Hilmi Özkök’ten çağrı
Ergenekon soruşturması çerçevesinde gerçekleştirilen yeni gözaltıların toplumda yarattığı şok ve merak devam ediyor. “Ne oluyor, nereye gidiyoruz?” sorusu en çok dillendirilen soru.
Eski
Jandarma Genel Komutanı emekli Org. Şener
Eruygur’un, eski 1.
Ordu Komutanı Org. Hurşit
Tolon’un,
Cumhuriyet Ankara Temsilcisi Mustafa
Balbay’ın, Tercüman Genel Yayın Yönetmeni
Ufuk Büyükçelebi’nin ve ATO Başkanı
Sinan Aygün’ün gözaltına alınmaları, toplumdaki gerginliği daha da artırdı.
Eski komutanların gözaltına alınmaları ile bir süre önce kamuoyuna yansıyan “
darbe planları” arasında bağlantı olduğu kanısı yaygın.
Darbe planladıkları öne sürülen komutanlara
destek vermediği ve bu nedenle devre dışı bır
akılmasının düşünüldüğü iddia edilen eski
Genelkurmay Başkanı Org.
Hilmi Özkök’e, gelişmeleri nasıl değerlendirdiğini sordum. Özkök, “üzüntülüyüm” diyerek şu yanıtı verdi:
“Yargıya intikal etmiş olan Ergenekon davasına ilişkin olarak üzüntü ve endişelerimin ifadesi dışında şimdilik bir şey söylemek istemiyorum.”
“Çekidüzen verecek bir hareket lazım”
Eski
Genelkurmay Başkanı, toplumdaki gerginlikle ilgili nasıl bir gözlemde bulunduğu ve neler önerebileceğine ilişkin sorumu yanıtlarken de şu değerlendirmeyi yaptı:
“Son zamanlarda
ülkemizde cereyan etmekte olan olaylar
halkta büyük bir endişe yaratmıştır.
Bu endişenin büyüklüğünün nedenlerinden en önemlisi, olup bitenlerin sebep ve muhtemel sonuçlarının yetkililerce halka, onların anlayabileceği bir dille, anlatılamamasıdır. Olup bitenler, halk tarafından anayasal kurumlar arasındaki güven ortamının sarsıldığı, aralarında nüfuz
kavgasının yapılmakta olduğu, ülkenin bir kaosa doğru gitmekte olduğu şeklinde yorumlanmaktadır.
Resmi bir aktörün, daha geç olmadan, ortaya çıkıp, ortalığa çekidüzen verecek bir hareketi, halkı da arkasına alarak, gerçekleştirmesi kaçınılmaz hale gelmiştir. Kurumlar arası tesanüdü kimin sağlayacağı
Anayasa’da açıkça belirlenmiştir. Ama bu görevin yerine getirilmesine katkıda bulunabilecek, halkın güvenini kazanmış, politik beklentileri olmayan diğer akil adamların da davet beklemeksizin devreye girmesi bir zorunluluk haline gelmiştir.”
“Kötüye gidişten halk acı çekiyor”
Özkök, ihtirasların bir kenara bırakılarak özveriyle kötü gidişin düzeltilmesi gerektiğini vurguladı ve şöyle devam etti:
“Görünen o ki, içinde bulunduğumuz bu kaygı ummanında (denizinde), söz sükûta, kavga barışa, fevri hareketler itidale galebe çalmıştır. Sorumsuzca ve mesnetsiz ifadeler, hareketler, suçlamalar, örtbas etmeler, demagojik savunmalar alkış toplar hale gelmiştir. Kafa karışıklığının bazı aydın kesimlere dahi sirayet etmesi hüzün vericidir. Zaman, bütün anayasal kurum ve kuruluşların başındakilerin, ve ulusunu, yurdunu seven her halk liderinin şahsi ve kurumsal beklenti ve varsa ihtiraslarını bir kenara bırakarak, ülke menfaatlerini bunların üstünde tutma ve durumu
kontrol edilebilir bir seviyeye çekmek için özveride bulunma zamanıdır. Unutulmamalıdır ki, bu kötüye gidişin asıl mustaribi (acı çekeni) her şeyine teşekkür borçlu olduğumuz asil, özverili halkımızdır. Onun acı çekmemesi için yapılacak şeyler ve gerektiğinde verilecek olumlu tavizler, koltuklarımızdan veya
refah seviyelerimizden çok daha değerlidir.”
“Kaptanlara yardımcı olunmalı”
Özkök, gidişin düzeltilemez hale gelmesinin asıl sorumlusunun hükümet olacağını belirtmekle birlikte, yapabileceklerini yapmayanların da sorumlu olacağını şöyle ifade etti:
“Şayet durum sıhhatli eylemlerle düzeltilemez hale gelirse, olabileceklerin asıl sorumlusu hükümetimiz olmakla beraber, yapabilecek bir şeyi olup da yapmayan veya bilerek yanlış yapan herkes bu sorumluluktan pay alacaktır. Kaptanları beğenmeyenlerin esas görevi, onların gemiyi batırmasına değil, limana emniyetle sokmasına yardımcı olmaktır. Hepimiz aynı geminin yolcularıyız. Halk böyle düşünmekte, böyle istemektedir.”
FİKRET BİLA - MİLLİYET