Star Gazetesi
Ankara Temsilcisi Şamil
Tayyar,
referandum sürecinde sahneye konan yeni
kaos senaryosu hakkında edindiği ilk somut bilgileri köşesine taşıdı.
Yüksek Yargı'nın aşırı tepkileri, toplu
istifa restleri sonrası yükseltilen gerilimin “
yumruk saldırıları” ile belli bir düzeye taşındığını aktaran Tayyar, şiddetin ve
toplumsal kırılmanın daha da yükseltilmesi için şehit sayısının artırılabileceğini iddia etti.
Tayyar, “yoğun
mayınlı
bölgelerde yeniden operasyonlara başlanıldığı” buna dayanak olarak aktardı. Hatırlanacağı üzere son dönemde şehitlerin neredeyse tamamı mayın patlamaları sonucu gerçekleşiyor. Özellikle
arama tarama görevleri sırasında Mehmetçiklerin bu bölgelere yönlendirilmesi kaçınılmaz olarak çok sayıda şehide neden oluyor.
“Muhatapları yalanlasa da bazı çevrelerin sıkça yüksek yargıda toplu istifa söylentilerini dile getirmesi,
yumruklu saldırılar, yoğun mayınlı bölgelerde yeniden operasyonlara başlanması, buna paralel olarak toplumsal olayların
tahrik edilmesi ve şiddeti kutsayan yazıların hortlaması, tesadüfi olabilir mi, takdirlerinize sunmak isterim. “ diyen Tayyar,
darbeyle ilgili çarpıcı bir de tespit yaptı.
Ergenekon'dan ele geçirilen
silah ve mühimmatlarla darbe yapılamayacağını alaycı bir dille tekrarlayanlara seslenen Tayyar, bir yumruk ve Yılmaz Özdil'in yazdığı faşizan yazının ülkeyi ne hale getirdiğine "bir yumruk bir
kalem" örneğiyle dikkat çekti. Yumruklu saldırılar sonrası başlatılan
sokak olaylarına ve iki polisin şehit edilmesine vurgu yapan Tayyar'ın, “darbe nasıl yapılır” başlıklı yazısı içinden geçtiğimiz döneme ışık tutan ilk yazı...
Şamil Tayyar/Star
Darbe Nasıl Yapılır?
Hatırlıyorum,
Hüsamettin Cindoruk, bir TV kanalında Ergenekon sürecini, “Bu 27 el
bombasıyla nasıl darbe yapılacak?” sözleriyle tiye alıyordu.
Baktım, geçenlerde
Tufan Türenç, Hürriyet'teki köşesinde,
İrticayla Mücadele
Eylem Planı iddianamesi kapsamında
sanık gösterilen 7 kişinin nasıl darbe yapacağını soruyordu.
Aslında, ikisi de biliyor ki, darbeyi bu şahıslar, bu bombalarla yapmayacak. İddia şu: Provokatif
eylemlerle
Türkiye kaosa sürüklenecek, darbenin eşiğine getirilecek, asker de durumdan vazife çıkarıp darbe yapacak.
Onların eylem planında darbe sorumluluğunu verdikleri kurum, Türk Silahlı Kuvvetleri'dir. Aksi halde, bırakın 27 el bombasını, binlerce tank,
tüfek, bomba ve askerle yapmanız bile mümkün değildir.
TSK'ni alt edecek alternatif orduya ihtiyaç var demektir. Böyle bir ihtimal, akla ziyan olduğuna göre, yukarıdaki tezin hiçbir geçerliliği yoktur.
Sıkça tekrarlayalım ki, hafızalara kazınsın. 37 insanın katledildiği
Sivas katliamı bir kibritle gerçekleştirildi, Türkiye'nin 11
Eylül'ü olarak adlandırılan
Danıştay cinayeti
Glock marka bir silahla işlendi.
Misal, Danıştay cinayetinin failleri yakalanmasaydı, bugün devrim niteliğinde
Anayasa değişikliğini görüşen parlamento açık olmayabilirdi.
Çok uzaklara gitmeden düne baksak dahi vahametin boyutlarını daha iyi anlarız. Samsun'da kendini bilmez bir şahsın Ahmet Türk'e yönelik yumruklu saldırısı, nelere yol açtı, hesaplayın. Bir de
yangına benzinle giden Hürriyet'in faşist yazarının kalemini hesaba katın.
Bir yumruk, bir kalem Türkiye'yi nereye taşıdı. İstanbul'dan Hakkari'ye birçok bölge yangın yerine döndü, Samsun'da iki polis şehit edildi, Kayseri'de bir densiz aynı yöntemle
Enerji Bakanı'na yumruk attı.
Türkiye, sağduyulu davranmasa, o yumruk ve kalemin peşinden koşsaydı, Türkiye'de kan gövdeyi götürebilirdi.
Tıpkı
12 Eylül öncesi gibi, Ergenekon sürecindeki gibi darbe çığırtkanları, “Ey ordu ne bekliyorsunuz?” diye naralar atmaya başlardı.
Belki farkındasınız, artık halkımız, eskiden olduğu gibi topyekun provokatif eylemlerin girdabında sürüklenmiyor. Soruyor, soruşturuyor, sorguluyor...
Bu refleks, Ergenekon sürecinin en önemli kazanımlarındandır. Merhum Uğur Mumcu'nun çocukları, ölümün perde gerisinde bildik senaryolardan farklı olarak daha karanlık güçlerin olduğunu söylüyorsa,
merhum Çetin Emeç'in eşi gerçekle yüzleşmekten çekindiklerini
itiraf ediyorsa, bu sürecin izdüşümüdür.
Bu kazanımlara rağmen, Türkiye'nin kırılgan toplumsal dokusu, sorgulayıcı refleksi frenleyen önemli faktör olarak karşımıza çıkıyor. Son hadiseler gösterdi ki, bırakın birkaç el bombasını, bir iki yumrukla Türkiye'nin rotası zorlanabiliyor.
Toplum mühendisleri bunun farkında. Yıllardır bu yumuşak bölgeden ha bire vurup duruyorlar. Ergenekon ve bağlantılı soruşturmalar, tehlikeli senaryoların önünü kestiği için korkulanlar olmadı.
Ancak, son
Anayasa değişikliği paketi, Kundalini'yi yeniden harekete geçirmiş gibi gözüküyor.
Muhatapları yalanlasa da bazı çevrelerin sıkça yüksek yargıda toplu istifa söylentilerini dile getirmesi, yumruklu saldırılar, yoğun mayınlı bölgelerde yeniden operasyonlara başlanması, buna paralel olarak toplumsal olayların tahrik edilmesi ve şiddeti kutsayan yazıların hortlaması, tesadüfi olabilir mi, takdirlerinize sunmak isterim.
Yeni bir kaos senaryosuyla karşı karşıyayız.
İşin garibi, kaotik ortamlarda en fazla zarar gören kitlelerin meclisteki temsilcileri olan
Milliyetçi Hareket Partisi ile Barış ve Demokrasi Partisi'nin o büyük fotoğrafı iyi yorumlayamamasıdır.
Neyse ki, toplum, bu siyasilerin fersah fersah önünde...
Parlamentodaki oylamalara biri katılarak diğeri katılmayarak
CHP ile aynı eksende buluşan ve yeni anayasaya
destek olmayan iki siyasi partinin oportünist stratejisi referandum sandığına gömülecektir, statükonun
demokratikleşme önüne koyduğu yüksek bariyer de yıkılacaktır.