5
Kasım 2007'de
Başbakan Tayyip Erdoğan ile ABD Başkanı George
Bush arasındaki görüşmede belirlenen “
PKK'yı
tasfiye etme” kararları, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün ziyaretiyle pekişti. O günden beri, ABD'nin
Türkiye'ye ne kadar ve ne tür istihbarat sağladığını bilemiyoruz ama askeri operasyonlar hiçbir sorun olmadan devam ediyor. “PKK'nın lider kadrosunun dağıtılması, dağdakilerin indirilmesi,
lojistik desteğinin kesilmesi, temsil gücünün elinden alınması, DTP'ye de benzer bir
test uygulanması, örgütü en azından kısa vadede Türkiye için tehdit olmaktan çıkarılması” şeklinde özetlenebilecek sürece ilişkin sanki bir çeşit uluslar arası konsensüs oluştu.
Örgütü
Irak'ın komşularına karşı, tabi Türkiye'ye karşı da, “
kart” olarak kullanmaktan çekinmeyen ve bu desteğini K.
Irak yönetimi ile Irak'taki ordu/istihbarat birimleri üzerinden yürüten ABD, nasıl oldu da böylesine pozisyon değiştirdi ve Türkiye ile kapsamlı bir ittifaka girdi? Yaygın ifadeyle “Türkiye bunun karşılığında ABD'ye ne verdi?” Başbakan'ın “şerefsizlik” ifadesiyle kınadığı bu tartışmada netleşen karşılık şu: ABD'nin tek
zafer olarak gördüğü K. Irak istikrarının korunması. Daha doğrusu Türkiye'nin PKK'yı ezme çerçevesinde
bölgeyi işgal etmesi,
Barzani yönetimini tehdit etmesinin önüne geçilmesi. Bu Türkiye için büyük bir kazanım. Çünkü “öncelikli tehdit” PKK. Yarın Barzani tehdit olmaya başlarsa, elbette bir B Planı uygulanacak doğrudan Barzani
hedef alınacaktır. Umarız böyle bir şeye hiçbir zaman ihtiyaç duyulmaz.
Şunu bilelim: Türkiye ile ABD'nin bölgenin geneline ilişkin yaklaşımlarındaki farklılık aynen devam ediyor. Belli alanlarda
işbirliği yapılması, Türk-
Amerikan ilişkilerindeki bütün pürüzlerin giderilmesi anlamına gelmiyor. Bana göre PKK özelindeki işbirliği konjonktürel bir nitelik taşıyor. Mesela
İran ve Pakistan'a ilişkin politikalarda ciddi ayrışmalar yaşanması ihtimali çok yüksek. Madem işbirliği alanlarından söz ediyoruz olayı biraz daha genişletip dün bazı gazetelere de yansıyan enerji pazarlıklarına getirelim.
Hem Irak'ta, hem bölgenin tamamına ilişkin siyasi/askeri projelerde hem de ABD öncülüğündeki ülkelerle
Rusya, Çin ve İran gibi güçler arasındaki rekabette enerji denklemi belirgin bir yer tutuyor.
Ortadoğu/
Hazar hattında çok tehlikeli bir stranç oynanıyor. Bu nedenle Türkiye ve bölge ülkelerinin pozisyonlarındaki
küçük değişimler büyük sonuçlara yol açabiliyor. Bölgesinde, kendisini dışarıda bırakacak hiçbir oyunun sonuca ulaşmayacağının farkında olan Türkiye, mümkün olduğunca tek taraflı olmamaya, ABD ile de karşısındaki güçlerle de ilişkilerini güçlü tutmaya çalışıyor. Ama bu güçler arasındaki restleşme ortada! İstemesek de böyle bir durum var.
Şimdi; PKK'nın tasfiyesi ile bu pazarlıklar arasında bir ilişki var mı? Türkiye için olmasa bile ABD ve Rusya öncülüğündeki güçler açısından PKK'nın tasfiyesi ile enerji savaşı, bölgesel etkinlik mücadelesi arasında ne tür bir bağlantı var? Washington'daki görüşmelerden yansıyanlara bakılırsa çok ilişki var.
Türkiye ile İran arasında mutabakata varılan ancak ABD'nin şiddetle karşı çıktığı,
Güney Pars bölgesindeki milyarlarca dolarlık
doğal gaz çıkarma ve
işletme anlaşması bundan sonra ne olacak? ABD ve AB'nin Rusya tekelini kırmak için, Türkiye'yi alternatif görmesi, önümüze çok geniş bir alan açıyor. Bu alan, Türkiye'nin AB, ABD, K. Irak yönetimi ve
İsrail ile ilişkilerinde son derece yönlendirici olacak.
Türkiye'nin; Irak'taki Sünniler ve
Suriye üzerindeki nüfuzunu bu yönde kullanması, İran-Suriye eksenini kıracağı gibi,
Kürt meselesinde çıkara endeksli yakın ilişkiler söz konusu olabilecek. ABD'nin Ortadoğu geneline ilişkin politikalarındaki yumuşama eğilimini, bölgesel uzlaşma ve enerji işbirliği projeleriyle yeniden düşünmek lazım. Türk-Amerikan ilişkilerinde enerji merkezli bir yakınlaşma doğuyor. Ama bu ne kadar uzun süreli olacak? Her hangi bir yerde ansızın çıkacak bir
patlama ve çatışma, süreci nasıl etkileyecek? İşte PKK, bu bölgesel satranç içinde sadece bir “kart”tı. Çok fena kullandılar, şimdi eziyorlar.
Bundan sonra ne olacak? PKK/
PJAK İran'a karşı mı kullanılacak yoksa ABD'den ve
Avrupa ülkelerinden sonra örgütü İran/Rusya hattı mı “kart” olarak kullanacak? Tahran'ın K. Irak'ın bazı bölgelerinde sınıra
duvar örmeye başlaması böyle bir tehdit algılamasından kaynaklanıyor. Ama çok daha ilginç bir iddia var:
İsrail istihbaratına yakın kaynaklar; PKK lider kadrosunun
Kuzey Irak'ta barınamadığını,
Ermenistan işgali altında bulunan Karabağ'a kaçmaya çalıştığını,
Kandili boşaltıp
Ermenistan'a yerleşmeyi planladığını öne sürüyor. Kasım ayında böyle bir karar aldığı, merkezini Laçin ve Fuzuli gibi bölgelere taşıyacağı, Güney Kafkaslara yerleşeceği, Laçin ve Kelbecer bölgesindeki Kürt otonom bölgesine yoğunlaştığı, bu bölgede
destek aradığı, bölge halkıyla görüşmelerin yapıldığı, iddia ediliyor. Bu doğruysa PKK; Azeri-Ermeni savaşında özellikle de Rusya, İran ve Anglo-Amerikan güçlerin Kafkaslara ilişkin politikalarında etkin bir “kart” olmaya başlayacak. Ama yine de “kart” olacak tabi. Ardık kim kimi ne ölçüde kullanır göreceğiz.
Aynı kaynakların şu iddiasına ne demeli? “Amerikalı yetkililer, Kuzey Irak'taki Kürt liderlere sessizce; 'Türkiye'nin PKK'ya karşı savaşına destek vermeyin ve yarın Türklerle karşı karşıya gelirseniz bu kartı elinizde tutmaya devam edin.”
İBRAHİM KARAGÜL/YENİ ŞAFAK