Sarıkaya’ya göre,
PKK, kendi içindeki hizipleşme hareketini bastırmak için şiddet eylemlerine başvuruyor.
Savcı Sarıkaya’nın iddianamesinde Doğu ve Güney
doğu’nun sosyal dokusu üzerinde önemli tespitler yer alıyor. Sarıkaya, PKK
terör örgütünün kuruluşundan günümüze kadar geçirdiği evreler üzerinde durarak, 1999 ile 2004 yılları arasında sözde eylemsizlik kararına rağmen ‘Meşru
savunma konsepti’ içinde kırsal silahlı eylemlerini sürdürdüğünü anlatıyor. Sarıkaya, 1 Haziran 2004’ten itibaren ise ‘
Aktif meşru savunma’ adı altında şiddet eylemlerini yaygınlaştırdığını hatırlatarak, terör örgütünün bu kararı almasında söylemden öte bir taktik anlamının olduğunu ifade ediyor. Terör örgütünün içinde son bir yılda başlayan hizipleşme hareketini bastırma ve dağılma sürecini önlemek için şiddet eylemlerini artırdığını vurgulayarak, örgütün bu şiddet eylemlerini kırsal alandan merkezlere indirmeye başladığını ifade ediyor. Temelleri 1973 yılında Ankara’da atılan terör örgütünün 1999 yılına kadar silahlı eylemi ön planda tuttuğunu hatırlatan Savcı Sarıkaya iddianamesinde, “Bu itibarla dönemin konjonktürel gelişmelerine göre ilan edilen güya
ateşkes kararı gibi siyasî çıkışlarda görüldüğü örgütle ilişkisi
mahkeme kararları ile ispatlanan Demokrasi Partisi (DEP) ve Halkın Demokrasi Partisi (
HADEP) gibi partiler ve
toplum içerisinde örgütlenen onlarca
sivil toplum kuruluşu, örgütün siyasî sözcüsü olmaktan öteye gitmemiştir. Örgütün söylemlerindeki taktik değişimlere rağmen bu yaklaşım hâlen devam etmektedir.” diyor. Terör örgütünün kendi propagandasını gerçekleştirmekte ve birtakım sol fraksiyonlar ile ilişki geliştirerek ulusal ve uluslararası
destek sağladığına dikkat çekilen iddianamede, Sarıkaya, örgütün faaliyetleri için ihtiyaç duyduğu finansmanın önemli bir bölümünü de
yurtdışında çalışan
Türkiye kökenli insanlardan korkutma ile zorla elde edilen gelirden karşıladığını vurguluyor.
PKK’nın 1 Haziran 2004 tarihinde ateşkes durumundan aktif meşru savunma (savaş) pozisyonuna geçildiğini hatırlatan savcı, örgütün bu kararı almasında bölgedeki dengelerin yanı sıra silâhlı faaliyetler ile AB sürecinde siyasî otorite üzerinde
baskı oluşturmak ve içerisindeki hizipleri bastırma kaygısının etkin olduğu şeklinde değerlendirmede bulunuyor. Sarıkaya, bu kararla birlikte yurt içerisine bol miktarda
patlayıcı aktarıldığı ve şehirlerde ve kırsal bölgelerde güvenlik güçlerine yönelik
bombalı saldırı eylemlerine başlanıldığını söylüyor.