Azınlıkların çiçek gibi olduğunu ilk Kanuni söylemişti
Atatürk'ün bahçedeki çiçekleri söktürerek
Başbakan İnönü'ye
azınlıklar konusunda
ders verdiği yönündeki iddia bana 16. Yüzyıl'daki bir çiçek hikâyesini hatırlattı. Kanuni ülkede gayrimüslim bırakmamak isteyen Veziriazam Rüstem Paşa'ya elindeki çiçeğin yapraklarını koparıp, nasıl çirkinleştiğini göstererek azınlıkların da imparatorluğun
renkleri olduğunu gösteren bir ders vermişti...
Bu hafta azınlıklar konusunda Atatürk ile İsmet İnönü arasındaki bir olay gündemdeydi. Azınlıklarla ilgili çıkarılacak bir kanunu Atatürk'le görüşmek için
Florya Köşkü'ne gelen İsmet İnönü "Geç oldu, yarın sabah konuşalım" cevabını alır.
Atatürk, Başbakan İnönü köşkten ayrılınca laleler hariç bütün çiçeklerin sökülmesini emreder. İsmet İnönü, sabah gelip bahçenin durumun sorduğunda Atatürk'ten "Azınlıkları söküp attım" cevabını alır. Bu hareket üzerine İsmet İnönü başını önüne eğerek anladığını belli eder.
Aslında bu olay 400 yıl önce Kanuni ile veziriazamı Rüstem Paşa arasında cereyan etmişti. Kanuni ile veziriazamı arasında gayrimüslimler konusunda cereyan eden ilginç bir olayı ilahiyatçı Stephan Gerlach anlatır. Gerlach 1573-1578 yılları arasında
İstanbul'da elçilikte din görevlisi olarak çalışır.
HERKESİN KORKTUĞU VEZİR
Kaleme aldığı hatıralarında İstanbul'da olup bitenler hakkında teferruatlı bilgiler verir. Kanuni döneminde 1544-1553 ve 1555-1561 yılları arasında yaklaşık 15 yıl veziriazamlık yapan Rüstem Paşa bazı olumsuz yönlerine rağmen son derece başarılı, zeki ve uzak görüşlü bir devlet adamıydı. Özellikle gayrimüslimlere ve
yabancı devletlere karşı çok sert biri olan Rüstem Paşa'yı Fransızlar "Korkunç Yaratık", Almanlar "gaddar ve menfur" olarak tanımlar, Venedikliler de çok çekinirlerdi.
YAPRAKLARIN VERDİĞİ DERS
Rüstem Paşa, Kanuni Sultan Süleyman'ı ülkede bir tek din olmasını ve faydadan çok zarara sebep olduklarına inandığı Yahudiler'i ülkeden kovmaya ikna etmek isteyince,
padişahın veziriazamına verdiği dersi Gerlach şöyle anlatır: "Sultan Süleyman, beyaz ve sarı yapraklı bir çiçek koparmış ve
paşaya bu çiçeği beğenip beğenmediğini sormuş. Paşa da elbette beğendiğini, çünkü onu bu biçimiyle yaratanın Tanrı olduğunu söylemiş. Bu sefer Sultan Süleyman çiçeğin bütün sarı yapraklarını yolmuş ve paşaya çiçeği şimdi nasıl bulduğunu sormuş.
Paşa da
yanıt olarak çiçeğin artık bütünlüğünden yoksun ve renksiz olduğunu söylemiş. Padişah bir başka çiçek koparmış ve onun da beyaz yapraklarını yolmuş, sonra da az önceki sorusunu yinelemiş. Paşa gene aynı cevabı vermiş. O zaman padişah demiş ki:
"Madem çiçeklerin renkli olmalarını bir mükemmeliyet olarak kabul edip bundan hoşlanıyorsun, neden Tanrı'nın yaratmış olduğu insanların da çeşitliliklerini kabul etmiyorsun? Bir çiçekte ne kadar çok renk olursa, o kadar güzel görünür. Tıpkı bunun gibi Türkler beyaz, Müslümanlar yeşil,
Rumlar mavi, Ermeniler beyaz, kırmızı ve mavi veya
siyah renklerin karışımı, Yahudiler de sarı renkte sarık kullanırlar. Bu renklilik nasıl hoşa gidiyorsa, Tanrı da dinlerin çeşitliliğinden hoşlanır!" (
Türkiye Günlüğü,
Kitap Yayınevi, İstanbul 2007, I, 145-146)
Erhan AFYONCU - Bugün