Küre Operasyonu'nun önemli isimlerinden Emre
Köroğlu takma isimli
Kasım Zengin'in polise verdiği 15 sayfalık "özgeçmiş" ifadesinde, şimdiye kadar hiç bilinmeyen ilginç detaylar ortaya çıktı. İşte Zengin'in Türkiye'yi sarsan "derin çete" ile tanışması ve bu süreçte
tanık olduğu olaylar:
“MİT’Çİ OSMAN’LA TANIŞTIM”
- 1977 yılında Ankara'da doğdum. Annem
vefat ettikten sonra babam başka bir kadınla evlendi. Beni de
İstanbul'da yatılı bir medreseye verdi. Fatih'teki Acemoğlu medresesinde 5-6 yıl kadar Ebcedİlmiledün eğitimi aldıktan sonra Ankara'ya döndüm.
- Asıl adım Kasım Zengin'dir. Kur'an kursunda okurken hiç izin kullanmazdım. Medresedeki hocalarım '
Yunus Emre gibi çalışıyor' diyerek Emre' diye hitap etmeye başladılar. Babam Raşit Zengin'in iki gözü kör olması dolayısıyla bana 'Emre Köroğlu' dediler. Bu ismi çok benimsemiştim. Hatta mahkemeye ismimin böyle olması için başvurdum, ancak kabul edilmedi, ben de bu ismi kullanmaya başladım.
- Ankara'da 1996 yılında
taksi şoförlüğü yaptım. Suna Çalışkan ile tanıştım ve evlendikten sonra İzmir'de bulunan ağabeyim Abdulkadir Zengin'in yanına taşındık. Ancak ağabeyimden gerekli yardımı alamayınca, tekrar Ankara'ya dönerek 'Şifalı Bitkiler Center' isimli yer açtım. Burada bana kendisini Milli
İstihbarat Teşkilâtı'nda çalıştığını söyleyen ve çevrede "MİT'çi Osman" olarak tanınan sucu Hüseyin Osman
Selçuklu ile tanıştım.
“BU ÜLKEYE BORCUN VAR”
MİT'çi Osman bana, yaptığım işin ilim olduğunu ancak yasaklandığını belirterek, Burada olduğum sürece sana kimse bir şey yapamaz, polis gelemez, sana çok müşteri getireceğim. İlk olarak da birlikte çalıştığım
Ertuğrul Çakır'ı getireceğim' dedi.
- Ertuğrul Çakır gece geç saatlerde dükkanıma gelerek bana, İstihbarat ile ilgili çalışalım, bize yardımcı ol. Ülkemizde bazı şahıslar
uyuşturucu ticareti yaparak ve gayrimeşru yollarla çok para kazanıyor. Garibanlar ise geçim sıkıntısı çekiyor. Ben sana çok müşteri gönderirim, sen de sohbetlerinle onların iç dünyasına girersin, bize istihbarat sağlarsın' diyerek beni ikna etmeye çalıştı. Bana 'senin baban camilerden para toplayarak sizi büyüttü, bu nedenle senin bu ülkeye borcun var' demesi üzerine teklifini kabul ettim.
BARDA İSLAMİYET’E DAVET
Hayrettin Alp'ten daha sonra barlarından birisini 8 bin dolar kira karşılığı çalıştırmam için istedim. Bu barlara gelen gençleri
İslamiyet yoluna çevirebileceğimi söyledim. Hayrettin Alp, bu konulara önem verdiği için teklifimi kabul etti. Ertuğrul Çakır benden İbrahim
Tatlıses'in
PKK ve
mafya bağlantısı olup olmadığını öğrenmem için tanışmamı istedi.
Kiraladığım Cilveli, Keops ve Ancel isimli barlar içiçe idi.
İbrahim Tatlıses de, Keops'da sahne alıyordu.
Tadilat yaptırdığım sırada Tatlıses'le tanıştım. Tanışmamız da, Tatlıses Keops'a girerek, 'Bu mekânın sahibi kim, bana racon kesiyorlar' diyerek şakayla karışık konuşmasıyla oldu. Hayrettin Alp beni kastederek, 'o sana az bile yapmış bize daha kötüsünü yapıyor' diyerek espri yaptı. İbrahim Tatlıses de, orada bulanan arkadaşlarına ve çevresine beni sormuş, bu kişiler benim için, 'Emre iyi bir insandır,
Allah adamıdır' dedikleri için beni sevmiş.
TATLISES'LE ŞARTLI DOSTLUK
Bir gece evimde eşim bana, 'Bir
rüya gördüm İbrahim Tatlıses elinde bir köpekle kapımıza gelmiş, yenge ne olur beni eve al diyor' diye anlattı. O esnada kapımız çaldı, ev sahibimiz ve komşumuz Mahmut Tatlı bana kapıda İbrahim Tatlıses'in otomobilinin içerisinde kornaya bastığını, beni çağırdığını söyledi. Ben de eşimin gördüğü bu rüyayı hayra yorarak Tatlıses'in yanına indim. Bana, 'Ben
Müslümanım sen de Müslümansın. Bir Müslüman diğerinin kapısına gelince içeri buyur eder' dedi. Ben de kendisine '
Kuran-ı Kerim'de bir
ayet daha var, o da
hayvanları evinizden yüz metre uzağa bağlayın yazıyor' dedim. O da bana 'ben hayvan mıyım' dedi. Eve çıkarak,
Türkçe açıklamalı Kur'an-ı Kerim'i getirdim ve ilgili ayeti kendisine okudum. Yaşadığı hayatı kast ederek bana, 'Usta ben hayvan değil, hayvanoğlu hayvanmışım' dedi.
Bu sohbetimiz üzerine benimle dost olmak istediğini söyledi. Ben de dost olmanın şartları olduğunu söyledim. Şartları sordu. Birinci şartın '10 tane
deve al kes ve kendi ellerinle kimse fark etmeden fakirlere dağıt' dedim. Bu şartımı gözetimim altında yerine getirdi. Getirmiş olduğu 10 deveyi benim evimin önünde kesti ve restoranın arabaları ile etleri dağıttırdı. İkinci şart olarak, 500 aileye
yiyecek, üçüncü şart olarak da yine 500 aileye giyecek yardımını kimseye göstermeden yapmasını istedim. Bunları da benim gözetimim altında yerine getirdi.
8 YAŞINDAN BERİ TAKİPTESİN
Bir gün evime geldi konuştuk, bana çevresindeki insanların parasına ve şöhretine geldiğini, gerçek dostu olmadığını anlattı ve bunları anlatırken de ağladı. Bu durumuna üzüldüm ve o günden sonra farkına varmadan bütün zamanımı Tatlıses ile geçirmeye başladığımı fark ettim. Tatlıses'in Seyrantepe'de radyosunun, restoranının, menejerlik bürosunun ve evinin olduğu bir bina vardı. Bütün yaşantısını bu binada geçiriyordu. Ben de onunla birlikte günümü geçiriyordum. Eşimin askerlik yapan kardeşi Ömer Faruk Çalışkan'ı Gölbaşı'ndaki
Özel Kuvvetler Komutanlığı'nda ziyarete gittim. Daha sonra
Ulus Hacıbayram Camii yanında 'Menzil' adlı kahvede otururken, orada bulunan kimsesiz ve akli dengesi yerinde olmayan bir şahısla sohbet ederken, yan masada bulunan kendisini tanımadığım başka bir şahıs gelerek masamıza oturdu. Bana, '
Sohbetinize
kulak misafiri oldum, hoşuma gitti. Ben de size katılabilir miyim' dedi. Olur dedim ve sohbete başladık. Kendisine ne iş yaptığını sordum, bana Özel Kuvvetler Komutanlığı'nda görevli
Yüzbaşı Levent Nuri Bozkır olduğunu söyledi. Ben de kaynımın orada askerlik yaptığını söyledim. Yüzbaşı Bozkır, kaynımın kendi askeri olduğunu, benden çok bahsettiğini söyledi.
Yüzbaşı bana
Keçiören-Estergon Kalesi içinde bulunan Yörük çadırlarında yemek ısmarladı. Burada sohbet ettik ve bana devlet-asker konusunda sorular sordu. Devleti çok sevdiğimi söyleyince bana, 'Seninle gönül dostu olacağız, ikimiz de vatanı milleti seven insanlarız. Şimdi senin inancına, itikatına güvenerek bir şeyler anlatacağım. Ama en sevdiğin şey üzerine söz ver, aramızda kalacak' dedi. 'Taşıyamayacağım bir yük ise bana verme' dedim. Bana, 'Senin 8 yaşından beri yaşadığın her şeyi biliyorum' dedi.
KİMSEDEN EMİR ALMAM
Yüzbaşı benimle tesadüfen tanışmadığını ve uzun zamandır takip ettiklerini söyleyerek, internetten Genelkurmay'ın sitesine girip bakmamı istedi ve şunları söyledi: 'Emniyet hükümete, asker devlete bağlıdır. Devlet bir şirkettir. Gelen hükümet de bu şirketin müdürü, saymanı gibi çalışır. Gelen hükümetler devleti soyar gider,
halk bunu bu şekilde bilmez. Halk hükümeti devlet olarak tanır. Bizim amacımız hükümetin değil, devletin büyük olduğunu ortaya koymak, bunu yaparken stratejik çalışmaktır.
OPERASYONLARA KATILMAM
Yüzbaşıya bu stratejik plan karşısında şaşırdığımı söyledim. Bana, 'Bizim uyguladığımız sadece bir tek stratejik plandır. Anlaştığımız takdirde sana bizim kullandığımız stratejik planlar konusunda
ders vereceğim' dedi. Anlaşmak için şartlarımı sıraladım ve 'Birinci şartım her ne durumda, ne şekilde olursa olsun karınca bile incitmem' dedim. Bırakın bir insana
operasyon yapılmasını sürçülisan ederek dahi bir kişinin kalbini bile kırmam, bulunduğum ortamda bu işi başkaları da yapmış olsa, ortamdan çıkarım. İkincisi emir almam, ben bugüne kadar hiçbir zaman iki ayaklıyı arkama almadım. Her zaman arkamda Allah'ın olduğunu düşündüm ve onun istediği şekilde yaşadım, sadece istihbarat bilgileri veririm, verirken de tartar düşünürüm. Devlete, halka faydası olacaksa veririm. Verirken de tartar düşünürüm, kimsenin fiili olarak canını yakmayacaksam veririm. Olmayacaksa o bilgileri kendime saklarım vermem. Üçüncü şartım, kesinlikle bu yaptığım işten ne sizin tarafınızdan, ne de gelişen işler açısından 1 YTL dahi para almam ve yapmış olduğum işlerin içerisinde birilerinin maddi
kazanç sağladığını gördüğüm an, hem işi bırakır, hem de vatani insani duygularımın maddiyat üzerinde kullanıldığını gördüğüm için beni kullanmaya çalışan insanları çökertmek için yasal yollardan elimden geleni yaparım' dedim. Yüzbaşı Nuri Bozkır bana, Türk Mukavemet Teşkilâtı için çalışan her kişiye yapacağı işlerde kullanması için 30 bin dolar
bütçe ayırdıklarını söyledi. Öyle bir şey istemediğimi beyan ettim. Bu halde çalışmalarımızın manevi değerinin ortadan kalkmış olacağını söyledim.
Sedat Peker’in masasına
tekme!
Bir gün Hayrettin Alp beni arayarak, Restoranı kapatmamı, özel misafirlerinin geleceğini söyledi. Misafir olarak da MİT İstanbul sorumlusu olarak bildiğim, şu anda ismini hatırlayamadığım bir şahıs, Sedat Peker, Atilla Peker, Classıs otellerinin sahibi olan ismini hatırlayamadığım bir şahıs ve bu şahısların çok sayıda korumaları işlettiğim
Türkmen Sofrası'na geldiler. Toplantı yaptıkları bir masada içi dolar dolu 4 çanta paranın paylaşımını yaptılar. Bu toplantıda paraların kimlere dağıtıldığını bilmiyorum. Sadece istihbarat yapmaya çalıştım. Bu esnada kendimi kaybettim ve oturdukları masaya ani bir şekilde tekme atarak restorandan çıkmalarını istedim. Korumalar bana
silah çekerek vurmak istediler ancak, Hayrettin Alp beni arkasına alarak, 'öz oğlumdur' dedi ve beni korudu. Korumalar Sedat Peker'in gözüne baktılar. Peker de 'indirin' deyince korumalar silahlarını bellerine koydu. Bu yaptığım istemdışıydı. Olay hakkında Ertuğrul Çakır'a bilgi verdim. Bir hata yaptığımı anlattım. Çakır da bana Hayrettin Alp'in çevresi hakkında istihbarat yapmaya devam etmemi söyledi.
MİT’çi Osman’dan Tatlıses’e G-3
İbrahim Tatlıses yanında korumaları ile büroma geldi. Bir akrabamın düğünü vardı. Bana
jest olsun diye bu düğüne gitmek istediğini söyledi. Düğüne giderken yanımda Ertuğrul Çakır ve Hüseyin Osman Selçuklu (MİT'çi Osman) vardı. Düğünden sonra İbrahim Tatlıses'le birlikte Osman'ın Aydınlıkevler'deki evine gittik. Osman Selçuklu evde, Tatlıses'e tam otomatik G-3
tüfek hediye etti. Bu tüfek şu anda İbrahim Tatlıses'in şirketinin üzerinde bulunan evinde bulunmaktadır.
BUGÜN