ABD
Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Tom Casey'in "
Türkiye'ye
terör örgütü
PKK ile
diyaloga girmesi çağrısında bulunmadıklarını" açıkladığı gün
Öcalan'ın avukatları bombayı patlattı.
İmralı'ya her ziyaretleri sonrasında yaptıkları gibi
Kürt internet sitelerine Öcalan'la görüşmenin notlarını gönderen avukatlara göre Apo şu iddiada veya itirafta bulundu:
"Buraya geldiğimde Kıvrıkoğlu'nun (Dönemin
Genelkurmay Başkanı
Org. Hüseyin Kıvrıkoğlu) temsilcisi geldi. Bir şartı vardı, 'Bu işi kardeşçe çözelim' demişti. Ben de makul gördüm ve üzerime düşeni yapacağımı söyledim. Bu onların görüşüydü, 'Kendimiz çözelim, kimseyi karıştırmayalım' diyordu. Daha sonra gelmedi."
Öcalan'ın bu sözleri meslektaşımız Fikret Bila'nın Doğan Güreş'ten
Hilmi Özkök'e kadar bir dizi
emekli komutanla yaptığı, daha sonra da "Komutanlar Cephesi" adıyla kitaplaştırdığı röportajlarda cevapsız kalan tek sorunun birinci ağızdan doğrulanması oluyor.
Acaba diller çözülür mü?
Bila, "İmralı'da Öcalan'la görüşen komutan oldu mu" diye sormuş, hepsi de suskun kalmıştı. Daha sonra Bila'nın "Değişik rütbeden askerlerin
sorgulama yaptıklarını biliyordum" demesi basında günlerce süren polemik başlatmış, hatta Öcalan'la İmralı'da görüşen askerin dönemin Birinci
Ordu Komutanı
Orgeneral Çevik Bir olduğu iddiası ortaya atılmıştı.
Şimdi Öcalan'ın -isim vermeden-bu ziyareti doğrulaması, terörün en aza indirildiği 1999 sonrası dönemde askeri kanatta bir kesimin sorunu "Diyalog" ile çözmek üstüne kafa yordukları anlamına geliyor.
Başbakan Yardımcısı
Cemil Çiçek, "Benim
Adalet Bakanlığı olduğum yıllarda İmralı'ya gidip görüşen olmadı" dediğine göre, bu seçenek 1999-2002 arasında düşünülüp vazgeçiliyor.
Öcalan'ın itirafı tartışmaları yeniden başlatır mı, dilleri çözer mi bilmiyoruz ama avukatların görüşme notları veya tutanaklarında Apo'nun önemli bir iddiası daha var:
"
Talabani ve
Barzani'nin PKK'nın
tasfiye edilmesini istediğini mi sanıyorsunuz? Aslında PKK'nın başı bugün Talabani'dir, Barzani'dir. Talabani benden daha pratik PKK lideridir, Osman (Öcalan) nerede, kimlerin elinde? Onların kontrolünde. Bunların hepsi oyun..."
PKK'nın ipleri kimde?
Bu tespit bazı Kürt aydınlarınca da yapılıyor. İşte örneğin Sait Aydoğmuş'un "PKK'nın tasfiyesi planı" başlıklı yazısından bir bölüm: "Güneyliler (Talabani ve Barzani'yi kastediyor) son bir yılda PKK'ya karşı eleştirileri adeta yasaklayıp, zaman zaman onu (örgütü) tüm politikaları ve uygulamalarıyla destekleyen tutumlara girdiler. Öyle görünüyor ki, Güneyliler, Türkiye'ye kendi statülerini kabul ettirebilmek için, geçmişte birçok örnekte olduğu gibi, son yıllardaki uygulamalarıyla tekrar koz haline getirdikleri PKK'yı kullanmayı gerçekleştiriyorlar."
Şimdi perdeyi biraz daha çekelim: PKK'nın denetimi Talabani ve Barzani'de. Peki Talabani ve Barzani'nin denetimi kimde? Elbette ABD'de. Bu da PKK'nın Talabani ve Barzani üstünden ABD tarafından denetlendiği anlamına gelmiyor mu?
Bu görüş Bila'nın görüştüğü komutanların bazılarınca da paylaşılıyor. Örneğin
Kara Kuvvetleri Komutanlığı'ndan emekli Org.
Aytaç Yalman, "Öcalan'ın yakalanmasıyla Talabani ve Barzani alternatifsiz kaldı. ABD, Öcalan'ı bize teslim ederken ve Talabani ile Barzani'ye ciddi bir avantaj sağlarken,
terör örgütünü istediği gibi kullanma imkânı da elde etti. Şimdi yaşadığımız terör tesadüf değil. PKK şu anda
Kuzey Irak'ta ABD kontrolünde" diyor.
Bir soru daha: Türkiye'nin sabrının taşmasından sonra PKK'yı "Ortak düşman" ilan etmek ve operasyona "
Yeşil ışık"
yakmak zorunda kalan ABD, örgütün tasfiyesini de kabul edebilir mi? Cevabı Washington'daki Uluslararası Stratejik
Araştırmalar Merkezi'nin (CSIS) Türkiye bölümü direktörü Bülent Alirıza versin: "Türkiye'nin istediği uzun vadede PKK'nın ortadan kaldırılması ve Iraklı Kürtler'in PKK'ya desteğine son verilmesi ise, ABD o noktada değil."
Çıplak gerçek şu: Bölgemiz için yeni bir
senaryo yazanlar, satranç tahtasından PKK piyonunu çıkarmaya en azından şimdilik pek niyetli değiller.
ERDAL ŞAFAK- SABAH