla paylaşırsınız, ondan sonra başka bir yöntemle. Haklılık şart...
28 Şubat'a bakış: İlacın orta dozu önemli
28 Şubat müdahalesinde izlenen yöntemi nasıl buldunuz?
28 Şubat için ben ilk toplantıda söyledim: Sebep-sonuç ilişkisidir. Sebep ortadan kalkmazsa, sonuç da ortadan kalkmaz. Ama doğru mu olmuş, eğri mi olmuş, o ayrı...
Bazen seviyesi de önemlidir. İlacı, az verirseniz de olmuyor, çok verirseniz de olmuyor, orta doz çok önemli. Yeteri kadar tartışıldı o konu. Ama, o zaman için olması gereken bir olaydı.
BAZEN YANGIN YANGINLA SÖNDÜRÜLÜR
Yangını
yangınla söndürmek diye bir şey vardır, duydunuz mu bilmiyorum, ormancıların... Çünkü, yangın karşıdan gelir bir yolda. O yolda eğer, kontrollü bir yangın çıkarıp o yangının geldiği yöne doğru götürebilirseniz, iki yangının birleştiği yerde söner. Ama, yangın bütün gücüyle gelirse, öbür tarafı ezer geçer, onun için yangını yangınla söndürmek gerekir.
Bazen, müesseseler öyle bir durumda kalıyorlar, istenmeseler de bir sert yöntemle, o olayı daha kötüye gitmekten men etmeye çalışıyorlar. Bu bakımdan bunlar devlet idaresinin özellikleridir, yöntemleridir.
Sadece TSK yönünden söylemiyorum, genel çerçevede ifade ediyorum. İlla, ekstrem uçlara bakmamak lazım. Haklar, yetkiler, sorumluluklar yüzde yüz devlettedir.
MİLLİYET