34. erin sorusu 16 yıldır yanıtsız
AKP Genel Başkan Yardımcısı
Hüseyin Çelik, 1993 baharında
Bingöl'de şehit edilen
33 erle ilgili olayın karanlıkta kaldığını belirtip
Ergenekon şüphesini dile getirince dönemin Jandarma Asayiş Bölge Komutanı
emekli Orgeneral Necati Özgen'den tepki gelmişti.
Fikret Bila'ya konuşan Necati Özgen, salı günkü Milliyet'in manşetinden “33 eri bana sorsunlar” sözleriyle Hüseyin Çelik'e çıkıştı.
33 erin şehit edildiği olayla ilgili yanıtlanmayan onlarca sorudan sanırım en anlamlısını, bu olayda vücuduna yedi kurşun isabet eden ve tekerlekli sandalyeye mahkûm olan
Gazi Erdal Özdemir 16 yıl önce sormuştu. Hem de bizzat Necati Özgen'e, şu sözlerle: “Değerli komutanım, 33 askerimizin şehit edildiği dönemde siz de Jandarma Asayiş
Kolordu Komutanı'ydınız.
Askerlerimizin niçin silahsız, korumasız olarak dağıtımları yapıldı?”
Taraf, Gazi Erdal Özdemir'in bu sorusunu geçen yıl (30
Kasım 2008'de), “34. er soruyor” manşetiyle gündeme getirmişti. Erdal Özdemir ile Denizli'de kaldığı köyde görüşmüştüm. Tekerli sandalyede yaşıyordu ama hayat doluydu. Üç yaşındaki oğlu Vatan'ı yanından ayırmıyordu. Akülü arabasıyla gezdiği köyün neşe kaynağıydı.
Sohbet o güne, 33 erin şehit edildiği güne gelip takıldığında “Biz neyin kurbanı olduk, çözemedim” diye iç geçiriyordu. Böyle bir soruyu yöneltmenin bir gazi için bile ne kadar cesaret gerektirdiğini o an fark etmiştim. Şüphelerini dile getirmeye kalktığında tehdit telefonları aldığını söylemişti.
Necati Özgen'in “33 eri bana sorun” haberini okuyunca, bu sözlerin (ancak bizim komutanlara yaraşır bir üslupla) efelenmekten öte bir anlam taşımadığını biliyordum. Ortada
cevap bekleyen o kadar çok soru vardı ki... Bu sorulardan tek bir tanesi bile sorulmayınca, Necati Özgen de ‘manşetten', ‘
paşa paşa' konuşmuş, sonunu ise “ihmali olanlar yargılandı” diyerek bağlamıştı. 33 er olayında sekiz asker hakkında
soruşturma başlatılmış, bir ila bir buçuk yıl arasında
hapis cezalarına çarptırılan sanıklara verilen ceza,
Askerî Yargıtay'ca bozulmuş, sanıklar hapis yatmaktan kurtulmuştu. Geriye soruşturma sürecinde ortaya çıkan ve hâlâ yanıtlanmayan çok vahim sorular kaldı.
Soruların başında Gazi Erdal Özdemir'in hâlâ cevabını beklediği o soru geliyordu: “Bizi neden silahsız ve korumasız gönderdiniz komutanım?” Sorular bununla da bitmiyordu elbet.
Elazığ 8. Kolordu Askerî Mahkemesi
Savcısı
Binbaşı İnayet Taş'ın hazırladığı iddianamede vahim iddialar bulunuyordu. Savcı Taş 33 erin şehit edildiği
PKK eylemi için “Böyle bir olayın yaşanacağını herkes biliyor” tesbitini yapmıştı. Savcı Taş'ın iddianamede yer verdiği kritik tesbitler, 30 Kasım 2008'deki Taraf'ta şöyle gündeme gelmişti: “Böyle bir olayın yaşanacağını herkes biliyor. Olayın meydana geldiği karayolunun güvenliğinin sağlanmasından sorumlu bulunan Bingöl İl
Merkez Jandarma Komutanı Jandarma
Yüzbaşı Nevzat Yıldız'ın da tesbit edilen beyanlarında, Kuruca-Bingöl karayolunda kendileri tarafından alınan tedbirlerin yeterli olmadığını bildiği, hatta 150 kişilik bir
terörist grubunun iki minibüsteki erlerin indirildiği Diztepe mevkiinin çok yakınında bulunan Gökçekanat ve Çevrimpınar köyüne geldiklerini bildiği, bu durumu 21
Mayıs 1993 tarih ve İSTH: 350-54-93/3396 sayılı yazı ve ekindeki haber bildirme formuyla şöyle bildirmiştir: ‘20 Mayıs 1993 günü saat 21 sıralarında 60 kişilik bir PKK grubunun Bingöl İl Merkez Jandarma Bölük Komutanlığı'na bağlı Kırkağıl köyüne geldiklerini, burada kısa bir
propaganda yaptıktan sonra Gökçekanat köyü Manço deresi mevkii istikametine gittiklerini, duyumun kaynağının güvenilir ve haberin doğru olduğu anlaşılmıştır.”
İddianamede, olaydan bir gün önceki istihbarat bilgisine dikkat çekilmişti: “130 kişilik PKK'lı bir grubun yolun kesildiği yere 1-7 kilometre mesafede oldukları ve yol kesmeyi planladıkları bilgisine rağmen
Malatya İl Jandarma Komutanlığı'ndan 24 Mayıs 1993 günü, 16
araçla 582
jandarma erinin Bingöl'e
konvoy meydana getirilmeden, eskort olmaksızın ve her aracın içerisine silahlı askerler bindirilmeksizin sevkiyatın yapıldığı görülmüştür.”
***
“33 eri bana sorun” diyen Necati Özgen'in, bu konuda sorulan soruları havada bıraktığını 16 yıl önceki başka bir olaydan daha biliyoruz.
Radikal gazetesinden
Murat Yetkin, 1 şubat tarihli “33 er olayının Ergenekon'la ilgisi” başlıklı yazısında bir
subayın sunduğu brifingde yaşananları şöyle aktarmıştı: “Asker taşıyan
otobüs Bingöl'den Elazığ'a doğru yola çıkmıştı. Zırhlı muharebe araçları ona eşlik ediyordu. İl sınırına gelince, Elazığ'a bağlı zırhlı araçlar korumayı alacaktı. Birleşme noktasına bir süre kala bir ilden gelen zırhlı araç dönüyor, diğer ilden gelen aracın otobüsü teslim alması da belli bir süre alıyordu. Tam il sınırında otobüs kısa bir süre korumasız kalıyordu. İşte saldırı tam il sınırında, otobüsün korumasız kaldığı o kısa sürede yapılmıştı. Ortada akla sığmayan, ikna edici olmayan bir şeyler vardı. Arka sıralardaydım. ‘Orada boşluk olduğunu nasıl biliyorlardı' diye bir soru sordum. Sunumu yapan subay duymazlıktan geldi, ‘
Arz ederim komutanım' diye brifingin sona erdiğini duyurdu. Soruma yanıt alamamıştım. Yanında durduğum radyatörün borusuna tutunup üzerine çıktım. ‘Affedersiniz, soruma yanıt alamadım' diye yüksek sesle kendimi gösterdim. Subay ‘Soru yok' dedi. Erdal
İnönü rahatsız oldu, Orgeneral
Güreş'e döndü, ‘Soru sorulmayacak mı' diye sordu.
Güreş arkaya döndü ‘Kim soruyu soran?' dedi. El kaldırdım, ‘Orada boşluk olduğunu nasıl biliyorlardı?
İstihbarat hatası mı, güvenlik hatası mı var' diye sorumu yineledim.
Güreş, subaya döndü, ‘Cevap ver bakalım' dedi.
İkna edici bir cevap yoktu. Güreş sinirlendi. Kalktı, Korgeneral Özgen'in kolunu tuttu, ikisi birlikte koridorun sonundaki bir odaya kapandılar.”
KURTULUŞ TAYİZ- TARAF