Bir Numara Profesör
Terörle Mücadele Dairesi
komandoları, dikkat çekmemek için itfaiye helikopteriyle Ege'de On İki
Adalar bölgesinin tenha adalarından Lipsi'ye gitti.
Polis, aynı zamanda dikkati başka yöne çekmek için adada
küçük bir
yangın çıkardı.
O sırada, Profesor Aleksandros Yiotopulos, eşi Peynaud'la, Patmos Adası'nda buluşmak üzere Lipsi'den
deniz otobüsüne binmişti.
Polis, deniz otobüsünün kaptanına limandan açılır açılmaz
orman yangını nedeniyle ‘geri dön’ emri verdi. Limana dönen tekneye komandolar
operasyon düzenledi. Yakalanan Yiotopulos'a adı soruldu. Adının 'Mihalis İkonomu' olduğunu söyleyen
profesör, diğer soruları yanıtlamadı. Lipsi karakoluna sevk edilen profesörün üzerinden, Patmos'tan Samos Adası'na, oradan da Kuşadası'na gidiş biletleri çıktı. Helikopterle Atina'ya getirilen Yiotopulos, ilk sorguda adının İkonomu olduğunda ısrar etti, ama sonunda gerçeği
itiraf etti….
O Profesör, yakın dönem
Yunanistan tarihinin en kanlı
örgütlenmesi 17
Kasım Örgütü’nün lideri Aleksandros Yiotopulos’tu.
Yorgo Kırbaki’nin 17 Temmuz 2002 tarihli
Radikal’deki haberinden özetleyerek aktardığım bu satırlar; Yunanistan’da Albaylar Cuntası’nın işbaşında olduğu yıllarda
Amerika ve
Avrupa karşıtı ulusalcı çizgide kurulan 17 Kasım Örgütü’nün lideri Profesör Aleksandros Yiotopulos’un yakalanışını anlatıyor.
Çok sayıda
bombalama ve suikastler gerçekleştiren örgütün hedefi
darbeydi...
Türkiye’deki
Ergenekon yapılanmasıyla çok sayıda benzerliği olan örgütün
DHKP-C’yle de organik bağları yargılama sürecinde ortaya çıkartılmıştı.
Örgütün yıllar boyu aranan ama bir türlü ulaşılamayan liderinin bir “profesör” çıkmasına özellikle dikkat etmenizi istiyorum. Bugün Ergenekon operasyonunda, “koca profesörlerin, gazetecilerin, hukukçuların bir
terör örgütüyle ne işi olur” diyenlere verilebilecek en iyi cevaptır bu.
Bir
terör örgütü sadece
tetikçilerden oluşmaz. Zaten belli bir
zeka ve anlayış seviyesinde olan,
sorgulama yapma yeteneği olmayan tiplerden oluşan tetikçi kadrosu, bir örgüt yapılanması kuramaz.
Bir
terörist örgütün “
beyin takımı” ve “ideologlarının” olması gerekir. Bu yüzden de Ergenekon yapılanmasında
Doğu Perinçek’in tutuklanması,
Veli Küçük’ün tutuklanmasından önemlidir.
Tuncay Güney’in Veli Paşa’nın, Perinçek’ten çekindiğini anlattığı ilk ifadeleri de bu durumu teyit eder.
Sabih Kanadoğlu ve
Kemal Gürüz gibi isimleri düşünürken Yunanistan’ın Ergenekon’u olarak tanımlanan 17 Kasım Örgütü’nün liderinin bir profesör çıktığını unutmayın.
Türkiye'deki benzer isimlerin komando baskınlarıyla, helikopterlerle, sahte yangınlarla yakalanmadığını, hepsinin ziline basılarak içeri girildiğini de bir kenara not edin.
Ergenekon Operasyonu’nu yürüten
Savcıların, tetikçi takımını aşıp ideologlara yönlenmiş olması önemli bir dönüm noktasıdır. Çukurlarda bulunan bombalardan daha önemli olan budur.
Ergenekon Davası, bu son dalgasından sonra hem inandırıcılığını tüm topluma yaymış hem de örgüte indirdiği darbe itibariyle geri döndürülemeyecek noktaya varmıştır.
Savcı Zekeriya Öz’ün otomobiline binerken bir gazetecinin “korkmuyor musunuz” sorusuna verdiği “Ergenekoncular korksun” cevabının sırrı budur.
Yapı, operasyonu yürütenler tarafından damarlarına kadar çözülmüştür.
CEVHERİ GÜVEN-AKTİFHABER