Türkiye 24 saat önce İslamiyeti kabul etti
Şaşırmayın, hakikaten öyle.
Son günlerde konuşanlara bakarsak,
Son günlerde konuşulanlara bakarsak,
Son günlerde yazanlara bakarsak,
Son günlerde yazılanlara bakarsak,
Böyle bir neticeye varmamak mümkün değil.
Demek ki, Türkiye 24 saat önce İslamiyeti kabul etti.
Madem ki 24 saat önce İslam dinini kabul ettik, o zaman birilerinin bu yeni tanıştığımız din ile alakalı bizi ayıktırması gerekiyor.
Allah razı olsun, çalışıp çabalıyorlar yanlış bişey yapmayalım diye.
O yüzdendir ki değerli yazarlar, bilimadamları kendini parçalıyor sağolsunlar.
Ruhat Mengi’sinden Celal
Şengör’üne
İlhan Selçuk’undan Deniz
Baykal’ına,
herkes din ile alakalı yorumlarda bulunuyor.
Hepsinin maksadı da insanlarımızı aydınlatmak.
Hepsinin maksadı da bilmedikleri bir ‘şey’ hakkında onları bilinçlendirmek.
Bu insanlara ‘ kötü niyetli’ diyenlerin karşısına kapı gibi dikilirim
arkadaş.
Tek kelime söyletmem.
Ne yapsalardı yani?
Cahil ahaliye mi bıraksalardı bu dinin nasıl yorumlanacağını.
Size birşey söyleyeyim mi?
Haksızlık yapıyorsunuz.
Onlar çok önceden gördüler bu memleketin İslamı kabul edeceğini.
Sadece bugüne mahsus değil çabaları.
Taa ne zaman öncesinden yazıp çizmeye, konuşmaya başladılar.
‘
Kurban nasıl kesilir?’
‘Horoz kesince
kurban olur mu?’
‘
Pasta kessek kurbanın yerini tutar mı?’
‘Kesmeden kesiyormuş gibi yapsak kabul müdür?’
‘
Oruç nasıl tutulur?’
‘Öpücükle oruç açılır mı?’
‘Sakız çiğnemek orucu bozar mı?’
‘Sakızı balon yapıp patlatmak orucu sakatlar mı?’
‘
Namaz nasıl kılınır?’
‘Yattığımız yerden kılsak olmaz mı?’
‘Alnımızı secdeye götüreceğimize, secdeyi alnımıza getirsek nasıl olur?’
‘
Cuma namazı
pazar günü kılınsa ne olur?
Hem
tatil günü daha rahat olmaz mı?’
Bu ve bunun gibi mevzularda.
Yani halkın bilmediği din hususlarında hep insanımızı aydınlatmaya kalktılar.
Bu çabalarını bir gören oldu mu?
Bir takdir eden oldu mu?
Bir ‘
helal olsun’ diyen oldu mu?
Hayır.
Bizim milletimiz hakkaten nankör.
Yav bakın, benim anladığıma göre biz bu dini 24 saat önce kabul etmişiz.
E, bırakın da eli
kalem tutan insanlar nasıl hareket edeceğimizi söylesinler.
Hem bilmiyorsunuz.
Hemi de ayıktırmak isteyene mani oluyorsunuz.
24 saat önce tanıştığınız bu yeni dini, hiç bir karşılık beklemeksizin size öğretmek için yanıp tutuşan bu
gönüllü din neferlerini küstürdünüz.
Gözünüze dizinize dursun ne diyeyim.
Not: Ben saf biriyim, kusuruma bakmayın. Belki de yirmidört saat önce kabul etmemişizdir. Amma televizyonları falan seyredince, gazteleri falan okuyunca öyle bi kanaat oluştu bende.
Bekri Mustafa imam oldu
Osmanlı devri.
Ayasofya camiinden bir cenaze kalkacaktır.
O zamanlar
İstanbul’un nüfusu bu günlere göre ‘bir avuç’ neredeyse.
Öğle namazını müteakiben cemaat mevtanın başına toplanır.
Cenaze namazını kılmak için beklemeye başlarlar.
Bakarlar ki ne gelen var ne giden.
Artık, imamın acil bi işi mi çıktı ne olduysa ortada imam namına kimse yok.
‘Ulan kim kıldıracak bu cenaze namazını, ne yapsak ne etsek?’ diye kara kara düşünürlerken, köşede Bekri Mustafa’yı görürler.
‘Amman erenler, ocağına düştük gel şu cenaze namazını kıldır’ diye ricada bulunurlar.
Bekri Mustafa geçer imamete, cemaat saf tutar.
Bekri cenaze namazını kıldırır.
Namaz bittikten sonra da tabuta doğru eğilir, mevtanın kulağına bişeyler fısıldar.
Millet merak içinde kalmıştır.
Cenaze kaldırılır.
Ahali koşturur Bekri Mustafa’nın yanına.
‘Yahu erenler, merakımızı celbetti, ne fısıldadın merhumun kulağına?’
Bekri Mustafa
cevap verir.
‘Dedim ki, öbür tarafa gittiğinde, sualde Münker ve Nekir dünyanın ahvalini sorarsa ‘Bekri Mustafa Ayasofya da imam oldu’ de. Onlar dünyanın ne hale geldiğini anlar.’
Kova kaleci Hasan
Ondokuz yaşında sırım gibi delikanlıyım.
Tek hayalim kaleci olmak.
O sebepledir ki, mahallenin hangi
takımı kalecisiz kalsa koşa koşa gidiyorum.
‘Hür Doğanlar’diye bir mahalle takımımız vardı.
Kağıthane’de maçları varmış. Beni çağırdılar.
Kaleci kazağımı, eldivenimi, top ayakkaplarımı aldım. Takımla beraber atladım
otobüse.
Maç başlıyor.
Bizimkiler şahane oynuyor.
Bir gol atıyorlar, arkasından ben ‘langırt’ içeri alıyorum.
İnadına bir gol daha atıyorlar, ben hemen arkasından en dandik topu yumurtluyorum.
Bizim takımın rahat alacağı maçı benim yüzümden beş gol yiyerek mağlup bitiriyoruz.
Terden sırılsıklam otobüse binmiş mahaleye dönüyoruz.
Moralim sıfır.
Ama millet de nasıl diş bilemiş bana.
Bir ara antrenör ‘Arap Ali’nin bir işaretiyle bütün topçular bir
şarkıya başlıyorlar.
‘Her köşe baaşııında durduuum ağladııım.
Her gelen geçendeeen sorduuum ağladııım.
Başımı taşlaaara vurduuum ağladııımm...’
‘Ulan mağlup takım şarkı söyler mi?’ diye içimden geçirirken, bütün otobüs bana dönüyor, şarkıya devam ediyor.
‘Günaaah sendeeee... Kusuuur sendeeee... Suç sendeeee!’
İşte letafet.
İnce espiri.
Kızmadan,
küfür etmeden, bağırıp çağırmadan işimi bitiriyorlar.
Kova kaleci Hasan mosmor.
HASAN KAÇAN/STAR