Peygamber Efendimiz döneminde yaşanan ibretlik olay!

Zaman Gazetesi Yazarı Ali Bulaç, Peygamber Efendimiz (S.A.S.) döneminde yaşanan ibretlik bir olayı köşesine taşıdı.

Peygamber Efendimiz döneminde yaşanan ibretlik olay!

“(Sakın) Hainlerin savunucusu olma.” ayeti, cürüm işleyen, hırsızlık ve yolsuzluğa karışanları ‘hain’ olarak tanımlayıp Hz. Peygamber’e ve dolayısıyla kıyamete kadar gelecek bütün mü’minlere “hainlerin yanında durmayın, onları savunmayın” uyarısında bulunuyor."


‘Bizden’ veya ‘bizden görünen’ biri cürüm işlediğinde veya cürüm işlediği iddia edildiğinde nasıl bir tutum takınmalı? Bize bu konuda Nisa Sûresi’nin 105. ayeti ışık tutmaktadır: “Şüphesiz, Allah’ın sana gösterdiği gibi insanlar arasında hükmetmen için biz sana Kitab’ı hak olarak indirdik. (Sakın) Hainlerin savunucusu olma!”

Çoğunluğun kabul ettiği görüşe göre bu ayet, Rifa’a adında yeni Müslüman olmuş birinin evinden içinde bir zırh ve kılıç olan bir un çuvalını çalan Tu’me ibn Ubeyrık hakkında inmiştir. Tu’me, yakalanma korkusuyla çuvalı götürüp tanıdığı bir Yahudi’nin evine emanet olarak bırakmış ancak iz sürenler Tu’me’nin çaldığını tespit edince, suçu Yahudi’nin üstüne atmak istemiştir. Tabii ki Yahudi, çuvalı Tu’me’nin kendisine emanet olarak bıraktığını söyleyince dava Hz. Peygamber’e intikal etti. Tu’me’nin akrabaları Hz. Peygamber’e gelerek adamlarını temize çıkarıp Yahudi’nin cezalandırılmasını istediler. Hz. Peygamber, Tu’me’nin lehinde karar verecekken –muhtemelen kalbi ona kaymış olabilir-, olayın iç yüzünü aydınlatan bu ayet indi, böylece suçlunun Tu’me olduğu anlaşıldı fakat bu şahıs cezadan kurtulmak için Mekke’ye kaçıp dinden döndü, sonra Hayber’e geçip yine hırsızlık yaptığı sırada bir duvarın altında kalarak öldü.

Olayın birkaç boyutu var: İlki, işlediği bir suçu başkasına atanlar hakikatte büyük bir günah işlemektedirler ve, “Onlar kendilerinden başka kimseyi saptıramazlar.” (4/Nisa, 113). Suçlular bu dünyada hâkimden ve hukuktan kaçsa veya suçlu oldukları halde beraat etseler bile, ahirette her şey ortaya çıkacaktır. Bu da suçluların, biri işledikleri suçun kendisi, diğeri masumlara attıkları iftira suçu dolayısıyla iki kat cezaya çarptırılmalarına sebep olacaktır.

“(Sakın) Hainlerin savunucusu olma.” ayeti, cürüm işleyen, hırsızlık ve yolsuzluğa karışanları ‘hain’ olarak tanımlayıp Hz. Peygamber’e ve dolayısıyla kıyamete kadar gelecek bütün mü’minlere “hainlerin yanında durmayın, onları savunmayın” uyarısında bulunuyor. “Hasm” aslında uç, köşe, açının bir tarafı veya uçlardan biri demek olup davalaşan kişi(ler) anlamına gelir. Birbiriyle davalaşanlar iki uçtadırlar, birbirlerine hasımdırlar. Ayet, Hz. Peygamber (sas)’e ve elbette bütün Müslümanlara hainlerin savunucusu olmamalarını emretmektedir. Yani biri davasında haksız ise, suç işleyip bir başkasına atmışsa veya suçunu gizliyorsa, bile bile savunulmaz veya tersinden masum biri suçlanmaz. Bu dünyada kurtulsa bile ahirette kurtulması mümkün değildir (4/109). Bu, günümüzde avukatlık, savcılık ve hâkimlik mesleklerini yakından ilgilendiren önemli bir uyarıdır. Maalesef bazen avukatlar kimin davasını almışlarsa, müvekillerinin suçlu olup olmadıklarına bakmaksızın var güçleriyle onları teberri ettirmeye çalışırlar. Bunun için hukuki boşluklardan, mevzuat ve yasal nüanslardan azami derecede istifade eder, sonuç itibarıyla hukuku suistimal etmektedirler. Savcılar da, birini suçlu gösterip ona ceza verdirmek için benzer yolları ve taktikleri takip etmektedirler. Oysa bir hırsızı veya bir katili bile bile savunmak veya masum bir insanı suçlamak adaletin sarsılmasına, toplumsal düzenin altüst olmasına sebebiyet verir.

Suçlu her kim olursa olsun, ferdî suçuyla ele alınması, ailesi, yakınları, partisi, kabilesi veya tabiiyetinin verilecek kararlarda herhangi bir etkiye sahip olmaması gerekir. Tu’me’nin kabilesi, adamlarının temize çıkarılmasını istemişlerdir; bu davaların dışarıdan etki altına alınması; iltimas, rüşvet, nüfuz vb. gayri ahlaki faktörlerin hâkimin ve mahkemenin kararlarını etkilemesi anlamına gelir ki, adaleti zedeleyen hukuk suiistimallerinden biri de budur. Şüphe altında birini yargıdan kaçırmak da öyledir.

Haksız olan Müslüman da olsa, yanında yer almak doğru değildir. Çünkü böyle bir kişi hakkı ketmetmiş, ‘hain’ pozisyonuna düşmüştür. Bir zanlıya veya şüpheliye yapılacak yardım, onun yargılanmasını sağlamaktır. Suçluyu “grubumuza gölge düşürür” diye hukuktan kaçırmak gruba en büyük zararı verir. Müslüman ahlak ve adaletin yanında yer alır; çünkü Tevhid inancının esası ahlak ve adalettir.

<< Önceki Haber Peygamber Efendimiz döneminde yaşanan ibretlik olay! Sonraki Haber >>

Haber Etiketleri:  
ÖNE ÇIKAN HABERLER