Ergenekon 1. İddianamesi'nde yer alan resmi bir
belgeyi köşesinde kullanan
Star gazetesi yazarı Şamil
Tayyar'a merkezinde gazetecilere
sansür ve gözdağı barındıran çok tartışılacak bir ceza geldi.
Tayyar, Ergenekon 1. İddianamesi'nin eklerinde yer alan Güler Kömürcü ile
Tuğrul Türkeş arasındaki
telefon konuşmasını 12
Eylül 2008 tarihli köşe yazısından yer vermişti.
İstanbul 2. Asliye
Ceza Mahkemesi “haberleşmenin ve
özel hayatın gizliliğini ihlal ettiği” gerekçesiyle Tayyar hakkında 1 yıl 6 ay
hapis cezasına hükmetti. Ceza önce iyi hal nedeniyle 1 yıl 3 aya düşürüldü ardından da ceza ertelenerek, “5 yıl adli denetime tâbi tutulması” kararı verildi.
Mahkeme “gerekçeli kararın” açıklanmasını belirsiz bir tarihe erteledi. Haliyle Tayyar'ın temyize gitme yolu da fiilen kapandı.
Peki şimdi ne olacak?
Bu durum benzer
davalara emsal oluşturacak mı?
Ergenekon davası iddianamesinden ve eklerinden haber yapılması yolu kapanıyor mu?
Özel hayat kılıfı altında basın özgürlüğüne
darbe mi?
Hukuk mu işliyor, Ergenekoncular koruma altına mı alınıyor?
Yargı tarafsızlığını kaybetti mi?
Yeni bir sulandırma girişimi mi?
Yargı içindeki parçalanmışlığın göstergesi mi?
Bu ceza
Şamil Tayyar üzerinden Ergenekon savcılarının da mahkumiyeti midir?
Meydan
okuma mı?
HSYK'nın sonuçsuz kalan girişiminin devamı mı?
Yargı tarafını netleştirdi mi?
Peki bu kadar soru oluşturan bir mahkumiyet kararının gerekçeli kararı nerede?
Bence gerekçesi açıklanamayacak bir karar…
Türkiye'ye evrensel hukuk kadar gerçek hukukçular da lazım.
Çünkü yargının yanlılığını, yer yer politize olduğunu, hatta Ergenekoncuların kuşatma
hedefine girdiğini de gördük.
Öyle anlaşılıyor ki “hukukun üstünlüğünden” daha üstün bir şeyler var bu ülkede…
Ergün Babahan durumu güzel izah etmiş; “Yargı çatıştı Şamil arada kaldı!” diyor.
Sevgili Şamil, yalnız değilsin, aldırma, bu da geçer…
Ergenekoncularla mücadele etmenin, bu ülkede hukuk,
adalet,
özgürlük,
demokrasi, istemenin bir bedeli vardı…
Gerekirse hepimiz “şerefimizle” öderiz o bedeli…
Zaten bu mahkumiyet hepimize…
Yazında alıntıladığın ve 1 yıl 3 ay hapis cezası aldığın belgeyi nereden buldun?
Cezaya konu olan belge, 1. Ergenekon iddianamesinin eklerinde mevcut. Ayrıca kamuoyuyla paylaşıldı. İsteyen internetten kolaylıkla ulaşabilir. Hatta
Milliyet gazetesi, erişimi kolaylaştırmak için
arama motoru bile koydu.
Belge resmi, üzerinde gizlilik kararı bulunuyor muydu?
Hayır. Mühürlü bir belgeydi… Yine hakim insaflı çıktı.
Nasıl?
İddianameyi hazırlayan savcı Ali Çakır, ayrıca, soruşturmanın gizliliğini ihlal, adil yargılamayı etkileme ve hukuk dışı yollardan temin edilmiş bilgileri yayınlamakla suçladı. Yani, iddianamenin ekinde yer alan
Tuğrul Türkeş ile Güler Kömürcü arasındaki telefon konuşmasını benim dinlediğimi iddia etti. Oysa dinlemenin
mahkeme kararıyla yapıldığı çok açık şekilde eklerde yer alıyordu. Mahkemenin kabul ettiği bir iddianameyi haber yaparken soruşturmanın gizliliğini ihlalle suçlanmak ise tam bir hukuk garabetidir.
Belgeli haber yapmak meslekte övünç kaynağıdır, bir gün bunun mahkumiyet sebebi olacağını düşünmek…
Elbette düşünmedim. Ama Ali Çakır'ın savunmama bile gerek görmeden hazırladığı iddianameyi okuyunca bir oyunla karşı karşıya kaldığımı düşündüm.
Neyse ki hakim savcıya uymamış…
Hakim, savcıya uysaydı 18 yıla kadar hapis cezası vermesi gerekebilirdi. O iddianame, mahkemece kabul edilmiş Ergenekon iddianamesini soruşturmanın gizliliğini ihlal olarak değerlendirerek de tarihe geçti.
Eskiden mahkumiyetler belgesiz yazılan haberler nedeniyle ve çoğunlukla tazminat cezaları şeklinde olurdu. İlk kez belgeli habere hapis cezası geliyor. Bu karar mesleğimizi nasıl etkiler?
Senin de dediğin gibi ilk kez gizli olmayan belgeli habere ceza verilmiş oldu. Üstelik gerekçeli kararın açıklanması sonraya bırakılarak, temyiz hakkım fiilen engellendi, 5 yıl boyunca köşe yazılarım denetim altına alındı. Diğer anlamı sansür ve gözdağıdır. 'Ergenekonla ilgili bir daha yazarsan adresin bellidir' denmiştir. Ben de o
mesajı aldım.
Ankara'ya yakın yerde cezaevi aramaya başladım. Çünkü devam eden 30'a yakın davam var.
Farklı olaylarda iddianamelere giren yasal dinleme kayıtlarından sayısız haber yapıldı. Ancak böyle karar verilmedi. Bu karar Ergenekon'a özel mi?
Ergenekon süreciyle doğru orantılı olduğunu düşünüyorum. Ergenekon'un diyetini ödetecekler. Yıllar önce Güler Kömürcü ile
Sedat Peker arasındaki mahrem telefon konuşmalarını Milliyet yayınlamıştı, o davadan ceza çıkmadı.
Bu kararın Ergenekon'un üzerine giden bir gazeteci olarak sana özel olduğunu düşünüyor musun?
Kararın, sadece şahsıma değil, iddianameyi hazırlayan savcılar ve kabul eden mahkeme heyetine mesaj niteliğinde olduğu kanaatindeyim. Çünkü sadece ben cezalandırılmadım, örtülü şekilde Ergenekon savcıları ve hakimler de cezalandırıldı. Bir şekilde HSKY'dan çıkmayan ceza, yerel mahkemeden çıkmıştır.
Ara mesaj olarak, “Ergenekon yazmayın hapse girersiniz” mesajı var mı gazetecilere?
Bu mesaj, daha önce bazı gazeteci arkadaşlara verilen cezalar yoluyla gönderilmişti. Şimdi 'iddianameyi bile yazmayın' denerek ikinci aşamaya geçilmiştir.
5 yıl içinde benzer bir suç işlersen hapse gireceksin. 5 yıl boyunca hapse girmeyi göze alarak özgür yazabilecek misin?
Nefsimle ilgili sorunum yok.
Hayatından vazgeçmiş bir adamın gözünü hapis cezası korkutmaz. Burada önemli olan, kurumunuz size ne kadar sahip çıkabilir?
Ne kadar?
Şu anda öyle güçlü bir
destek görmedim, biraz kırgınım.
ERGENEKON'U YAZANLARI SUSTURACAKLAR
Bu karar seni susturmaya yönelik bir adım mı?
Öyle olduğunu düşünüyorum.
Korktun mu?
Hayır, neden korkayım ki… Zaten bekliyordum. 2010 sonu veya 2011 başında cezaevine girme ihtimalini yüksek gördüğüm için
sürpriz olmadı.
Aldığın net mesaj nedir?
Çok ileriye gittin. Buraya kadar. Sınırı daha fazla aşarsan başına gelecekleri iyi düşün…
Sen Ergenekon ile tanıştın mı?
Tanıştım, ama birbirimizden pek hazzetmedik.
Ne zaman?
Bu konuları yazmaya başladığım andan itibaren ritmik bir ilişkimiz var. Beni yoldan çevirmek ve caydırmak için sürekli uyardılar.
'Operasyon Ergenekon' isimli bir kitap yazmıştın. Şimdi Ergenekon'un bir operasyonuna uğradığını düşünüyorsun?
Kesinlikle böyle düşünüyorum. O kitaptan dolayı da yargılamam devam ediyor..
Ergenekon'u deşifre eden yazılarından dolayı açık veya örtülü tehdit gördün mü?
Evet…
Ne tür tehdit ve telkinler oldu?
Sürekli
ölüm tehditleri aldım. Hâlâ da alıyorum. 'Darbe olacak, çok ağır
hesap vereceksin, zindanlarda çürüyeceksin' diyenler oldu. Hatta 1 milyon dolar rüşvet
teklifiyle bile karşılaştım.
Kim yaptı bu teklifi?
Ergenekon'la bağlantılı olduğunu düşündüğüm bir gazeteci…
Nasıl oldu?
Benden başka bir amaçla görüşme talep ettiler, biraraya geldik, cep telefonlarımızı kapattılar, basit bir üst kontrolü yapıldı, güvenli bir ortam oluştuğunu düşündüklerinde bu teklif yapıldı. Eğer beni ya da onları yakından takip eden devlet içinde bir güç varsa yüksek ihtimalle ortam kaydı ellerinde mevcuttur. İspat edebilsem o gazetecinin ismini de açıklarım…
Tam olarak ne için teklif edildi bu para?
Ergenekon'la ilgili yazılardan, haberlerden ve tavrımdan vazgeçmem, iddianın üzerine gitmemem için teklif edildi.
Özellikle Ergenekon'la ilgili haber yapan muhabirler adeta davaya boğulmuş durumda. Bu hukukun normal işleyişi midir, yoksa planlı ve bilinçli mi yapılıyor?
Bilinçli yapılıyor. Psikolojik harekattır. Şimdi aynı yöntem, savcıları sürekli HSYK'ya şikayet ederek uygulanıyor.
Gazetecilerin bu kadar davayla boğulduğu başka bir süreç hatırlıyor musun?
Hatırlamıyorum. Aksine yakın tarihte Susurluk'un üzerine gidenler kahraman muamelesi gördüler.
YARGIYA DA SIZMIŞ
Alper Görmüş, Ergenekon süreci sonrası diğer kurumlarda olduğu gibi yargıda da ikiye yarılma olduğu fikrinde…
Ben de öyle düşünüyorum. Ergenekon'un yargıdaki uzantıları, hem süreci akamate uğratmaya hem de kendilerine uzanmasını önlemeye çalışıyorlar.
Başbakan'a yönelik “sadist, mazoşist, hırsız, sen kimsin lan, katil, hortumcu, mal” gibi ifadelere yargı “fikir özgürlüğü” çerçevesinde ceza vermedi.
Çok doğru. Bu ifadeleri kullananların daha çok
Tuncay Özkan gibi Ergenekon'a yakın ve Ergenekon içindeki isimler olduğunu görüyoruz…
Yargı bazılarına farklı mı işliyor?
O konuda hiç şüpheniz olmasın. Şahsa ve temsil ettiği misyona göre yapılan yargılamaların sayısı her geçen gün artıyor. Başbakan'a söylenen sözler
Baykal için ifade edilse, cezaevinden çıkamazsınız.
Yargıda Başbakan'ı bile “öteki” pozisyonuna düşüren bu gücün adını koyabilir musun?
Adını siz
koyun. Dudaklarını büzüşlerinden isimleri okunmuyor mu…
Yargıdaki bu gücü ya da yapılanmayı motive eden şey nedir?
Ergenekon'la bağlantılı olanlar var, soruna ideolojik yaklaşanlar var, kişisel hesap peşinde koşanlar var, saf şekilde ülkenin irticaya sürüklendiği duygusuna kapılanlar var, intikam hislerine yenik düşenler var…
Deniz Feneri davasındaki yasal bir dinleme kaydını Nedim Şener yazsaydı, 1 yıl 3 ay hapis cezası alır mıydı?
Herhalde almazdı. Alsa bile büyük ihtimal Yargıtay'da bozulurdu. Hatırlayın, Nedim
Hrant Dink cinayetiyle ilgili kitabından dolayı 18 yıl hapis cezası ile yargılanıyor, ona isnat edilen suçlamalar arasında gizili belgeleri deşifre etmek var. O belgeler iddianame içinde olmadığı halde
Doğan Grubu büyük bir karşı
kampanya başlattı.
ERGENEKONCU BAŞSAVCI VAR
51 No.'lu DVD ve benzerlerinde yargı mensuplarının uygunsuz görüntüleri ve fişleri yeralıyor. Ergenekon yargıya benzer yöntemlerle şantaj yapıyor olabilir mi?
Doğrudur. Bir, Ergenekon'la doğrudan bağlantılı olanlar, bir de şantaja yenik düşüp talimatları yerine getirenler var. Şantajla Ergenekon'a
esir düşmüş ve her istediklerini yapan çok önemli bir başsavcı var. Keşke yiğitlik yapıp
itiraf edebilse…
Kim o?
Adını veremem…
Adını vermiyorsan eşkalini versen?
Son bir yıldaki medya taraması eşkalini ortaya çıkarır…
İtalya'da Gladyo'yu çökerten savcı, bu tip davalarda “asıl direncin yargıdan geleceğini” söylemişti. Haklı mıymış?
Kesinlikle doğrudur. İtalya'dan farklı olarak bir de TSK içinde ciddi muhalefet var. Bu aralar,
terfi eden bazı
kuvvet komutanları bazı Ergenekon sanıklarını hapishanede ziyaret ederlerse şaşırmamak lazım… Adına “İnsani ziyaret” derlerse de inanmamak lazım…
Ergenekon sanıklarıyla HSYK'nın bazı üyelerinin sıkı irtibatları ortaya çıktı. Ergenekon'un üzerine giden gazetecilere yönelik davalarda, bu grubun etkisi var mıdır?
İhtimal dahilindedir…
BU DAVADA HEDEF BEN DEĞİLİM
Böylesine bir mahkumiyet ve böylesine dava yağmuru Doğan Grubu'ndan bir gazeteciye yapılsaydı ne olurdu?
Kızsak da, beğenmesek de Doğan Grubu çok profesyonel. Müthiş bir kamuoyu oluştururlar, meslek örgütlerini harekete geçirirlerdi. Bizim arkadaşlarımız çok amatör, kişisel kaygılarla hareket ediyorlar. Bu davada hedef ben değilim, fakat bunu bizimkiler anlamıyorlar.
Ergenekon'un üzerine giden bir Ankara Temsilcisi'yle, Ergenekon'u savunan bir Ankara Temsilcisi'nin yargı önünde ve karargah çevresinde karşılaştığı tutum arasında bir fark gözlemledin mi?
Elbette. Bize öcü gözüyle bakıyorlar. Ergenekon'u sulandıranlar, lehte haber yapanlar ise haliyle o çevrelerde itibar görüyor.
1 numara İstanbul'da etkisiz eleman durumunda
Ergenekon'u ilk yazmaya başladığın anla şu an arasında işin boyutu çok değişti...
Savcılar, öyle önemli işlere
imza attılar ki gelinen noktayı bu işi başından beri takip eden bir gazeteci olarak ben bile tahayyül edemedim.
Bir buçuk yıl önce verdiğin bir röportajda Ergenekon buraya kadar demiştin…
Bu ifadem, sorunun küçüklüğünden değil, soruşturmayı yürütenlerin bu iradeyi gösterip gösteremeyeceği kaygısındandı. Geçmişte hep yarıda bıraktıkları için Ergenekon'da da yarıda bırakacaklarını düşündüm, ama onlar bizi yanılttılar ve gidebilecekleri yere kadar gittiler. Daha ileriye de gidebilirlerdi ancak arkalarındaki destek azaldığı için bir numaraya varmadan döndüler.
Hangi destek?
Devlet desteği…
1 numara gündemden düştü, ne oldu?
Savcılar 1 numaranın üzerine gitmeseler de ensesinde olduklarını hissettirdiler. O nedenle İstanbul'da izole edilmiş bir hayat yaşıyor, örgütle de bağlantıları büyük ölçüde koparıldı, etkisiz eleman durumundadır.
Mahkumiyet sonrası kimler aradı?
İlk arayan Ergenekon konusunda kitap yazan Saygı Öztürk'dü. Patronum Ethem Sancak'tan Türk İş Başkanı Mustafa Kumlu'ya kadar çok sayıda dost aradı. CHP'den, MHP'den, bürokrasiden sayısız 'geçmiş olsun” telefonları, mesajları aldım. “Yerine biz yatalım” diyen gönül dostları vardı. Sadece AK Parti'den arayan olmadı.
Ailen nasıl karşıladı?
Üzüldüler tabii. Ama sürpriz olmadı. En ilginç tepkiyi 10 yaşındaki oğlum Bora gösterdi. 'Baba hiç üzülme yerine ben yatarım' dedi. Bana bu yeter, gerisi hikayedir…
MEHMET GÜNDEM-YENİ ŞAFAK