PKK ile
Ergenekon’un ilişkisi,
örgütün 1999’da ki yeniden yapılanma sürecinde gerçekleşen bir olay olmadığı için bu ilişkinin Perinçek’le beraber 70-80’li yıllara kadar gittiğine bakmakta bir fayda var.
ÖCALAN - PERİNÇEK EL ELE... TIKLA FOTOĞRAFLARI GÖR
İlk önce
Öcalan’ın tarihi yolculuğu, MİT ile olan bağlantısının olup olmadığı ardında da Perinçek ile ilişkisine bakalım.
1960’lı yıllarda kendi halinde ve yalnız bir öğrenci olan Öcalan ilerleyen yıllarda
Türkiye’nin 27 yılına kanlı bir oyunun başrol oyuncusu oldu ve son olarak ta Ergenekon Operasyonu’na isminin karıştı.
Aslında aşağıda yaşananlar
hain Öcalan’ın gerçek yüzünü ortaya çıkarıyor.
8
Nisan 1972 tarihinde
bildiri dağıtılırken birçok öğrenci tutuklanarak içeri alınıyor. Bu öğrencilerin içinde Öcalan da var. Nasıl oluyorsa Öcalan 19 gün sonra dönemin savcısı
Baki Tuğ tarafından-savcı, Öcalan hakkında, 18 gün önce ağır bir ceza isterken, aradan geçen zaman da ne oldu ise bazı suçlamaları geri çekti- serbest bırakıldı. Tabii diğer yakalanan öğrenciler ağır cezalara çarptırıldılar.
O dönemde bildiri dağıtan ve gözaltına alınan öğrenciler in bursları kesiliyordu. Hatta Öcalan ile birlikte yakalanan öğrencilerin bile bursları kesilirken,
elebaşı Öcalan’ın burs’u nedense kesilmemişti.
Öcalan,
Ankara Üniversitesinde iken bazen sol görüşlü öğrencilerin içinde yer alıyor, bazen de milliyetçi ve muhafazakâr öğrencilerin içerisinde yer alabiliyordu ama hiç tutuklanmıyor ve bu çiftli oynamaları ise hiçbir görüş liderinin enteresan bir şekilde dikkatini çekmiyordu.
O yıllar içinde Öcalan’ı
Seferberlik Tetkik Kurulu’nun finanse ettiği örgütlerde de görmek mümkün.
Öcalan’ın Refik Korkut’un sahibi olduğu Fikir Ajansı’na gidip geldiğinden bahsetmemesi de çok ilginçtir –ki- bu ajansın nasıl bir ajans olduğunu da aşağıda görüyoruz.
1975’li yıllarda Pilot Em.
Yüzbaşı İlyas Aydın(
Necati Kaya) ile de ilişkilerinin üst düzeyde olduğunu görüyoruz. Birçok üst rütbeli komutanla da
Diyarbakır’a gidip geldiğini saklamıyor.
1980’de ki
darbe gerçekleşmeden hemen önce-darbenin olacağını nasıl öğrendiğini bilmiyoruz- APO ve örgütün önde gelenleri
Filistin’de ki CIA, MOSSAD ve MI-6 kontrolündeki bölgelere yerleşip eğitim alıyor.
Yine dönem içerisinde APO’cular ve
Kürdistan Devrimcileri sözlü ve yazılı örgüt
propagandası yapmasına rağmen güvenlik güçlerinin dikkatin nedense hiç çekmiyorlardı.
1965’ten 72’ye kadar hem sol, hem sağda yer alan, aynı zaman da MİT’in kurmuş olduğu bir birimde –Fikir Ajansı-sürekli görünen Öcalan; 1993 yılında gazetecileri
basın toplantısı için Bekaa’ya çağırdığında toplantıdan sonra gazeteci
Avni Özgürel’in ’ seni 66-67 yıllarında Ankara’da
Güvenlik için kurulan bir ajansa gidip gelirken görüyordum. O kişi sen miydin? sorusuna, Evet gördüğün o kişi bendim diyen Öcalan, bunları sonra açıklayacağım demişti. Aradan geçen ve
hapishane yılları içerisinde hala daha bu bağlantıyı açıklamadı.
Toplantıda yine; “Kısa bir süre Türk solu ile hareket ettikten sonra 1973’te bir gurupla beraber PKK hareketinin temelini attık. PKK programını 78’te yazdık. 79’da
Suriye,
Lübnan ve Filistin’e gittik.” diyor.
Hatırlatalım, doğudaki
terör hareketleri 67-71 yılları arasında İşçi partisinin ve Türk Solunun da desteği ile tırmanışa geçmişti. Yalnız ne oldu ise, PKK’nın kurulmasına
destek veren Türk solunu, PKK güçlendikten sonra
tasfiye etmeye başladı ve 500’e yakın sol devrimciyi ortadan kaldırdı.
Yani o yıllar içinde Perinçek ve APO arasında ciddi bir
kavga vardı.
Yalnız, karşımızda Dev-Genç’ten ihtilal liderliğine, Maocu, Apocu, Darbeci çizgiden 28
Şubattaki çizgisine son olarak ta ulusalcı çizgiye uzanan ve Ergenekon kapsamında gözaltına alınan, yani her devrin adamı olan bir Perinçek var.
Ergenekon tutuklusu Perinçek 38 yıl boyunca devletin askeriyle, güvenlik ve istihbarat kurumlarıyla birçok kez ters düşmesine rağmen her dönemde devletin içinden önemli bağlantılara sahip olmayı başardı.
Bildiğiniz gibi Perinçek’in dayısı Tümgeneral Turhan Olcayto, babası ise bir dönem Yargıtay Cumhuriyet Başsavcı Yardımcılığı yapan Sedat Perinçek’tir. Babası aynı zamanda dört dönem Erzincan milletvekili seçildi ve Adalet Partisi’nde Genel Yönetim Kurulu üyeliği yaptı. İhtilalciler’den Tümgeneral Cemal Madanoğlu ise Perinçek’in ilk eşi Sırma Perinçek’in halasının eşiydi. Teyzesinin oğlu Gürbüz Tüfekçi ise Ankara’da askeri kesimde etkili biri ve aynı zamanda Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT) görevlisiydi.
Bir yanda 28 Şubat’ta askeri bir darbe olsun diye çalışan, “Tanklar hipodromda resmigeçit yapılsın diye mi satın alınıyor zannediyorsunuz?” diyerek askeri darbe yapması için kışkırtan Perinçek. Diğer yanda 12
Mart döneminde askeri bir cuntayla iktidarı ele geçirmek isteyen Doğan Avcıoğlu grubunu eleştirirken şöyle diyordu: “Bunlar
sivil ve asker aydınların kuvvetine dayanarak iktidarı ele geçirmeyi tasarlıyorlardı. Bunlar emperyalizmle uzlaşmaya hazırlardı.’ Diyerek
Askere karşı çıkan Perinçek.
Bu çelişkilerine bir örnek daha vermek mümkün; 1974’teki Türk ordusunun
Kıbrıs Barış harekâtını “işgal” olarak nitelendiren eylemler yapmıştı ama 2004’te ise “Kıbrıs elden gidiyor” mitingleri düzenlemesi ve Kızılelma koalisyonunun içinde yer alması ise tam anlamıyla çelişkiler yumağının diğer halkasını oluşturdu.
Perinçek’in en büyük tezatlıkları ve kıvırmaları ise TSK ile ilişkilerinde oldu diyebiliriz. 1970’lerde TSK için ‘faşist bir ordu’ iftirasında bulunuyor, PKK ile mücadelesinin en yoğun olduğu 1990’larda ise TSK’yı zayıflatacak her türlü desteği Perinçek’in bütün yayın organlarından takip etmek mümkündü. Perinçek, Askerimizin
Kürt illerinde soykırım yaptığını dillendiriyordu. Zaten Bekaa Vadisi’de Öcalan’la yapmış olduğunu röportajları yayınlayarak PKK’ya vermiş olduğu desteğini açıkça belli ediyordu.
Orduya yapmış olduğu bu saldırılardan ise 28 Şubat’ta vazgeçip tekrar orduyu desteklediğini görüyoruz. Yalnız burada ilginç bir durum göze çarpıyor. Orduyu desteklediği dönem çok ilginç bir tarihe rastlıyor.
Ergenekon Operasyonunda ele geçirilen belgelerde, örgütün yapılanmasının tamda başlayacağı dönemin hemen öncesinde Perinçek’in orduyu desteklemeye başladığın görüyoruz.
Yani, 2008’e kadar da Ordu ile hiç ters düşmüyor. Yıllar içerisinde bir öyle, bir böyle olan Perinçek nedendir bilinmez, Ergenekon Terör örgütünün 1999’da yeniden yapılanmaya başlaması ile beraber TSK ile iyi geçinmeye başlıyor.
Perinçek geçen yıllar içinde, Ordu’nun içerisinde her zaman etkinliğini sürdürdü. Nitekim 24
Eylül 1998 tarihinde Ankara’da
İşçi Partisi Genel Merkezine yapılan baskında içeriden
Genelkurmay’a ait çok sayıda gizli dokümanın çıkması bunun kanıtıydı. Genel Başkan Yardımcısı Hasan Yalçın’ın odasından, Özel
Harp Daire Başkanlığı’nca tercümesi yapılan Propaganda ve Psikolojik Harp isimli kitap,
Genelkurmay Başkanlığı Özel Harekât İcra Komutanlığı’nın yayını olan İç Güvenlik Harekât Konsepti isimli kitabın fotokopisi,
Kara Kuvvetleri Komutanlığı’nca hizmete özel kaşesi ile yayınlanan Türkiye’de Yıkıcı ve Bölücü Akımlar kitabının fotokopisi çıktı.
Perinçek, bu dökümanlara nasıl ulaştığını ifade ederken, “Herhangi bir konuda aydınlanmak istediğimiz zaman, yetkililer tarafından bize buradan okuyun diye bu dokümanlar verilir.” diyor.
Anlaşılan Perinçek’e bu gizli bilgileri verenler hiç bitmiyor. Baksanıza, MİT'in 2005'te Hava Kuvvetleri'nde tespit ettiği illegal yapılanmanın arkasından da yine Perinçek çıktı. Perinçek'in cemevinde ünlü Balaban aşireti ile
Alevi toplumunun önde gelen isimleriyle beraber oluşturulan 'karargâh evlerinde' Harp Akdemleri’nden 10, Hava Harp Okulu'ndan 1
subay ile 8 öğrenciyle çalışmalar yaptığını ve TSK’nın gizli belgelerinin çıktığını görüyoruz.
Öcalan ile Perinçek’in ilişkisine geldiğimizde; 1979’da kavgalı olan ikili tam 10 yıl sonra can-ciğer
kuzu sarması iki büyük
dava arkadaşı oluyorlar.
Perinçek ve Öcalan Bekaa Vadisi’nde ki fotoğraflarında birbirlerine gül uzatıyorlardı. 1989
Ekim ve 199
1 Nisan’ında Bekaa’daki PKK kampını ziyaret edip Öcalan’la röportajlar yaparak, binlerce asker ve polisin kanına giren Öcalan’ın gücünü arkasına alarak
Meclis’e girmeyi hedefliyordu.
Perinçek, Mart 1992’de yardımcısı
Ferit İlsever’i Bekaa Vadisi’ne gönderdi ve kendi dergisinde bir Öcalan röportajı daha yayınladı. Perinçek, PKK‘nın bir
cinayet şebekesi olmadığını, “yasallaşması” gereken bir
siyasi hareket olduğunu söylüyordu. 1993’te
Sabah’ta yayınlanan röportajında, ‘PKK için Öcalan’ın cinayet çeteleri diye yayın yaptınız. Sonra onlarla gerilla kardeşleriniz oldu ve PKK yasallaşsın dediniz. PKK’nın şimdiki cinayetleri halka karşı değil mi?” sorusuna, “Zaman zaman halka karşı oluyor, ama esas yönü halka karşı değil. Sonraki gelişmeler, PKK’nın emekçilerle birleşen bir damarı olduğunu ortaya koydu. Pratik içerisinde PKK’nın
yoksul köylülerle birleşen bir atılımı olmuştur” cevabını verdi.
Perinçek – Öcalan kardeşliğini bu ifadelerde görmek bizler için yeterlidir diye düşünüyorum.
Zannediyorum, Öcalan’ın yine röportajda söylediği;
‘’ PKK hareketi, sınırda örtülü
ödenek kullanma, para dağıtma, uyuşturucudan para kazanma, bir
takım yerlere korku salma imkânı veriyorsa bu örgütü kolay kolay kimse bitiremez. Hatta ‘bu işi ben bitireyim desem, beni de bitirirler. Türkiye tarafında en yüksekte buna karar verecek emir noktasında ki insan bu işi bitireyim dese, bitirtmezler, onu da bitirirler.’’ sözleri herhalde PKK-Ergenekon bağlantısına tuz, biber ekiyor diyebiliriz. Ergenekon’un yapılanmasında ortaya çıkan belgelerde
örtülü ödenekten ve uyuşturucudan gelir elde etme ve bunları yönlendirme örgütün ilk 4 aşamasından biriydi.
Birde, Perinçek’in 70 ve 80’li dönemlerinde yakınında olan adamlardan biri olan Duran
Kalkan var.
Duran Kalkan ise PKK’nın kuruluşunda Öcalan ile beraber olan bir örgüt elemanıdır. PKK'nın eski yöneticilerinden
Şükrü Gülmüş’ün de söylediğine göre Ergenekon ile PKK arasındaki ilişkiyi sağlayan adam ise Duran Kalkan’dan başka biri değildir.
Tüm yukarıda ki yaşananlara bakınca ortaya çok ilginç bir bağlantı çıkıyor, Ergenekon’un sivil kanadının temsilcisi görünen Perinçek ile Öcalan’ın aynı kare içinde yer almaları, görüşmeleri ve ortak bir adam ile bağlantı kurmaları PKK-Ergenekon ilişkisinin zannediyorum kokularının burnumuza geldiğinin gösteriyor.
RAUF ATİLLA/GAZETEPORT