Duvara asılacak fotoğraf
Bundan tam bir yıl önce, 4
Nisan günü bir yazı yazmıştım.Bir gün önceki
Hürriyet'in manşetinde, Ana
yasa Mahkemesi'nin
Yüce Divan olarak çalışmasını gösteren bir fotoğraf yayınlanmıştı.
O fotoğraf çok etkileyiciydi.
O gün, "Keşke bütün siyasiler odalarının duvarına bu fotoğrafı asıp her gün ona baksalar" diye geçirmiştim.
Dün
Anayasa Mahkemesi'nin kararını dinlerken o fotoğraf yine aklıma geldi.
Aynı fotoğraf bugün yine manşetimizde.
O yazıyı, elbette partinin kapatılmasıyla değil, yolsuzluklarla ilgili yazmıştım.
Hálá aynı görüşümü muhafaza ediyorum.
Dünkü kararı dinlerken aklımdan neler geçti, bütün samimiyetimle yazıyorum.
Hálá aynı düşüncedeyim. Bu ülkede
siyaset yapan, yapmak isteyen herkes,
Anayasa Mahkemesi üyelerinin o etkileyici fotoğrafını duvarlarına asmalı.
Ancaaak...
Sanmayın ki, AKP
davasının kabul edilmesinden dolayı mutluyum.
Hayır, hiç mutlu değilim. Üstelik çok endişeliyim.
Refah Partisi davası açıldığında da mutlu değildim ve bunu o günlerde açık açık yazmıştım.
Ben,
Kürt partilerinin kapatılmasını da içime sindiremiyorum.
Öyleyse Anayasa Mahkemesi'nin bu davayı, hem de oybirliğiyle kabul ettiğini öğrendiğim zaman ne hissettim?
* * *
Üzüldüm...
Ama üzüntümü dengeleyecek başka şeyler düşündüm.
Bir:
Mahkemenin davayı kabul etmesi, AKP'nin kesinlikle kapatılacağı anlamına gelmiyor.
Kapatmaya karar verebilir. Aksi bir karar da verebilir.
Veya 5'e 6 karar alır, ama yeni yasa gereği AKP kapatılamaz.
Şu an için kanaatlerimiz, tahminlerimiz veya "Keşke öyle olsa" gibi düşüncelerimiz olabilir, ama "Kesin şöyle olacak" gibi bir bilgimiz olamaz.
İki:
Ben,
mahkeme üyelerinin bugünden belirlenmiş kesin kararlarının olduğuna da inanmıyorum.
Dava dosyasını inceleyecekler ve ona göre karar verecekler.
Üç:
Davanın görüşülmesi sırasında ortaya konacak davranışların dava sonucunu etkileyebileceği düşüncesindeyim.
Dört:
Bu davanın, siyasi tarihimizdeki en önemli davalardan biri olduğuna inanıyorum. Son günlerdeki gelişmelerin
Türkiye'yi kötü bir noktaya doğru götürdüğü endişesini taşıyorum.
* * *
O halde...
Ülkemizin selametini istiyorsak, hepimiz bu dava sürecini, sadece kendi menfaatimiz veya ideolojimize uygun değerlendirmekten vazgeçip bu süreci nasıl ülkemizin lehine çevirebiliriz ona bakmalıyız.
Daha açık yazayım.
Ülkemiz tehlikeli biçimde kutuplaşmıştır.
Bu kutuplaşma bir bakımdan çok kötüdür, ama bir bakımdan da ilerisi için sağlam bir "mutabakatın kurulması" açısından mükemmel bir fırsata çevrilebilir.
Başbakan Tayyip Erdoğan, kendisini "nihai hesaplaşmaya" kışkırtan fanatiklere kulağını tıkayıp bu süreci hem kendisi hem de Türkiye açısından güven verici, halkın tamamını kucaklayıcı bir siyasetin başlangıç vuruşu haline getirebilir.
Ben böyle bir yeni siyasetin mahkeme üzerinde de çok etkili olabileceğini düşünüyorum.
* * *
Başbakan şundan emin olmalı:
Kendisi gibi düşünmeyen, bazı yanlışlarını eleştiren herkes "
darbeci" değildir.
Kendisi gibi düşünmeyen, ona bazen
destek verip bazı konularda eleştiriler yönelten kişi veya kurumlar, yanında görünen fanatiklerden çok daha samimidirler.
Kendisi, bu davanın, 22 Temmuz'dan sonra yapılan hataların düzeltilmesi, laiklikle ilgili güven verici bir ortama dönüştürülmesi halinde bu sözlerimin ne anlama geldiğini çok daha iyi görecek ve anlayacaktır.