PKK'yı fena halde kızdıran taktik

Polise yönelik saldırıların artması sıradan değil; perde arkasında farklı bir tablo var.

PKK'yı fena halde kızdıran taktik

Terörle mücadelenin değişmez kurallarından biri; kırsalda rakibine saldırmak veya karşılık bulmaktır. Bu yüzden kırsalda askerle teröristlerin karşı karşıya gelmesi savaş doktrininde makul karşılanır. Fakat şehirdeki kolluk kuvvetlerine yönelik terör saldırısı bu doktrine uymaz. KCK/PKK'nın son dönemde polisi de hedef alması dikkat çekiyor. Zira teröristlerin rakibi olmayan polise saldırması basit olmadığı gibi iyi bir strateji gerektiriyor. İki hafta içinde Tunceli, Erzurum ve Van'da polislere yönelik silahlı saldırılar gerçekleştirildi. Daha önceki benzer vakalar da düşünüldüğünde ‘Polise neden saldırılıyor?' sorusu gündeme geliyor. Terör uzmanlarına göre, bu saldırılar önemli mesajlar içeriyor. Ama mesajlardan önce polisi hedef alan terör saldırılarıyla ilgili rakamlara bakmakta fayda var. PKK'nın silahlı eylemlere başladığı 1984'ten 2007'ye kadar toplam 272 (yüzde 80'i polis özel harekât mensubu ve arazideki çatışmalarda şehit düştü) polis doğrudan saldırı sonucu şehit oldu. Polis noktalarına yönelik saldırı ise 2 bin 200 kadar. 2007'den sonra polise yönelik hem gizli hem de psikolojik yönden ciddi saldırılar başladı ve başarılı amir-müdür seviyesindeki polisler şehit edildi. 23 yıl boyunca polisin terörle mücadelesinde toplam 450 polis yaralanırken, bunların 110'u malulen emekli oldu. 2007'de Ergenekon Terör Örgütü'ne yönelik operasyonlardan sonra polise ve polis noktalarına saldırılar arttı. Bir yıl sonra KCK'ya (Kürdistan Topluluklar Birliği) yönelik operasyonların başlaması polisi birinci hedef hâline getirdi. 2007'den bugüne polise ve polis noktalarına 2 bin 100 saldırı gerçekleşti. Saldırılarda 37 polis şehit oldu. 4 yılda yaralanan polis sayısı ise 160 olarak kayıtlara geçti. Şehitlerin yarısından fazlasının son iki yılda verilmiş olması dikkat çeken bir ayrıntı. Bu rakamlar meselenin derinden sorgulanması gerektiğini gösteriyor. Emniyet teşkilatı, son dört yılda, tarihinde olmadığı kadar fiziki ve psikolojik saldırıya maruz kalmış. Psikolojik saldırılar daha çok yayın ve gösteri yoluyla gerçekleştiriliyor. Mesela, ‘Polis orantısız güç kullanıyor.' ‘Türkiye polis devleti oluyor' iddiaları en çok bu süreçte gündeme getirildi ve propaganda malzemesi yapıldı. Özellikle emniyet teşkilatında kadrolaşma iddiaları rakamlar verilerek çarpıtıldı. Aydınlık gazetesi, ‘Her yıl 100 bin polis alıyorlar' iddiasıyla tam bir manipülasyon örneği sergiledi. Oysa polisin mevcudu 180-200 bin arasında. Gösteri ve saldırılarda polisin hâl ve hareketleri de hep eleştiri konusu oldu. Emniyet teşkilatında gruplaşma olduğu yine en çok bu dönemde dile getirildi. Son iki ayda 3 büyük gazetede emniyet hakkında çıkan toplam 550 haberin 360'ı teşkilatı psikolojik yönden eleştiren türdendi. Özellikle Ergenekon, KCK ve Balyoz gibi davalarda soruşturmayı yürüten sanki polismiş gibi oklar emniyet teşkilatına çevrildi. Teşkilatı yıpratma bir projeydi ve bunun için bir dizi argüman hazırlanmıştı. Emniyet mensuplarına yönelik fişleme yapılması, dünya görüşleri ve ailevi durumlarının kayıt altına alınması, kara propagandanın bir parçasıydı. KCK operasyonlarında bazı polislere yönelik kişisel ve ailevi bilgilerin ele geçirilmesi bunu teyit eden bir durum. Polise yönelik saldırıların altında ciddi sebepler var. Her şeyden önce emniyet teşkilatı artık eskisi gibi değil. Polisin kendini teknoloji ve eğitim yönlerinden geliştirmiş olması bazılarını rahatsız ediyor. Türkiye, her yıl yüzlerce polisi eğitim amaçlı yurt dışına gönderiyor. Mastır yapıp akademik olarak alanında gelişme kaydeden polislerin sayısı artıyor. Her birimde psikoloji eğitimi almış kadroların tahsis edilmesi ve bu kişilerin pedagog olarak görev alması polisin imajını ve davranış biçimini değiştiren önemli etkenlerden biri. Türk polisi, uluslararası çapta eğitim verecek düzeye ulaştı. Lokal birimler dışında 21 ülkenin polisine eğitim verildi (bazı programlar devam ediyor). Sadece narkotik birimi 82 ülke polisi ile birlikte eğitim ve işbirliği içinde. Elbette her teşkilatta olduğu gibi polislikte de çürük elmalar ve eksik noktalar bulunuyor. Fakat bu geçmiş yıllarla kıyaslanmayacak kadar az. Eski düzenin devam etmesini isteyen çıkar amaçlı bazı gruplar ve siyasi görüş sahipleri polisteki bu değişimden rahatsız. Onlar, ‘Türkiye'nin polis devleti' olduğunu ispatlamak için polisin eskiden olduğu gibi şiddete başvurmasını ve çeşitli suçlara buluşmasını istiyor. Son 4 yılda polise yönelik saldırının artmasının sebepleri arasında teşkilatın psikolojik çalışmaları da var. Toplum Destekli Polis'in, mahallelerde, ailelere ve gençlere kadar uzanarak sorunlarıyla ilgilenmesinde, terör örgütlerine karşı uyguladığı yöntem ve stratejilerde önemli mesafeler alındı. Her şeyden önce daha önce polisi ‘düşman' olarak gören kişilerin bakış açısı değişmeye başladı. Teröristlerin aileleriyle yapılan görüşmeler, polisin halk nezdinde imajını önemli ölçüde değiştirmiş. Aynı şekilde yakalanan veya teslim olan örgüt mensuplarına uygulanan muamele psikolojik çalışmanın ne kadar etkili olduğunu gösteriyor. Polisin bu kapsamda geliştirip uygulamaya koyduğu milli yumuşak güç (soft power) kullanma tarzı önemli çözülmeleri beraberinde getirdi. Bu da örgütleri rahatsız ediyor. Çünkü elde edilen önemli sonuçlar var. En önemlisi belki de polisle ilgili ‘faşist-işkenceci' imajının zayıflamış olması. Psikolojik hareket çalışmalarının, batı illerindeki terör örgütü üyelerinin yüzde 90'ı üzerinde etkili olduğu kayıtlara geçmiş durumda. Yani yakalanan ve teslim olan her 100 teröristin 90'ı bir daha örgüte katılmamak üzere evine dönüyor. Bu rakam Doğu ve Güneydoğu illerinde yüzde 50 seviyesine çıktı. Kritik iller arasında yer alan Diyarbakır, Şırnak ve Hakkâri'de bile önemli başarı sağlandı. Hakkâri'de polisin ulaştığı teröristlerin örgütten kopuşunda yüzde 15 oranında olumlu sonuç alındı. Bu rakam iki yıl önce yüzde 3 seviyesindeydi. Şırnak'ta yüzde 20, Diyarbakır'da ise yüzde 30 oranında başarı elde edildi. Küçük gibi görünen yüzdeler, aslında örgüt açısından ‘kalp, beyin ve soluk borusu' olan bu kentlerde teröre derin çentik atıyor. Bunları polisin özgün çalışmalar sonucunda elde ettiği büyük kazanımlar olarak görmek mümkün. Polisin, Ergenekon ve KCK operasyonlarındaki başarısı, ‘derin güçlerin' çatı örgütü KCK/PKK'yı fena hâlde kızdırıyor. Örgüt, bölgede psikolojik olarak başarı sağlayan polisi büyük rakip olarak görüyor. Polisin teknik takiple örgütün atacağı adımları yakından izlemesi de teröristlerin öfkesini çeken etkenlerden. Bölgede görev yapan Polis Özel Harekât birimi sayısının artması ve terörle mücadelede etkin hâle getirilmesi örgüt açısından ciddi sorun. Bu yüzden KCK merkez komitesi, yayımladığı bir bildiride ‘5 askere karşılık 1 polis öldürülmesinin daha kârlı olacağını' deklare etmişti. Örgüt bu sebeple her ilde polise karşı eylem kararı aldı. Örgütün hedefleri arasında Erzurum, Kars gibi yerler olduğu gibi doğudan ve batıdan çok sayıda şehir var. Örgütün polise yönelik son saldırı talimatı, 22 Temmuz'da telsiz konuşmalarına da yansıdı. Talimatı veren kişinin Suriyeli Doktor Bahoz kod adlı Fehman Hüseyin olması dikkat çekici. Bahoz, telsiz konuşmasında talimatları şöyle veriyor: “Bunlar halkımızı nasıl yakarlar? Ama bunun intikamını onlara bırakmayın. Bunların tümünün iplerini koparın. Bunları yakalayın, taksilerini patlatın. Buralarda kalmasın. Açık açık söylüyorum, şifre lazım değil. Bu polislerin başına bir katliam getirmezsek bu diyarlar bize haramdır.” Nitekim Bahoz'un sert talimatı hemen fiiliyata geçirildi ve Hakkâri'de ağustos başında polis aracı havaya uçuruldu, bir polis şehit oldu. Aynı günlerde Çukurca'da ev arayan polis arkadan vurularak şehit edildi. Polis üzerinden sürdürülen psikolojik savaşın bir de ülkeler arası boyutu var. O da polisin özellikle Doğu ve Güneydoğu'da çok iyi bir istihbarat ağı kurmuş olması. Tamamen şeffaf olan ve anında merkezle paylaşılan istihbarat ağı Türkiye'deki derin yapı ile bölgede rol kapmak isteyen bazı ülkeleri rahatsız ediyor. Bu yüzden Suriye vatandaşı Fehman Hüseyin'in Türk polisine saldırı talimatı vermesi boşuna değil. Aslında bu talimat Hüseyin'in normal hesaplarına pek uymuyor. Ama birileri ısrarla onu bu işte kullanmak istiyor. Bahoz, şu anda HPG (Halkın Savunma Güçleri) komutanı değil. Bu görevi Sofi Nurettin yürütüyor; ama kendisi ortalarda yok! Buna rağmen Bahoz'un polise yönelik saldırı talimatı vermesi, mantıklı gözükmüyor. Ancak Türkiye-Suriye ilişkilerindeki gerginlik ve Suriye'deki iç çatışma ile birlikte düşünüldüğünde resim tamamlanıyor. 1986'da PKK'ya katılan Bahoz, kısa sürede HPG komutanlığına kadar yükselse de son süreçte bu görevden alındı. Onun yerine 4 dil bilen ve derin bağlantıları olan Sofi Nurettin getirildi. Lakin Nurettin'in farklı çizgisi, Bahoz'u bu kritik dönemde tekrar ortaya çıkardı. Türk ‘derin' yapısı ile irtibatlı olan ve 1 Haziran 2004'te savaş kararı alan ekibin içinde yer alan Fehman Hüseyin, MOSSAD ve diğer istihbarat servisleriyle sıkı çalışma içinde. Bu şahıs aynı zamanda El-Muhaberat'a bilgi veriyor. Öcalan'ın Suriye'de olduğu sürede El-Muhaberat-Öcalan görüşmelerinin önemli bir kısmını o sağlıyordu. Türkiye'nin Ortadoğu havzasında itici güç olmasını istemeyenler, şimdi Bahoz üzerinden PKK'yı sahaya çekiyor. Böylece örgüt, Suriye'deki krizden faydalanarak aktif bir konuma gelmek istiyor. Yani özerklik için örgütün Suriye ve İran Kürtlerine ihtiyacı var. Bu durum İsrail ve Suriye'nin işine yarıyor. Çünkü Suriye yönetimi Türkiye'nin iç işlerine karışmasını istemiyor. Çatışma ortamından faydalanıp coğrafyadaki yerini sağlamlaştırmayı hedefleyenler var. Dolayısıyla Bahoz'un ortaya çıkması ve iyi istihbarat toplayan polisi hedef göstermesi burada anlam kazanıyor. Bahoz, yeni rolü ile hem PKK'yı kurtarmaya çalışıyor hem de örgütü yeniden uluslararası güç konumuna getirmek istiyor. Tabii örgüt, eylemleri ile Türkiye'yi meşgul ederken, soyunduğu yeni rolle Türkiye'nin iç siyasetine malzeme veriyor. Bunun ilk yansıması BDP (Barış ve Demokrasi Partisi) Grup Başkanı Selahattin Demirtaş'tan geldi: “Başbakan Suriye'ye savaş açacak neredeyse. Tek adam, tek parti iktidarını bunun için yaratmaya çalışıyor. AKP'nin komşularla sıfır sorun politikası çökmüştür.” Polisi birinci hedef hâline getiren örgütün derin kanadından da ciddi talimatlar var. Ergenekon sanığı Dr. Hüseyin Nazlıkul'un kardeşi ‘örgütün yeni Sabri Ok'u olarak lanse edilen ve Kasım Engin adını kullanan İsmail Nazlıkul açıktan tehdit savuruyor. Engin, 12 Ağustos'ta KCK sitesinde yazdığı ‘Polislere Açık Çağrı, Ülkemizi Terk Edin' başlıklı yazısında şöyle diyor: “Kürdistan'a gelmeyin. Kürdistan'da görev yapmayın. Kürdistan'ı terk edin. Yok mutlaka Kürdistan'da yaşamak istiyorsanız polislikten istifa edin. Halkımıza zulüm etmemek için bu işe bulaşmayın. Son zamanlarda polislere yöneldiğimizi söyleyenler var. Kendilerini akıllı bilen kimi emniyetçi polis gazeteciler de güya ‘artık polislere yöneleceğimiz' öngörüsünü yaparak ne kadar iyi analist olduklarını söylüyorlar. Böyle analizcilere ihtiyaç yoktur. Biz alenen, açıkça, herkesin duyacağı bir şekilde söylüyoruz: polisler ülkemizi terk etsin. Aksi takdirde olacaklarda, yaşanacaklarda kendiniz sorumlu olacaksınız. Şimdiye kadar hedef alınan polis eylemleri sadece uyarı amaçlı yapılan eylemlerdi. Bundan böyle uyarmayacağız, sadece uyarıları pratikleştireceğiz.” POLİSTE NELER DEĞİŞECEK? Hakkâri'de polislere yönelik saldırılardan sonra İçişleri Bakanlığı yeni düzenlemelere gitmeyi planlıyor. Başbakan Tayyip Erdoğan'ın da acele edilmesi yönünde talimat verdiği belirtiliyor. Bazı maddeler şöyle: Polis Özel Harekât Timleri terörle mücadelede etkin güç olacak. Polisin istihbarat toplama gücü artırılacak; teknik donanım düzeyinin yüksek seviyeye çıkarılması için altyapı ağı hemen geliştirilecek. Helikopter ve heronları polisler de kullanacak. Terörle mücadele kapsamında şehirde görev yapan polisler takip gerektiğinde anlık izin almadan arazide 50 ile 80 km alanda operasyon yapabilecek. Doğu ve Güneydoğu'daki kritik illerde görev yapan polislere zırh kaplamalı sivil araçlar tahsis edilecek. Kritik durumlarda ve kritik şehirlerde polise üniforma giyme zorunluluğu gevşetilecek. Doğu'ya atanan polisler, görev süreleri boyunca ekstra haklara sahip olabilecek. Maaş artırımı, uçak ve ulaşım giderlerinin karşılanması gibi... Polisin lojman sorunu çözülecek, kompleks tarzı barınma merkezleri inşa edilecek. Polis doktorlar ve acil müdahalede sağlık ekibi oluşturulacak. HAŞİM SÖYLEMEZ - AKSİYON
<< Önceki Haber PKK'yı fena halde kızdıran taktik Sonraki Haber >>

Haber Etiketleri:
ÖNE ÇIKAN HABERLER