Sabetayist değilim, İftira

Geçen hafta ortaya çıkan 'andıç' listesinde ilişkileri ve görev yaptığı kuruluşların şeması yer alan TESEV Başkanı Can Paker'den çarpıcı açıklamalar...

Sabetayist değilim, İftira

Geçen hafta ortaya çıkan 'andıç' listesinde ilişkileri ve görev yaptığı kuruluşların şeması yer alan TESEV Başkanı Can Paker: "Ciddi bir istihbaratın ürünü değil. İlişkiler alt alta yazılarak, bunlar sanki bir ağ içinde bütünmüş gibi verilmiş".. Türkiye geçen hafta yeni bir 'andıç' listesiyle çalkalandı. Mart 2006'da Genelkurmay 2. Başkanı Işık Koşaner'e sunulan andıçın konusu: "ABD'nin ve AB'nin yönlendirdiği sivil toplum örgütlerinin faaliyetleri ve bunlara karşı alınacak tedbirler." Listede Rahmi Koç, Bülent Eczacıbaşı gibi büyük işadamları, akademisyenler, okullar, sivil toplum kuruluşları ve gazeteciler var. Andıçta hangi STK'nın hangi yabancı vakıf ya da kurum tarafından desteklendiği ve bunlar arasındaki dolaylı ya da dolaysız ilişkiyi açıklamak için bir dizi de şema yer alıyor. Bir şemanın merkezinde ise TESEV Başkanı Can Paker var. Bir de 'Sabetayist' olduğu iddiası var. Aynı zamanda Sabancı Holding Yönetim Kurulu üyesi olan Paker'le, andıçla neyin amaçlandığını ve içerdiği 'bilgilerin' doğruluğunu konuştuk. BİLİMSEL DEĞİL * Andıçtaki bir şemada, ilişkide olduğunuz ünlü isimler sıralanıyor. Andıcı öğrendiğinizde tepkiniz ne oldu? Bir kez gayrı ciddi ve bilimdışı buldum. Ciddi bir istihbaratın ürünü olduğunu zannetmiyorum. Gördüğüm kadarıyla ilişkiler alt alta yazılarak, bunlar sanki bir ağ içinde bütünmüş gibi verilmiş. Halbuki gerek istihbarat olayları, gerek toplumsal ve doğal olayların son bilimsel analizleri iki temel yaklaşımla yapılır. Biri karmaşıklık, diğeri ağ teorisi. Birincisi, sonuçların olaylara tekrar tesir ederek, onları önceden tahmin edilemez hale getirdiği saptamasını yapar. Mesela mevsimlerin değişeceğini biliyorsunuzdur ama hangi gün havanın nasıl olacağını tam tahmin edemezsiniz. Ağ Teorisi'nin de bir sonucu var; dünyadaki her kişi diğer bir kişiye 6 tanıdık adımla ilişkilendirilebilir. Buna '6 adımlık' deniliyor. 6 tanışıklık kategorisiyle Çinli bir köylü, ABD Başkanı ile ilişki içinde gösterilebilir. Ama bu ilişki Çinli köylünün ABD Başkanı üzerinde etkili olduğu anlamına gelmez. İKİSİ DE YANLIŞ * Andıçta yer alan sivil toplum kuruluşlarında görev yaptığınız kamuoyunca bilinmiyor mu? Biliniyor. Dokümanda, Sabetaycılık iddiası hariç ilişkilendirildiğim kurumların çoğu da doğru. Ama çeşitli nedenlerle doğru. Robert Kolej mezunuyum, o nedenle kolejin mütevelli heyetindeyim. İstanbul Kültür Sanat Vakfı'nın yönetim kurulundaydım ama ayrıldım. Zaten TESEV'in başındayım. Tabii bunların birbiriyle ilişkisi nedir onu anlayamadım. Andıç denilen bu doküman provokatif bir yaklaşımın ürünü gibi. * Peki, amaç ne? Tam net budur diyemiyorum ama, liberalliğe ve AB'ye karşı olanların provokasyon olarak böyle bir şey yapması mümkün. Ayrıca bu tamamen AB ve liberalizm karşıtı bir dünya görüşünün ürünü. İki ihtimal var. Ya gerçekten inanıyorlar AB'nin, Türkiye aleyhine komplolar kurduğuna. Bu noktada da "Bu komplonun uzantılarına bakalım" diyorlardır. Burada en azından kötü niyetli değiller. İkincisi ise "AB bizi karartacak, eskisi gibi var olamayacağız, onun için bu AB taraftarlarının ilişkilerine dair bir şeyler üretelim" olabilir. İkisi de yanlış. Çünkü ne yaparlarsa yapsınlar, toplum AB'yi istiyor. Önüne geçemeyecekler. Halk, daha iyiye gitmek, dışarıya mal satmak, dışarıdan kapital getirmek istiyor. Esas dinamik, toplumdur. Bu nedenle yapılan ayrıca dedikodudur. * Size bu kadar geniş yer ayrılmasını neye bağlıyorsunuz? Benim belli bir dünya görüşüm var; AB taraftarı ve liberalim. Bununla ilgili sivil toplumda hem profesyonel, hem de para karşılığı olmayan çalışmalarım var. Liberal olduğumu da hiç inkâr etmiyorum. Ha, gençliğimde Marksist'tim. İnsanın hayatı değişiyor, insan gelişiyor. Teorik olarak da Marksizm'den libarilizme geçmek çok kolaydır. Determinizmi kaldırırsanız kolaylıkla liberalizme geliyorsunuz. Bir entelektüel ihanet de söz konusu değil. Ama Marksizm'le ilgili hiçbir temel prensipten vazgeçmedim. Andıçta AB çıkarları için çalışmak gibi ilginç iddia var... Ben Türkiye'nin çıkarlarının AB ve ABD ilişkilerine bağlı olduğunu düşünüyorum. AB'yle birlikte olduğumuz zaman, bir bölgesel güç içinde yer alabiliriz ve bu Türkiye'nin istikbali olur diyorum. Buradaki sorun da AB'nin, Türkiye'nin çıkarlarına değil, var olan statükoya dokunması. Ne diyor AB, komşularınla iyi geçineceksin, fikir özgürlünden taviz vermeyeceksin, azınlıkların haklarını koruyacaksın... Şimdi bunların Türkiye'nin çıkarlarına kötü tarafı ne? * Askerin, sivil toplum kuruluşlarına bu ilgisi niye? Siyasette asker ve sivil bürokrasinin ağırlığının olmaması lazım. Siyaseti, siyasi partiler yapmalı. Türkiye, asker ve sivil bürokrasinin kurduğu bir cumhuriyet. Bu cumhuriyetin kurulduğu dönemde köylü toplumuyduk. Asker ve sivil bürokrasisi yukarıdan bu toplumu evrimleştirecekti. O zaman gerçekten ileri dünya boyutlarını getirecek bir girişimdi bu. Sonunda bir elit yaratıldı. Ama zamanla değişti; liberal ekonominin hâkim olmasıyla toplum, köylülükten orta sınıfa doğru hareketlilik yaşadı. Bunun getirdiği ekonomik ve sosyal dinamizm var. Demokratikleşme talebi yoğunlaştı. Demokratikleşme ve orta sınıfın gelişimi, asker ve sivil bürokrasi yönetimiyle çelişiyor. Dolayısıyla, iktidarı bırakmak istememe durumu var. Bu istihbarat çalışmasını da siyasi güçlerinin devamını sağlamaya yönelik bir çaba olarak görüyorum. * Takip altında olmak nasıl bir duygu? Benim gizli bir durumum yok ama yıllardır takip altında olduğumu, izlendiğimi biliyorum. Bunu da tahmin ediyorum. Onun için andıça hiç şaşırmadım. Ama bu son doküman takipse bile, çok kötü bir takip. İstihbarat demek, bunların hangisinin doğru olduğunu çıkarmaktır. Yoksa bunları alt alta sıralamak istihbarat değildir. Herhangi bir adamın ilişkilerini alt alta sayarsak ne komplolar ortaya çıkar. Andıçta Soros'dan da bahsediliyor. Soros, bu paraları gerçekten niçin veriyor? Soros'un iki yanı var; biri işadamı ve spekülatör olması. İkincisi ise 'Açık Toplum' dünya görüşüne çok inanmış biri ve bu iddialarını gerçekleştirmek için para harcıyor. Bu andıçta gördüğüm kadarıyla ilişkiler, Amerikan Temsilciler Meclisi'ne bağlanmış. Ama Soros, Bush'un iktidardan inmesi için 15 milyon dolar harcadı. Şimdi Soros ile Amerika yönetimi nasıl aynı çalışmanın içinde olabilir? Soros, 'Açık Toplum' fikri için dünyada yılda 600- 700 milyon dolar harcıyor. Yarısından çoğunu açık toplum olmadığını düşündüğü Amerika'da harcıyor. * Türkiye'de ne kadar harcıyor? Açık Toplum Enstitüsü'nün harcadığı para yılda 2 milyon dolar civarında. O da gayet şeffaftır. Hiçbir proje parasal olarak üçte birden fazla desteklemez. Projelerin üçte ikisini başka birileri destekliyor. Ben de enstitünün danışma kurul başkanıyım. Hangi projenin destekleneceğine biz karar veriyoruz. Sokak çocuklarından sanata kadar birçok projeyi destekliyoruz. Şimdi Soros, 2 milyon dolara mı Türkiye'yi değiştirecek? Böyle mantık mı olur? * Ama Soros da tartışmalı bir isim... Tabii insanları, bu adamın bu parayı hobi ve ideal olarak harcadığına ikna etmek zor. Adamın 12 milyar dolar serveti var. Bunun 600 milyon dolarını her yıl bu işe harcıyor. "Niye harcıyor, mutlaka menfaati vardır" deniliyor. Ama Soros 75 yaşına gelmiş; yatı, uçağı sevmiyor. Bu onu mutlu ediyor. Hangi projeye verileceğine de hiç karışmazlar. * Andıçta ayrıca Sabetay olduğunuz iddiası var. Gerçekten öyle misiniz? Açıkça söylüyorum, ben Sabetaycılık nedir bilmem. Bizim evde, kültürümüzde böyle bir şey yok. Hayatımda hiç bununla uğraşmadım. Eğer denildiği gibi, öyle bir ailenin kökenleriyle ilgili bir durumsa, benim annem Çerkez. Babam ise Selanik'ten gelme. Sabetaycılığı çok geç yaşlarımda duydum. Sonra ne olduğunu da incelemedim. * Bu iddia nereden çıktı? Bunun kaynağını ilk kez size anlatacağım. Benim ve eşimin bir çocukluk arkadaşı vardı. Bu kadın sonra benim sekreterim oldu. Henkel'de çalışırken kadının eşi de mali danışmanımızdı. Bunların bir oğlu var; Ilgaz Zorlu diye. Ama çocuk ruh hastası, anne ve babasından nefret ediyor. Ki annesi ve babası çok aklı başında insanlar. İşte bu çocuk internette benim için "Can Paker Sebetaycıdır" diye yazılar yazmaya başladı. Buna delil olarak da, eşimin babasını gösterdi. Biz eşimle kardeş torunlarıyız. Tabii onun babası da Selanik'ten gelme. Bir de Şişli Terakki Lisesi mütevelli heyetinde olmamı göstermiş. Yalçın Küçük de o deli saçmalıklarını alıp yazdı. Şimdi de bunlar istihbarat raporuna girdi. SABAH
<< Önceki Haber Sabetayist değilim, İftira Sonraki Haber >>

Haber Etiketleri:
ÖNE ÇIKAN HABERLER