Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi (ÇOMÜ) Rektörü Prof. Dr. Sedat Laçiner, Ortadoğu'daki yaşanan depremin Türkiye'ye doğru ilerlediğini belirtip, "Fay hatlarındaki kırılmaların hızla Türkiye’nin içine girdiğini ve hatta içimizde fark ettirmeden ilerlediğini dikkatli gözler görebilir. Ortadoğu’da derinleşen mezhep ve inanç kavgası hızla Türkiye’ye bulaşıyor ve önlem alınmazsa gelecek için iyi sinyaller gelmiyor." ifadelerini kullandı.
"PKK ve Kürt meselesinde de iyimser olmayı gerektirecek belirtiler çok ama çok az" diyen Sedat Laçiner, PKK'nın Türkiye’de zaman kazandığını, hedeflerine siyaset ve çözüm süreci yoluyla ulaşmaya çalıştığını belirtti. "PKK, Türkiye sınırlarında en gelişmiş füzeleri dahi kimsenin müdahalesi olmadan deneyebiliyor. Bunun sonucunda ise geçmiştekinden daha güçlü ve daha tehlikeli bir PKK oluşuyor." ifadelerini kullanan Laçiner, Türkiye'nin de bu konuda fazlaca akıl yürütüyormuş gibi durmadığını söyledi.
Laçiner, "Türkiye ne “bana bir şey olmaz” rahatlığı içinde Ortadoğu’yu görmezden gelmelidir, ne de alevlerin yükseldiği bu bölgede liderlik peşinde koşmalıdır…" ifadelerini kullanırken, Türkiye'nin Ortadoğu'daki girdaba karşı koymak ve kendisini bu sorunların dışında tutmak yerine taraf olarak daha fazla bölgeye girmeye çalışması halinde risklerin ülkeye sıçraması kolaylaşacağı uyarısında bulundu.
"DEPREM TÜRKİYE’YE DOĞRU İLERLİYOR
Sınırlar buharlaşıyor, rejimler çözülüyor, ülkeler adeta içe doğru çöküyor… Örneğin artık Suriye diye bir medeniyetten bahsedebilmek pek kolay değil, çünkü taş üstünde taş kalmadı. Ne yazık ki Irak da aynı yolda ilerliyor… Hatta Türkiye’nin Suriye sınırı dahi eskisi gibi katı bir sınır değil…
Fay hatlarındaki kırılmaların hızla Türkiye’nin içine girdiğini ve hatta içimizde fark ettirmeden ilerlediğini dikkatli gözler görebilir. Bunun bir kısmını anlamak için Suriyeli mültecilerin Türkiye’deki hallerine bakmak dahi yeterli. Bu konuda detaylı bir değerlendirmeyi 18 Temmuz 2014 Cuma günkü “Mülteci Sorunu, Türkiye’yi Suriye’nin İçine Çekiyor” başlıklı yazımızda yapmıştık (http://www.internethaber.com/multeci-sorunu,-turkiyeyi-suriyenin-iclerine-cekiyor-16349y.htm )
Ancak tehlike mülteciler ile sınırlı değil. Örneğin Ortadoğu’da derinleşen mezhep ve inanç kavgası hızla Türkiye’ye bulaşıyor ve önlem alınmazsa gelecek için iyi sinyaller gelmiyor.
ULUSLARARASI PKK
Aynı şekilde PKK ve Kürt meselesinde de iyimser olmayı gerektirecek belirtiler çok ama çok az. Nitekim Genelkurmay Başkanlığı’nın Salı akşamı yaptığı açıklama bu kaynamanın sadece küçük bir kısmını yansıtıyor.
Buna göre, Türkiye-Suriye hududunda, Ceylanpınar’da PKK/PYD mensubu teröristler Karadağ Hudut Karakolu yakınlarında nöbet tutan askerlere saldırdı ve 21 Temmuz 2014 akşamı gerçekleşen bu saldırıda 3 askerimiz şehit olmuştur. Açıklamaya göre en az 6 PYD/PKK teröristinin öldürüldüğü tahmin edilmektedir. Bu olay eylemsizliği tehdit eden bir saldırı olmanın ötesinde PKK’nın Suriye kolu ile birleşerek PYD/PKK olarak karşımıza çıkışının da bir kanıtıdır.
Daha önce çeşitli vesilelerle belirttik, PKK Türkiye’de zaman kazanıyor, hedeflerine siyaset ve çözüm süreci yoluyla ulaşmaya çalışıyor, diğer taraftan zinde güçlerini Suriye ve Irak’a kaydırıyor. Bu sayede PKK terörist örgüt olmaktan çıkıyor, tüm dünya nezdinde IŞİD gibi, El Nusra gibi radikal ‘dinciler’le savaşan nispeten meşru bir direniş-savunma örgütüne dönüyor. Böylece PKK, Türkiye sınırlarında en gelişmiş füzeleri dahi kimsenin müdahalesi olmadan deneyebiliyor. Bunun sonucunda ise geçmiştekinden daha güçlü ve daha tehlikeli bir PKK oluşuyor.
Bugün belki eylemsizlik var, ancak yarın ne olacağı, örgütün kimlerle ittifak kuracağı bilinmiyor. Ne yazık ki Türkiye de bu konuda fazlaca akıl yürütüyormuş gibi durmuyor. Örneğin, İsrail’e sözlü olarak kafa tutarken bunun yan etkilerinin neler olabileceği konusunda herhangi bir hazırlık gözlenmiyor…
IŞİD, TÜRKİYE’YE SIZABİLİR Mİ?
Mülteciler, mezhepçilik ve PKK meselesi dışında, ama en az onlar kadar, belki de onlardan daha tehlikelisi IŞİD ve Selefiliğin yayılmasıdır. Osmanlı’nın Ortadoğu’dan çıkarılması bir yönüyle Vahabilik sayesinde olmuştu. Bugün Ortadoğu’nun yerle bir oluşunu sağlaması beklenen de IŞİD ve onun Yeni Hariciliği gibi duruyor…
Türkiye bu konuda kanaatimce tehlikeyi daha iyi görmeli ve daha güçlü önlemler almalıdır. Eskiden farklı olarak bugünün Türkiyesi, IŞİD ve El-Kaide' class='textetiket' title='El Kaide haberleri'>El Kaide görüşlerine karşı korunaklı görünmüyor. Türkiye’nin pek çok ilinden, hatta İstanbul’dan IŞİD’e binlerce insanın katıldığı ve katılımın hala devam ettiği söyleniyor… Bu da bize şunu gösteriyor, IŞİD Türkiye için yakın tehlikedir, sorun sadece Irak ve Suriye toprakları içinde değildir, Türkiye’de de IŞİD benzeri hareketler çıkabilir, çıktığı zaman mücadele için artık çok geç olabilir…
Önümüzdeki günlerde Lübnan ve Ürdün’ün çöküşü veya iç savaşlara sürüklenişi de yaşanabilir. Bu sorunlara İsrail-Filistin çatışmalarının yayılma ve çevreyi olumsuz etkileme özellikleri de eklenebilir. İsrail’de son 15 yılda sol ve merkez çöktü, sağın yerini aşırı-sağ, aşırı sağın yerini ise daha-aşırı-sağ aldı. İsrail’de yöneticiler barış ve huzurdan ziyade intikam ve Büyük İsrail peşinde koşar bir anlayışa bürünmüş görünmektedirler. Bu uğurda bölgenin hallaç pamuğu gibi atılması da bu yöneticilerce yararlı bulunmaktadır. Başka bir deyişle, İsrail her geçen gün daha fazla rasyonel mülahazalar yerine dini aşırılığı koymaktadır. Türkiye’nin bundan etkilenmemesi mümkün değildir…
TİCARET-İLETİŞİM KANALLARI TIKANIYOR
Belki bunlar kadar değil ama yine de önemli bir diğer sorun ise ticaret yollarının kapanması, bölgeyi birbirine bağlayan alışveriş ve iletişim kanallarının tıkanmasıdır. Örneğin, IŞİD nedeniyle Türkiye, Irak pazarını ve ardındaki Körfez’i kaybetme riskiyle karşı karşıyadır. Sadece Irak’ta ihracatın üçte birinden fazla azaldığı tahmin edilmektedir. Suriye ve Irak’ı kaybetmiş bir Türkiye’nin Ortadoğu üzerinden yumuşak güçlerini kurması ve bunun üzerine çözüm üretebilmesi oldukça güçtür.
HERKES ÇILDIRMIŞ GİBİ
En kötüsü Ortadoğu’da bu gidişata dur diyebilecek bir güç bulunmamaktadır. Herkes, Türkiye de dâhil, değiştirici bir hakem güç olmaktan çok uzaktır, olayların içine taraf olarak batmıştır. Sorumlu davranması beklenen İsrail, Suudi Arabistan, Irak, Suriye ve İran gibi devletlerin idarecileri dini ve siyasi radikallikte IŞİD’den daha geri durmamaktadırlar. Örneğin Mısır’da Sisi, Irak ve Suriye iç savaşlarında İran ve Suudi Arabistan adeta gözü dönmüş gibi ateşi harlamaktadırlar.
Dahası bölge kendi içinde çok sayıda gruplara bölünmüştür ve hiçbiri bölgenin sürüklendiği felaketlerin farkında görünmemektedir. Batı ise adeta Ortadoğu’yu kendi haline bırakmakta, en azından bir süre bu kaosun devam etmesini istemekte, kaosun ardından ortam durulunca bölgeye doğrudan girmeyi düşünmektedir.
BATAKLIK ÇEKİYOR
Elbette Ortadoğu’da yaşananlar nedeniyle Türkiye’yi suçlamak mümkün değildir. Yaşananlar yapısaldır, bölgesel ve küresel nedenleri vardır. Ancak Türkiye, girdaba karşı koymak ve kendisini bu sorunların dışında tutmak yerine taraf olarak daha fazla bölgeye girmeye çalışırsa bahsettiğimiz risklerin ülkeye sıçraması kolaylaşacaktır.
Sonuç olarak Ortadoğu bir bataklıktı, bu bataklık bugün ülkeleri daha fazla içine çekmeye başladı. Bu basit ama acı gerçeği göremez ve gücümüzün ötesinde hayallerin peşinde koşma hatasına düşersek yukarıda saydığımız tehlikelerin Türkiye’yi etkileme gücü katlanarak artacaktır. Türkiye ne “bana bir şey olmaz” rahatlığı içinde Ortadoğu’yu görmezden gelmelidir, ne de alevlerin yükseldiği bu bölgede liderlik peşinde koşmalıdır…
Eğer Ortadoğu daha iyi bir yer olacaksa bu Türkiye ile mümkündür, ancak her şeyin bir zamanı vardır. Bugün kendisini koruyamayan ve kendisinde gücünün ötesinde güçler vehmeden bir Türkiye bölgenin neredeyse tek şansını da heba edebilir..."