Patlayan balonlar!

Gerek medyadan büyük ilgi gören gerekse toplumun çeşitli katmanlarında yankılara yol açan bu mitingler hakkında çok şey yazıldı ve söylendi.

Patlayan balonlar!

Nisan ayında Ankara, İstanbul ve İzmir'de "cumhuriyet mitingi" adı altında büyük mitingler yapıldı. Gerek medyadan büyük ilgi gören gerekse toplumun çeşitli katmanlarında yankılara yol açan bu mitingler hakkında çok şey yazıldı ve söylendi. Ancak, haberlerin gerekse yorumların çoğu hislerle ve bilgi eksikliğiyle bulanmıştı. Şimdi aradan epeyce zaman geçti ve herkesin heyecanla beklediği genel seçimler de tamamlandı. Dolayısıyla mitingler hakkında daha sağlam bilgiye dayalı ve daha soğukkanlı değerlendirmeler yapabilecek durumdayız. Neler söylendi? Başlıktaki soruya, "neler söylenmedi ki?" şeklinde bir başka soruyla cevap verebiliriz. Özellikle organizatörler ve medyadaki destekçileri mitingleri neredeyse asrın en önemli ve anlamlı olayı mertebesine taşıdı. Onlara bakılırsa miting meydanlarında milyonlar toplanmıştı. Katılımcılar bütün toplumu temsil etmekteydi. Halk laik cumhuriyete sahip çıkmıştı. İktidar, meydanlarda ortaya çıkan iradeye uymalıydı. İktidarın seçim kazanmış olması milyonların meydana akması karşısında fazla bir şey ifade etmezdi. Mitinglerde toplananlar yeni doğan bir orta sınıfa mensuptu. Katılımcılar büyük bir sinerji yaratmıştı. Meydanlar ilk genel seçimde "halkın" AKP'yi "silip süpüreceğini" göstermekteydi. Halk sokaklara el koymuş, kaderine sahip çıkmıştı. Mitinglerin heyecanına kapılan birçok yorumcu aklı başında eleştirileri ve değerlendirmeleri dinlemek bile istemiyordu. Neredeyse mitinglere yönelik her eleştiri ihanet olarak gösterilir hale gelmişti. Onlara göre bütün Türkiye meydanlardaydı. Toplum AKP'ye kırmızı kart göstermişti. Mitinglerdeki milyonlar oylarını CHP'ye ve MHP'ye akıtacak ve böylece iktidar el değiştirecekti. Daha da hızlı bazı yorumcular mitingleri adeta bir savaşa benzetmiş ve bu savaşın taraflarınca kazanıldığına hükmetmişti. Demek ki mitingler kapsayıcı değilmiş Şimdi bu iddiaların çoğunun patlayan balon durumuna düştüğünü görmekteyiz. Birkaç balonu tekrar iğneleyelim. O günlerde bazı yazarların da işaret ettiği üzere, katılımcı sayısı fazla abartılmıştı. Mitingler, kuşku yok ki, Türkiye standartlarıyla, gayet büyük mitinglerdi; ama katılımcılar milyonlarla değil ancak yüz binlerle ifade edilebilecek genişlikteydi. Hem metrekare hesapları hem de tarafsız ve dengeli gözlemcilerin verdiği rakamlar organizatörlerce kasıtlı küçümsemeler olarak görüldü. Daha sonraki bazı araştırmalar katılımcıların yaklaşık yüzde ellisinin mobil olduğunu gösterdi. Bu, üç mitingdeki toplam katılımcı sayısının değil milyonlara, bir milyona ulaşmasının dahi zor olduğunu kanıtladı. Mitingler toplumu temsil kabiliyeti bakımından da iddia edildiği kadar kapsayıcı değildi. Objektif gözlem ve araştırmalar mitinglerin aslında ağırlıklı olarak CHP-DSP tabanına ve bazı Alevi kesimlerine dayandığını açığa çıkardı. CHP bu imajın oluşmasını engellemek için epeyce çaba sarf etti; ama manzaranın böyle görülmesine mani olamadı. Mitinglere ayrıca yoğun bir bürokratik desteğin de olduğu çok geçmeden anlaşıldı. Ayrıca, organizasyonda başı çeken bazı kişi ve "STK"ların sivillik ve demokratlık sicilleri de mitinglerin itibarını ciddi biçimde zedeledi. Nitekim, 70 milyonluk bir demokraside bu mitingleri abartmanın ve mitinglerin demokratik siyasi temsilin organizatör STK'ların hükümetin ve siyasi partilerin yerini ikame edemeyeceği yolundaki tespitler genel seçimle doğrulandı. Mitinglere bir milyon kişi katılmış olsaydı, bu genel nüfusu içinde 1/70, iki milyon kişi katılmış olsa 2/70 demekti. Seçmenler açısından bakıldığındaysa oranlar 1/45 veya 2/45 civarındaydı. Bu gerçeği kabullenmek istemeyenler mitinglerdeki insanların nereye gittiğini ve seçimde kime oy verdiğini sorgulamaya başladı. Sanıyorlardı ki, katılımcıların hepsi AKP karşıtı bir siyasi irade gösterse AKP iktidardan düşecekti. O yüzden özellikle CHP'yi miting meydanlarının coşkusunu sandığa yansıtamamakla suçlayanlar oldu. Oysa, yanılan kendileriydi. Cumhuriyet mitinglerine katılanlar iştahla sandığa koştu ve çoğu CHP'ye oy verdi. Güçleri bu kadardı. Toplumdaki oranları belliydi. Partizan yazarlar sadece kendileri gibilerin toplandığı meydanlarda birbirlerine pek kalabalık göründüler. Ama bütün Türkiye miting alanı olarak düşünüldüğünde küçük bir yüzdeye indiler. Aklı ve mantığı tatile gönderdikleri için de seçim sonuçları onları geçici bir şoka soktu. Korkuların temelleri nelerdir? Organizasyonun asıl sahipleriyle ilgili kuşkular ne olursa olsun; kimler katılımcı olarak meydanlarda boy göstermiş olursa olsun; katılımcı sayısı ne kadar abartılmış olursa olsun; kürsüde konuşanlar hayattan, akıldan ve mantıktan ne kadar kopuk konuşmuş olursa olsun bu mitinglerin birer başarı olduğuna kuşku yoktur. Ve başı bazı bürokratik çevreler ve onlara eklemlenenler çekmiş olsa da mitingleri önemli birer sivil olay olarak görmemiz ve değerlendirmemiz gerekir. Özellikle üzerinde durulması gereken bir soru şudur: Neden meydanlarda boy gösterenler arasında belki yüz binlerce kişi kendi hayatları konusunda bir endişe duymaktadır? Bu korkuların, yani hayat tarzlarının zorla bastırılacağı ve istemedikleri bir hayat tarzının kendilerine devlet baskısıyla yaşatılacağı endişesinin somut maddi temelleri var mıdır? Korkuların ne kadarı vehimdir, ne kadarı gerçek temellere oturmaktadır? Eğer kuvvetli maddi temeller varsa neden aynı korku toplumun diğer katlarında duyulmamaktadır? Bu sorulara anlamlı ve tutarlı cevaplar verebilmek için ciddi sosyolojik ve psikolojik çalışmalara ihtiyacımız var. Eğer korkular gözden saklanamayacak maddi temellere oturuyorsa, toplumun her kesimi bunlardan haberdar edilmelidir. Uyarılmalıdır. Somut maddi temeller yok da sadece bu tür bir algılama ve belki manipüle edilme durumu varsa bunlar da açığa çıkarılmalıdır. Ve vatandaşların önemlice bir bölümünün hayat tarzını savunmak için meydanlara çıkması takdirle karşılanmalı ve toplumun her kesimine bu davranış yayılmalıdır. Uzun vadede hepimizin hayat tarzının en büyük garantisi bu hassasiyetlerin oluşması ve sivil eyleme dönüşmesidir. Haklarımızı ve hayatlarımızı şu veya bu iktidarın anlayış veya merhametine emanet edemeyiz. Onlara kendimiz sahip çıkmalıyız. Mitingciler kendilerine neler sormalı? Mitinge katılanların meydana çıkması, hayat tarzını savunma iradesi göstermesi, bunun için zaman, enerji ve yerine göre para harcaması, çok takdire şayan bir sivil eylemdir. Ancak, ahlaki bir boyut kazanmazsa, bu eylemin hiçbir anlamı yoktur. Hatta faydalı olmaktan ziyade zararlıdır. Bu ahlaki boyut miting katılımcılarının ve organizatörlerin kendilerine şu türden bazı sorular sormalarını gerektirir: Mitinge katılmayanların çeşitli kişi ve kesimlerin hayat tarzları da mitingcilerinki kadar korunmayı hak etmekte midir? Mesela dindarlar da aynı yerlerde yüz binleri toplayıp başörtüsü yasağını protesto etseler, mitingcilerin tavrı ne olur? Veya yüz binler aynı meydanlarda niye Kürtçe eğitim ve yayın yasak diye sorsalar mitingciler ne yapar? Bu sorulara verecekleri cevaplar cumhuriyet mitingine katılanların herkes için hak ve hürriyet mi istediğini, yoksa sadece kendilerine imtiyaz mı talep ettiğini ortaya çıkartacak ve meselenin ahlaki görünümünü netleştirecektir. Son olarak temas etmek istediğim şey "yükselen yeni orta sınıf" meselesidir. Kimi yorumcular mitinglere katılanların Türkiye'nin "yeni yükselen orta sınıfı" olduğunu ve ülkenin bel kemiğini teşkil ettiğini iddia ettiler. Bu tespitte eksiklikler olduğu kanaatindeyim. Şüphesiz, cumhuriyet mitinglerine katılanların ağırlıklı kesimi orta sınıfa mensuptur. Ancak, bu insanlar son yıllarda ortaya çıkmış değildir, eskiden beri mevcuttur ve orta sınıf içinde yer almaktadır. Orta sınıfa aidiyetleri yeni bir olgu değildir. Şimdi şahit olduğumuz, onların daha yeni doğması değil daha hareketli ve daha talepkâr hale gelmesidir. Türkiye'nin yeni doğan ve yükselen orta sınıf kesimi dindar muhafazakarlardır. Dindar muhafazakârlar hem sayı olarak artmakta hem de ekonomik ve sosyal güçleri büyümektedir. Bu sosyolojik bir değişikliktir. Bu çevreler doğal olarak siyasi ve sosyal hayatta da daha fazla pay isteyeceklerdir. Nitekim istemektedirler. Bu sosyolojik vakıanın önüne "hat hüt" diyerek, bürokratik iktidara e-bildiri yayınlatarak, saçma sapan altın çağ ağıtları yapıp arkaik bir "çağdaşlık" retoriği tutturarak geçilemez. Cumhuriyet mitinglerini organize eden zihniyet bu gerçeği bir görse ve kabullense bütün problemler daha kolay çözülecektir. PROF. DR. ATİLLA YAYLA - GAZİ ÜNİVERSİTESİ ÖĞRETİM ÜYESİ

Haber Etiketleri:
ÖNE ÇIKAN HABERLER