Bir Rüya Gördüm!
Ergenekon ismini küçükken duymuş okumuştum, edebiyat derslerinde de gösterilmişti.
Kendimizi oradaki kahramanların yerine koyar hayaller kurardık.
Düşman sana saldırmadıkça, sen düşmana saldırmıyordun.
İyilik temelde, özümüzde vardı.
Büyüdükçe olaylara bakış açımız değişiyor, daha bir güzelleşiyordu.
Ülkedeki, dönen oyunların farkındaydık ama farkında olamayan insanlarda çoktu.
Çoktu ki; yıllarca kandırılıp, oyunlara, tuzaklara düşüyorlardı.
Gel zaman git zaman, milletin çoğunluğu bu oyunun farkına vardı. Vardı ama bu sefer de bu yılanın başını kim, nasıl ezecekti?
Yılanda gövde birdi, baş dersen sayısına kıran girsin.
Gün geldi Türkiye'nin en mutlu ve en hüzünlü tablolarından biri yaşandı.
El bombalarıyla başlayan süreç borulara, patlayıcılara, kısacası çok sayıda
ölüm getirecek mühimmata dayandı.
Dayanan yerlerden biride, milletin en çok güven duyduğu kurum olan
Türk Silahlı Kuvvetleri idi. Yılanın başlarından çok sayıda bu güzide kurumun içinde dolaşıyordu.
Yılanların peşine gözü pek savcılar düştü. Milletin çoğunluğunun her zaman dua ettiği ve edeceği savcı öz ve arkadaşları; bu milleti bir birine düşüren ergenekon diye bir
terör örgütünün olduğunu ortaya çıkardı.
Kabus gibi değil, kabus ki ne kabus.
Kabuslardan birini dün gece yaşadım. Rahmetli babamla birlikte kalabalık bir yerdeyiz.
Ulus civarını andırıyor. 30-35 yaşlarında biri bana yaklaştı ve bir tabanca uzattı. İrkildim birden, şok oldum.
Hızlı ve telaşlı bir şekilde al bunu, şu adamı öldüreceksin dedi. Yalvarır gibi hayır ben asla yapamam dedim. İkinci bir tabancayı çıkardı ve al dedim yoksa ben seni öldürürüm dedi.
Korkarak kararsız bir şekilde tabancayı aldım. Bir kaç adım ilerledim ve kalabalık olduğu için havaya bir el ateş edeyim, ortalık bir birine girsin bende kaçıp kurtulayım. Hemde kimse zarar görmesin diye düşündüm.
Havaya bir el ateş ettim ama milletin kılı kıpırdamıyor, herkes sakin. Çünkü tabancanın ucuna susturucu takmışlardı. Ruhum sıkılıyor, bir çare bulamıyorum. Ya öldüreceksin yada öleceksin. Zor iş.
Sonra kararımı verdim ve hızlı bir şekilde tabancayı bana veren adamın yanına gittim. Bir ayağı arabanın içinde biri dışarıda, hazır kaçacak vaziyetteydi. O arada bir kadın ve bir kaç çocuk adamla konuşuyorlardı belli ki onlarında sıkıntıları vardı. Ben bunu fırsat bildim ve tabancayı adama uzattım.
Ben bu işi yapamam dedim. Ölümü göze almıştım. Çünkü bende vicdan vardı, din vardı, iman vardı. Bunların ya vicdanları yok, yada kara vicdanlı bunlar.
Adam bana eninde sonunda bu işi yapacaksın der gibi baktı.
Tabancayı aldı.
Telefonun alarmı çalıyordu uyandım. Uyandım ama siz birde gelip bana sorun.
Kurşunu sıkana mı yanayım, kurşun sıkılana mı yanayım.
Bu ülkede kurşun sıktıranlardan
hesap sormak lazım.
Zamanı da gelmiştir.
Ergenekon destanında; ”Bu dağda bir
demir madeni var. Yalın kat demire benzer. Demirini eritsek, belki dağ bize geçit verir.” diye anlatılır.
Bu ülkede ergenekon diye bir örgüt var. Yalın kat demire benzese çok iyi olcaktı. Ne olduğu belli olmayan, karışık pis kokulu bir maden. Eritirken
maske takmak lazım. Bu örgüt erirse dağ bu millete geçit verir. Erimezse, çekeceğimiz var demektir.
Allah bu aziz millete kötü gün yüzü göstermesin.
Tacettin Aksu