İşte
Gazeteci yazar Nazlı Ilıcak'ta bu konuya dikkat çekmiş
Düşünceye saldırı
Başörtüsünün üniversitede serbest olmasını savunanlar ve başörtülülere "zenci muamelesi yapıldığını" söyleyenler, sakın
Danıştay'a yönelik bu saldırıdan dolayı suçluluk duygusuna kapılmasın. Eğer, böyle bir saldırı başörtüsü sebebiyle gerçekleştiyse, burada sorumlu, yasağın kalkmasını isteyenler değil, yasağın sürmesi için her türlü çareyi deneyenlerdir.
Bakıyorum yorumlara, işin bu tarafı dile getirilmiyor. Sanık
Alparslan Aslan'ın, başörtüsünü savunanlar yüzünden silaha sarıldığı mantığı doğruysa, kimse
Türkiye'de hak aramasın!
Hrant Dink, Şişli Adliyesi'nde yargılanırken, Ülkücü olduğu söylenilen birtakım insanlar, Dink ve avukatlarına "Hain, alçak" diye bağırdılar. "Gel de
temiz Türk kanını gör, bakalım kimin kanı temiz"
dediler. Sanık avukatlarının üzerine bozuk para attılar. Bu durumda, "gerginlik çıkmasın" diye
Ermeni davasındaki farklı görüşlerden vaz mı geçeceğiz? Nerede kaldı düşünce özgürlüğü!
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, Handyside kararında "İfade hürriyeti, sadece toplumda beğeni ve hoşgörüyle karşılanan bilgi veya düşüncelerin açığa vurulmasını değil, devleti veya halkın bir kesimini rahatsız eden, şoka uğratan bilgi ve fikirleri de kapsar" demiyor mu? Kaldı ki, başörtüsünü savunmak, toplumu hiç de şoke etmiyor. Halkın yüzde 90'dan fazlası, "İsteyen istediği yerde başörtüsü taksın" diyor.
Silâhlı saldırıyı, Danıştay'ın verdiği başörtüsü aleyhindeki karardan yola çıkarak, laik Cumhuriyet'e karşı bir saldırı olarak değerlendirir ve Danıştay üyesi
Tansel Çölaşan'ın dediği gibi, bunun sorumlusu olarak başörtüsünü savundukları için, "toplumsal mutabakatı bozanları" gösterirseniz, sonuçta hepimiz
Emin Çölaşan gibi düşünmek zorunda kalırız. Türkiye'ye yazık olur.Bu olayı laikantilaik gerginliğini artırmak maksadıyla kullanmak isteyenler var. Nitekim, CHP'li Kemal
Anadol, Danıştay'a saldırıyı
Kubilay Vakası' na benzetti.
"31
Mart vakası" da diyebilirdi. Maalesef Türkiye'de kutuplaşmayı beslemek üzere kullanılan bazı imajlar mevc ut. Bu davranış biçimi, ülkede kutuplaşmayı canlı tutuyor ve "ötekinin" tehdit gibi görülmesine yol açıyor.
***
Cumhurbaşkanlığı seçimlerine 1 yıl kala, kulağı delik kimseler, ülkede bir şeyler olacak beklentisi içindeydi. Birdenbire manşetlere yansımaya başlayan "irtica" olayları, böyle düşünenleri teyit ediyordu. Falanca belediye başkanı bir ilmihal kitabı dağıtmış, filanca üniversitede 31 Mart'ta Kur'an okunmuş, 23
Nisan törenlerinde
küçük kızlara çarşaf giydirmişler, Parlamento'da imam hatipli bir
genç konuşmuş, Atatürk'ün heykeline
çiçek koyarken AK Partili İlçe Başkanı
sakız çiğniyormuş, vs...
Basın mensupları andıçı tartışıyorlar. Oysa, Şemdin
Sakık ile ilişkili olduğu belirtilen gazetecilerin manşetten suçlandığı tarihte, böyle bir andıçın varlığı bilinmiyordu ki! Belki bugün de, karanlık odalarda, karanlık zihniyetli kişiler, bazı tertiplerin peşindedir. Hatta ortaya çıkmasın diye, andıç bile yazmıyorlardır.
Peki nedir, andıçvari tertiplerin panzehiri ? Hemen söyleyelim: Ayağını demokrasiye sağlam bir şekilde basmak. Düşmeniz için ayağınızın altına atılan muz kabuklarına dikkat etmek. Sonradan çıkartacağınıza, önceden tedbirini alınız.