Türk Silahlı Kuvvetleri'ni Güçlendirme Vakfı'nın başındaki paşanın onayına göre
savunma ihalelerinin paylaştırıldığı
sistem lağvedilmeli.
Yeni Şafak'tan
Abdülkadir Selvi bugünkü yazısında çok çarpıcı bir iddiaya yer verdi. Meğerse
Türkiye ilk insansız
hava aracını
İsrail'den değil ABD'den almış. Bugünlerde Temsilciler Meclisi'nin onayını beklediğimiz
insansız hava araçları Pradatörleri 1993 yılında almışız ama o araçlar
bakım anlaşması yapılmadığı için bakımsızlıktan düşmüş...
İşte
Abdülkadir Selvi'nin önemli analizi:
İsrail'e iki Heron daha gidiyor
İnsansız Hava Aracı
Heronlar, Türk-İsrail ilişkilerinin neredeyse bir göstergesi oldu. Hakikat payı da yok değil.
28
Şubat sürecinde
teknik raporların aksini ortaya koymasına, Savunma
Sanayii uzmanlarının direnişine rağmen birçok proje İsrail'e verilmişti.
Orada
Çevik Bir'in kişisel cumhurbaşkanlığı hesapları kadar 28 Şubat'a uluslararası
destek bulmak için
Yahudi lobisinden yararlanma hedefi de gözetiliyordu.
Askeri anlaşmalar, Refahyol hükümetinin karşı çıkmasına rağmen ortak askeri tatbikatlar, Konya'daki Alçak Uçuş Eğitimi'ne İsrail'in davet edilmesi hep o dönemlerde gerçekleşti.
İsrail'le yakınlaşma, siyasi bir projeydi.
Hüseyin Kıvrıkoğlu, M-60 tanklarının modernizasyonunu İsrail'e verdirmek suretiyle görev süresinin bir dönüm daha uzatılması ve cumhurbaşkanlığı hedefi için uluslararası destek sağlama çabasındaydı.
27 Nisan'da verilen
muhtıra üzerine AK Parti'nin iktidarı bırakıp gitmemesi ve ardından süratle gelişen
Ergenekon operasyonları nedeniyle 2008'den sonra
PKK terörü tekrar devreye sokulunca Türkiye İnsansız Hava Araçları ihalesi açtı.
ABD'nin
Predatör uçakları ile girdiği ihaleyi
Aselsan ile
işbirliği sözü vermesi ve Savunma Sanayii'nde askeri kanadın ısrarı üzerine İsrail aldı. Ancak 2 yıl gecikmeli olarak gelen Heronlardan Türkiye istediği verimi bir türlü alamadı. PKK'ya görüntü aktarılıyor mu noktasına kadar varan kuşkularımız çok oldu ama Heronlar istenildiği gibi kullanılamadı.
Dağlıca baskınında olduğu gibi ya Heronların tespit ettiği PKK'lıları
çoban zanneden
komutanlarımız oldu ya da
Çukurca 'da olduğu gibi hava şartları kötü olduğu için kaldıramadığımız Heronlara sahip olduk.
Mavi
Marmara katliamından sonra İsrail,
tamir için gönderdiğimiz 5 Heronumuzu bize karşı bir
silah olarak kullanmaya kalkıştı.
Başbakan Erdoğan'ın uluslararası camiaya açık bir şekilde bunu İsrail'in yüzüne vurması üzerine, diğer ülkelerdeki ihaleleri sıkıntıya girer kaygısıyla 5 Heronumuz geldi.
Şu anda havada aktif olan bu 5 Heron.
Şimdi 2 Heron'u daha İsrail'e gönderiyoruz.
Bir gecikme bekliyor muyuz?
Heronların teslimi ve bakıma gönderilenlerin iadesi konusundaki gecikme, Türkiye'yle bu alanda yaşadığı sürtüşmeler, uluslararası piyasalarda İsrail'in imajının zedelenmesine yol açmış, bu nedenle daha dikkatli hareket etmesi bekleniyor. 28 Şubat sürecinde olduğu gibi İsrail'in milli silah şirketi IMI'dan yetkililer gelip,
müfettiş edasıyla silah alıp satımlarını
kontrol ettikleri Türkiye yok artık. Türkiye'nin parasını ödediği Heronları zamanında vermediği, bakıma gelenleri iade etmediği için uluslararası ihalelerde dosyasına soru işareti düşülen İsrail var.
Bu arada Predatörlere ilişkin, öğrenince ağzımın bir karış açık kaldığı bir bilgiyi paylaşmak istiyorum.
ABD'nin Kuzey Irak'tan İncirlik Üssü'ne yerleştirdiği Predatörlerden söz etmiyorum. Onlar Dışişleri Bakanlığı ile ABD arasında yapılan bir anlaşma çerçevesinde görev yapacaklar. Bize terörle mücadele konusunda görüntü desteği verdikleri kadar Suriye'yi de içine alan geniş bir coğrafyayı izleyecekler.
Biz umudumuzu Predatör uçaklarına bağlamışken, bir noktaya dikkat çekmek istiyorum. İhmal mi başka bir şey mi adını siz koyun. 1993 yılında yani terörün zirve yaptığı dönemde ABD'den Predatör kiralıyoruz. Bundan çok iyi verim alıyor, operasyonlarda yararlanıyoruz. Bunun üzerine 10 adet Predatör uçağı satın alınıyor ve bir "İnsansız Hava Aracı Birliği" oluşturuluyor. Bunlar Kara Kuvvetleri Komutanlığı bünyesinde yapılıyor. Ancak bakım anlaşması yapılmıyor. Herhalde maliyeti yüksek bulunuyor. Sonra ne mi oluyor? Bakımları zamanında yapılmadığı için predatörler muhtelif uçuşlarda düşmeye başlıyor. Sonuç? Biz bu birliği lağvediyoruz.
Bu tür yaz bozların yaşanmaması, bir komutanın
tercih ettiği sistemin bir başka komutan döneminde çöpe atılmaması için kalıcı yapılanmalara gidilmesi gerekiyor. Bunun örnekleri karacılarda tankların modernizasyonu ya da yeniden alımı tartışmaları sırasında yaşandı. Türkiye 2011 yılında milli tankını üretmenin çabası içinde. Bu gecikmenin altında yatan milli sanayii hedefini gözeten, silah teknolojilerindeki gelişmeleri takip eden ve komutanların tercihine göre helikopter alan değil, teknolojisine göre
seçim yapan sistemin kurulmasında.
Bu arada askeri vesayetin en güçlü olduğu alanlardan biri
savunma sanayii. Buraya bir neşter atılması gerekiyor. Türk Silahlı Kuvvetleri'ni Güçlendirme Vakfı'nın başındaki paşanın onayına göre savunma ihalelerinin paylaştırıldığı sistemi lağvedip, demokratik karar alma mekanizmaları oluşturmamız gerekiyor. Türk Silahlı Kuvvetlerini Güçlendirme Vakfı'nın bir önceki başkanının Balyoz'un
tutuklu sanığı
Engin Alan olduğunu hatırlatırsam ne demek istediğim anlaşılır herhalde.
Savunma Sanayii kaynaklarıyla ilgili bir bölümü bilinen ama şimdi aktaracağım kısmı yeni olan bir bilgiyi paylaşmak istiyorum.
Kanun hükmündeki
kararname ile Savunma Sanayii kaynakları ilk kez MİT ve Emniyete de açıldı. Şimdiye kadar MİT ve Emniyet'in silah ihtiyaçları Savunma Sanayii İcra Komitesi'ne gelir, ama askerin vetosu üzerine kaynak aktarılamazdı. Sanki bunlar başka ülkenin istihbarat ya da güvenlik kuruluşu.
Şimdi bu kaldırıldı. MİT'in ve polisin talepleri komiteye girmeyecek. Savunma Sanayii Müsteşarı'nın teklifi,
Milli Savunma Bakanı'nın inhası ve Başbakan'ın onayı ile MİT ve polise kaynak aktarılabilecek.